Trump Neyi Temsil Ediyor?

Avrupa'da yükselişe geçen sağcılık ve yabancı düşmanlığı ve Amerika başkanlık seçim sonuçları ile batının akıbetinin resmi yavaş yavaş beliriyor.

BİLGE GİRGİN’in Analizi:

Dünya dün, Amerikan başkanlık seçimlerine kilitlendi. Bu oldukça da normal çünkü burada kanat çırpan bir kelebeğin dünyanın pek çok yerinde nasıl bir kasırgaya dönüştüğünü biliyor herkes. Bu ekonomik olarak da, siyasi olarak da böyle maalesef. Başkanlık seçimlerinde belki de ilk defa açıktan ırkçı, yabancı düşmanı bir aday gördü Amerika. Resmi olmayan sonuçlardan sonra Trump'ı kutlayan ilk kişilerden biri de KKK'nın (Klu Klux Klan'ın) eski başkanı oldu. Kartlar ilk defa böylesine açık oynanıyor.

Trump'a kazandıran etkenler neler? Trump tam olarak neyi temsil ediyor?

Lafı evirip çevirmeden hemen söyleyeyim: Trump, özelde Amerika'nın, genelde de Batı'nın bilinçaltını temsil ediyor. (Teknik olarak bilinç dışı demeliyim ama artık bir galat-ı meşhur gibi bu ifade dilimize yerleşti). Bunun nasılını size biraz kendi deneyimlerim ve kendi bakış açımdan anlatmak isterim.

Hayatta en son gelmek istediğim yerlerden biri, Amerika idi. 8 yıldır Amerika'da yaşıyorum. Daha doğrusu hep söylediğim gibi, Amerika'da değil, Berkeley'de yaşıyorum. Amerika'da muhalefetin kalbi denen bir yer varsa işte orası, Berkeley'dir. Hem tarihi, hem de bugünkü durumu itibarıyla bu bir hakikat. Çok dinli, çok kültürlü, çok dilli yapısı kadar, 68 hareketi, ifade özgürlüğü hareketi ile de meşhur bir yer. Sokakta herkesin birbirine selam verdiği, evsizlere toleransın son derece yüksek olduğu, giyiminden davranış kalıplarına kadar her açıdan 'rahat bir yer', 'özgürlükçü ve eşitlikçi bir yer' olarak nam yapmış bir şehir.

İşte bu özgürlükçü şehirde 8 yıldır zaman geçiyorum. Sokaklarında yürüyor, marketlerine ve restoranlarına gidiyorum. Herkesin biz ne kadar eşitiz diyerek birbirini pışpışladığı bu şehrin restoranlarında 8 yıl boyunca, akşam yemek yemeğe çıkmış sadece ve sadece iki siyah çift gördüm. Belki de dünyanın en iyi marketlerinden birinde alışverişe gittiğimde orada benim gibi alışveriş yapmaya gelmiş olduğunu gördüğüm siyahların sayısı bu 8 yıl içinde iki elin parmaklarını geçmez. 5 yıl boyunca Silikon Vadisi'nde çok uluslu olmakla övünen, dünya devi şirketlerde çalıştım. İlk defa geçen yıl San Francisco'daki bir şirkette siyah bir yöneticim oldu. O da elbette ki bir siyah değil. Derinizin rengi nasıl sizi beyaz yapmaya yetmiyorsa, derinizin renginin siyah olması da sizi siyah yapmaya yetmez. Siyahların, beyazlar tarafından küçük görülen kendilerine mahsus bir aksanları var. Elbette ki tanıdığım bu siyah yönetici tam anlamıyla beyazların konuştuğu bir İngilizce ile konuşuyor. Bu ayrıntıları niçin yazıyorum? Burası ırkçılık konusunda Amerika'nın en 'temiz', en 'iyi' bölgesi. Üstelik tarih boyunca kölelik hiç mi hiç yasal olmamış. Bu en eşitlikçi kabul edilen bölgedeki dolaylı ırkçılık da böyle işliyor günlük hayatta. Kültürel olarak siyahların beyazlardan daha tembel, daha çirkin, daha aptal olduğunu söylemenin ayıp sayıldığı bir yerde, gittiğiniz marketlerde, restoranlarda siyah birilerini görmek bir vaka ise nasıl bir eşitlikten söz edebiliriz? Polis tarafından öldürülen siyahlardan, birazcık düzgün bir araba kullanan bir siyahın polis tarafından durdurulmasının neredeyse bir kural olduğundan bahis açmıyorum bile.

Demek ki hepimizin günlük hayatını, sözlerden ziyade söylenmeyenler belirliyor. 

İşte bu yüzden Trump, Amerika'nın bilinçaltını dillendiriyor. Trump'a kazandıran en önemli etken, doğrudanlığı. Açık düşmanlığı. Bunun yanısıra medya öylesine Hillary'i kayıran yayınlar yaptı ki bence Trump'a olan desteğin artması ve güçlenmesinde bu durum da büyük rol oynadı.

Trump'un elini güçlendiren en önemli etkenlerden bir diğeri ise, karşısındaki ismin Hillary Clinton olmasıydı. Hillary Clinton, kendisine oy veren pek çok kişinin dahi söylediği gibi hırslı, güvenilmez ve sinsi bir imaja sahip. Demokratlara oy verenler, bir değişim beklentisi içindeydi. Obama ile başladığını düşündükleri değişimi, ileriye taşıyacak bir aday ümit ettiler. Ama Bernie Sanders'ın aday olmaması, demokrat oyların bazısını küçük partilere kaydırdı. Demokrat olup, Hillary'e asla oy vermeyeceğini söyleyen azımsanmayacak sayıda insan vardı. Hillary'e oy verenler ise, Trump korkusundan oy verdi. Lakin biliyoruz ki, korku temelli verilen hiçbir oy kalıcı olamıyor.

Derin bir sessizliğe ve yasa bürünmüş bir Kaliforniya gecesinde, bu yazıyı dünyaya dair genel birkaç söz ile, bitirmek istiyorum. Avrupa'da yükselişe geçen sağcılık ve yabancı düşmanlığı ve Amerika başkanlık seçim sonuçları ile batının akıbetinin resmi yavaş yavaş beliriyor. Batı, İslam düşmanlığı, göçmen düşmanlığı, yabancı düşmanlığı ile yavaş yavaş ve geri geri ortaçağına doğru adımlıyor. Bu resim, sonun başlangıcında işaretlenebilecek önemli gelişmelerden biri sayılacaktır.

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?