Amerika bilinmezlere gark olmuş durumda. Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte cevap bulmasını beklediğimiz sorulara yenileri eklendi. İlginç bir dönemden geçiyor ABD. Trump’ın tartışmalı kişiliği ve geçmişi, başkanlık seçimi sonrasında ülke içerisinde büyük bir kutuplaşmaya sebep olmuş durumda. Amerikan halkı şiddetli bir kutuplaşmanın içerisinde. Kavga oldukça acımasız geçiyor. Seçim döneminde zaten tartışmalar nadiren bel üstüne çıkmıştı; seçim sonrasında da aynı seviyesizlik devam ediyor.
Çarşamba günü iki önemli açıklama vardı. Seçilmiş Başkan Trump ilk defa basın toplantısıyla kamuoyunun önüne çıktı. Trump’ın dışişleri bakanı adayı Tillerson da Senato’nun Dış İlişkiler Komitesi önünde ter döktü. Trump’ın basın toplantısı başkanlık döneminin nasıl geçeceğine dair kuvvetli mesajlar verirken, Tillerson’un komiteye verdiği cevaplar ise ABD’nin yeni dönemdeki dış politikasına dair ipuçları vermekteydi.
Trump seçim sürecinde kendisine açık düşmanlık gösterenleri muhatap almayı reddeden bir yaklaşım izliyor. CNN, NBC ve New York Times gibi basın mecralarını doğrudan hedef alıyor. Seçimde Clinton’ın arkasında saf tutmuş olanlar ise skandallar ve Rusya ile ilişkisi üzerinden Trump’ın başkanlık için salahiyetini tartışmaya açıyor. Trump karşıtı kesim, ahlak ve sadakat üzerinden Trump’ın koltuğunu sallamaya çalışacak. Trump’ın arkasında Rusya’nın olduğu iddiası bu kesimde kabul görmüş durumda. Muhtemelen Trump-Rusya ilişkisinden güçlü bir dosya oluşturmaya çalışacak, meseleyi milli güvenlik krizi boyutuna getirecek ve Trump’ı dört sene dolmadan koltuğundan etmenin yollarını arayacaklar. Bazıları ‘önleyici görevden alma’ kavramını tartışmaya başladı bile.
Basın toplantısındaki atışmaları ve Trump’ın tarzını bir kenara bırakırsak aslında Trump muhtemel politika içeriklerine dair bir şey söylemedi. Meksika-ABD sınırına örmek istediği duvar konusunda bile elle tutulur bir şey söylemedi. Bu sebepten Tillerson’un konuşması ve senatörlere verdiği cevaplar daha önemliydi. Tillerson ciddi bir figür. Trump’ın aksi bir ruh hali var. İfadeleri baştan sona realist yaklaşımlar kokuyordu. Rusya’yı ABD’de yaygın olan yaklaşımlarla okumadığı, belki de kişisel ilişkilerinin nispeten iyi olması sebebiyle Rusya’ya örneğin Cumhuriyetçi statükodan farklı baktığı oldukça açık. Birkaç husustaki düşünceleri, Trump döneminin dış politika rotasına dair ipuçları vermekte.
Tillerson’un başında olduğu Trump dönemi ABD dış politikası, İsrail’le yakın ilişkiler kuracak ve Obama-Netanyahu kan uyuşmazlığının izlerini silmeye çalışacak. Obama’yı unutturmak için İsrail’e felaketlere sebep olacak ayrıcalıklar ve tavizler verebilirler. İran’ı zor günler bekliyor. Tillerson’un İran okuması Obama-Kerry ikilisinden çok farklı. Nükleer anlaşmayı İran’ın askıya almasını zorunlu kılacak yeni ABD baskılarını görebiliriz. Amerikan müesses nizamı devreye girmezse Rusya’yla sağlam bir diyalog yürütmeye çalışacak. En azından gerginlikten kaçınacak. Türkiye konusunda ise Obama döneminden bazı değişiklikler görebiliriz. Obama döneminin geleneksel müttefiklerini terk eden anlayışından geri dönüşler yaşanabilir.
ABD Suriye’yi hâlâ çok önemsemiyor ama DEAŞ’la mücadele vurgusu devam ediyor. Türkiye ile DEAŞ’la mücadelede daha fazla koordinasyona girmeyi isteyecekler. FETÖ, güvenli bölge, PKK konularında ne yapacakları ise hâlâ soru işareti.
Akşam