Trump, 4 yıl önce, örneği olmayan şekilde taraftarlarını Kongre binası Capitol'ü basmaları için tahrik ederek, 6 kişinin ölümüne de yol açan büyük karışıklıklarla vesile olduktan ve sonuçsuz kalan yargılama sürecinden sonra Beyaz Saray'a dönmeye ve yeni başkanlık dönemine hazırlanırken; geçen hafta, Florida'daki ikametgâhında, özellikle dış siyaset gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş ve Suriye'deki yaklaşık 2 bin Amerikan askerini geri çekip çekmeyeceği sorusuna, "Bunu size söylemeyeceğim, çünkü bu bir askerî stratejinin parçası.. Ancak şunu söyleyebilirim ki, bu Türkiye ile ilgili bir durum.." karşılığını verirken, "President (Başkan) Erdoğan, benim dostum ve saygı duyduğum biri. Onun da bana saygı duyduğunu düşünüyorum." ifadesini de eklemiş sözlerine..
Nice muhataplarına patavatsız hitaplarıyla bilinen Trump'ın bu sözlerine bu satırların sahibi gibi, Tayyib Bey de 'Tabiî.. Tabiî..' dercesine, tebessüm etmiştir herhalde..
Bu durum, medya organlarında tabiatıyla ilgi odağı oldu.. Bizde, ekranlardaki tartışmalarda da, konu çeşitli yönlerden ele alındı, alınmakta..
Diplomatik irtibatlarda taraflar bazen, 'Dostum/ aziz dostum' veya 'Kardeşim/ değerli kardeşim' gibi ifadeler kullanırlar.
Bunlar, diplomasinin gereklerindendir.. Çünkü, diplomatik görüşmelerde, herhalde, hiç kimse, muhatabına, 'Baş düşmanım!.' diye hitap etmez..
*
Ayrıca, ekleyelim ki, Amerikan diplomasisinde son yıllarda, muhataplara, soyadlarıyla değil, ilk ismiyle ve hiç bir saygı ifadesi kullanmadan hitap edilmesi de gelenek haline geliyor.. Meselâ Trump, Tayyip Bey'e sadece 'Tayyip' ve o da ona, 'Donald' derse; bundan, 'şeklî samimiyet gösterisi' ötesinde bir mana aramamak gerekir.
*
Trump'ın sözlerinin asıl önemli olan kısmı, onun, 'Amerikan askerî stratejisi' ile ilgili olarak işaret ettiği bölümdür.
Nitekim, şu anda da, Amerikan emperyalizmi, Suriye'de Fırat'ın doğusundaki bölümde, '(DAİŞ'e karşı savaşı devam ettirmek bahanesiyle) PKK'yla yeni düzenlemeler' arayışında..
*
Ama, Birleşik Amerika'nın yeni dönem yöneticileri yeni sürprizler sergileyecekler gibi..
Trump, bir taraftan 1905'lerde yapılabilmesindeki özel durumu itibariyle meşhur Panama Kanalı'nın işletilmesinden rahatsız olduklarını belirterek, 80 bin km. karelik kadar olan Panama'ya, 'askerî bir müdahalede bulunma ihtimali'ni de reddetmiyor.
Diğer taraftan Danimarka Krallığı'nın elinde olup, ABD'den 2,5 misli daha büyük olan ve sadece 60 bin kadar nüfusun yaşadığı, buz adası Grönland'ın kendi güvenlikleri açısından, Amerika'nın elinde olması gerektiğini de söylüyor Trump.. Büyük oğlunu da Grönland'a gönderip, oradaki insanlara, 'Sizlere iyi davranacağız..' şeklinde konuştuğu bildiriliyor..
Trump, bununla da yetinmeyip, aslında İngiltere Krallığı'na bağlı olan ve Londra'dan vazifelendirilen bir Genel Vali tarafından idare olunan ve ABD'nin tamamından 800 bin km. kare daha büyük bir coğrafyaya sahip Kanada'nın da 51'inci eyalet olarak ABD'ye bağlanması gerektiğinden söz ederek, bunun gerçekleşmesi halinde, daha güçlü 'bir millet' olarak yaşayacaklarını ileri sürüyor.
İngiltere bu konuda henüz sessizliğini korumakta.. Ama, Kanada Başbakanı Justin Trudeau istifa kararı aldı.. Daha da ilginç olan, Trump'ın en güçlü destekçisi ve 'dünyanın en büyük milyarder'i olarak tanıtılan Elon Musk'ın , Trudeau'ya, 'Kızım' diye hitap etmesi, 'Kızım, sen artık, Kanada kumandanı değilsin, ne söylediğinin önemi yok..' diye bir mesaj göndermesi, diplomasinin çığırından iyice çıktığının işareti sayılıyor..
*
Bu kadar değil..
Trump'ın , 'Meksika Körfezi' (Golf of Mexico) isimlendirmesi yerine 'Amerikan Körfezi'/ 'American Golf' denilmesinin kulağa daha hoş geleceğini belirtmesi de ayrı bir tahayyül.. Ama, Meksika Başkanı Mss. Claudia Sheinbaum, bu isimlendirmeye karşı kesin bir tavır takınmış ve miladi -1600'lü yıllarda bugünkü bütün Kuzey Amerika'nın, 'Meksika Amerikası' olarak isimlendirildiğine dair tarihî haritaları göstermiş..
*
Evet, 20 Ocak günü yeni Amerikan Başkanı olarak tekrar işbaşına geçecek olan kişinin, yaşlılığından dolayı çok alay ettiği selefi Biden'ın traji-komik durumlarına daha şimdiden giriftar olduğu anlaşılıyor..
*
Bu arada, Trump'ın, kendi internet sitesi "Truth"ta, Columbia Üni. profesörlerinden "Jeffrey Sachs"ın, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Amerika'yı, Birleşik Devletleri'ni İran'la savaşa sürüklemeye çalıştığı'na açıklamalarının yer aldığı bir videodan bahsetmesi de ilginçti.
'İsrael Times" gazetesi de, Trump'ın, Profesör Jeffrey Sachs'ın konuşmasının bir bölümünü paylaşırken, 'Sacks'ın, Irak'a Barack Obama yönetimi zamanında yapılan askerî müdahale için, "Bu savaş nereden çıktı?" sorusunu gündeme getirdiğini; 'Bu savaş aslında Netanyahu'dan geldi." şeklindeki sözlerini aktarıyor..
Bu paylaşıma göre, bu ünlü Amerikalı profesör diyor ki: "1995'ten bu yana Netanyahu, Hamas ve Hizbullah'tan kurtulmanın tek yolunun onları destekleyen hükümetleri devirmek olduğu teorisini söylüyordu. Bu hükümetler arasında o zaman için, Irak, Suriye ve İran yer alıyordu..
(Sachs devamla) "Bu kişi (Netanyahu) takıntılı birisi ve hâlâ, bizi İran'la hemen savaşa girmeye zorlamaya çalışıyor. Bunu söylediğim için üzgünüm, o gerçekten bir haramzâde (p.ç)! Bizi sonsuz savaşların içine soktu ve Amerikan siyasetinde sahip olduğu güç sayesinde isteklerini yerine getirdi..' diyor.
Bazı çevreler, bu açıklamanın, Trump tarafından paylaşılmasını, Türkiye'den sonra, 'İran'a da bir 'zeytindalı' uzatmak' manasına anlaşılabileceğini belirtmekteler..
Denilebilir ki, Trump ve çevresi, ilk planda, Panama, Kanada, Grönland, Meksika gibi yakın çevrelerini tahkim edip, sonra '2. Roma İmparatorluğu'nu kurmak' hayaline yelken açmayı deneyecekler gibi.. Ya da, 'Ben yakın çevremle meşgulüm..' havası verip, ilgisizmiş gibi davranarak, Müslüman coğrafyalarındaki hassas konuları 'oldu-bitti'lerle halletmek ve, birilerini gafil avlamak entrikası hazırlamakta!!.
'Müslüman halklar ve başlarındaki rejimler, çeşitli mülâhazalarla, bu oyuna gelirler mi, dersiniz?'