Bir ay kadar sonra, Amerikan emperyalizminin ‘kaptan köşkü’ne tekrar oturacağı beklenen –ve Almanya’nın eski şansölyesi Angela Merkel’in geçen hafta yayınlanan hatırâtındaki ifadeyle-, dünyaya bir ‘emlak şirketi patronu’ gibi bakan Trump, ABD’nin karşı konulamaz, rakip olunamaz sanılan muazzam silah ve dolar zenginliği karşısında eğilmeyecek güç olamıyacağını sanıyor ve dünyaya korkular salmaktan medet umuyor.. Korkutmak için bir takım ‘ahmak’lar görmek istemiş olmalı ki, onun için ‘aynaya bakmak’ yerine, Müslüman dünyasına tehditler savuruyor: ‘Eğer Lübnan’da sağlanan ‘ateş-kes’ bozulursa imiş.. Orta-Doğu cehenneme döner..’ imiş..
*
Sözünü ettiği ‘ateş-kes’in tek taraflı olarak çalıştığını ve imzalandığı andan itibaren kendilerinin de ‘olur’uyla, Netenyahu denilen zamâne Firavunu’na, ‘Arkanızda, Amerika var ve ben iş başı yapmadan, hallet her şeyi..‘ diyenin kimler olduğu bilinmiyor gibi.. Keza, geçmişteki hizmetlerini sayarken de, ‘Hiçbir Amerikan Başkanı, İsrail’e benim yaptığım kadar hizmet etmemiştir..’ diyenin kendisi olduğu bilinmiyormuş gibi..
Ve, ‘Burada İsrail diye bir devlet kurulmamış olsaydı bile biz Batı dünyası olarak burada böyle bir devleti burada yine kurardık..’ diyen Biden’la Trump arasında bu konuda bir fark varmış gibi..
Ve, 2015’lerde, ‘dünyanın en zengin emlâk kralları’ndan olmakla yetinmeyip, Amerikan Başkanlığı’na da soyunmaya kalkıştığı zaman, Amerikan halkının dikkatini, ‘İslam ve müslüman tehdit ve tehlikesi’ne çeken nutuklar çekerek, ve ‘Müslümanları ülkemizden kovacağız..’ diyerek dikkatleri üzerine çekip seçilmek imkânına kavuşanın, yine Trump olduğu bilinmiyormuş gibi..
Ve o dönemde yakın arkadaşlarından olan ve şimdi Savunma Bakanlığı’na getireceğini açıkladığı, kişinin, ‘Afganistan ve Guantanamo’da üstün başarılarla vazife yapmış; sert, zeki ve ‘Önce Amerika!’ anlayışına gerçekten inanan bir savaşçı olan ve onun dümende olduğu zaman, ordumuz tekrar harika olacak..’ diye takdim ettiği Pete Hegseth olduğu söylendiğinde, Irak ve Afganistan’daki Amerikan işgali yıllarında, askerlerden ayrı olarak sivil halkın da ne alçakça zulüm ve ahlâksızlıklara mâruz bırakıldığı; kezâ, Afganistan’da ‘vatanlarını savunmak gibi bir suç işlemiş olan binlerce Müslümanı Küba’daki Guantanamo Üssü’ne götürüp, onları orada ölüme terkeden bu kişiyi, ‘Bütün hayatını askerler ve ülke için bir savaşçı olarak geçirdi!" diye Savunma Bakanlığı’na getirmesindeki mâna bilinmiyormuş gibi..
Daha, 2015’lerdeTrump’ın Başkan adayı olarak müslümanlar aleyhinde konuşmalarla sivrilirken, o sözlerle bile yetinmeyip, ‘Bütün müslümanları öldürmeliyiz..’ diyen kişinin de işbu Pete Hegseth olduğunu Trump bilmiyormuş gibi.. Bu kişinin, ‘İslamcı Türkiye’nin NATO’da ne işi var?’ diye yazdığı da bilinmiyormuş gibi..
Evet, her tarafa tehditler yağdırıyor ve sadece bir kısım liderleri değil, ülkeleri ve toplumları aklınca korkutmaya çalışıyor Trump.. Ama, bilmiyor ki, tehdit ettiği Müslümanlar, ‘Allah’tan gayri hiç bir güç karşısında’ eğilmemeyi imanlarının temeli yapmış bir millettirler..
Mr. Trump, etrafına çevirdiği kaba kuvvet hisarlarından ve emperyalist dünya görüşlerinin güce taparlık mâbedinden çıkıp, beşeriyet tarihine bir ibret nazarıyla baksa, nice Nemrud’ların, nice Firavun’ların, nice Neron’ların, ya da, ‘taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamak’ şiarıyla bütün Müslüman dünyasını ezip geçmiş olan Moğol İstilâsı’nın karşı konulamaz güçlerinin, daha nice Stalin’lerin ve muasırı olan nice çılgın diktatörlerin veya Hiroşima’da ‘atom bombası’nı kullanıp, yüzbinlerce sivili bir anda kavurduğu zaman, ‘Bizden güçlü yok artık!.’ diye gururla havaya zıplayan Truman’ın şimdi nerede olduklarını ve nasıl anıldıklarını, ‘Her birisinin yerlerinde yeller esmekte olduğunu’ bir düşünebilseydi, belki, insanlıktan biraz nasiplenir ve Ortadoğu’yu Cehenneme çevirecekleri tehdidinin kendisini ancak, ‘Amerika’lı bir Netenyahu veya bir Mogol İstilâcı durumuna düşüreceği’ni idrak ederdi..
*
Bir diğer ve acı konu:
4 Aralıktarihli yazımın başlığını bir daha hatırlayalım:
‘Diplomasi, ‘müzakere kapısı' olduğu kadar, ‘hile kapısı'dır da!’
O yazıda hangi konulara değinildiğinin daha iyi anlaşılmasına yardım eden gelişmelerle karşılaştık..
Nitekim, yazının son paragrafını; ‘Bu arada, bazı ‘savaşçılar’ın, zafer sevinciyle taşkınlık yapmaları ve Haleb ve diğer yerlerdeki İran merkezlerine girip, oralarda, ‘mübarek’ ibarelerin yazılı olduğu flâmaları bile yerlere atılıp, ‘Bunlar mecusîlerin artıkları!..’ gibi, eskiden Saddam’ın da yaptırdığı şekilde, çirkin ve ölçüsüz olmanın ötesinde, itiqadî açıdan ümmet arasında daha derin yaralar açacak saldırganlıklar sergilenmesinin de gözden kaçmadığı unutulmamalıdır..’ diye bağlamak ihtiyacını hissetmiştim.
Evet, anlatılan o sahnelerin videosunu hüzünle izlemiştim.
*
Ve, evvelki akşam da, bir diğer haber filminin videosu geldi..
İran şehirlerinden bir caddede, Erdoğan aleyhine tezahürat yapılıyordu.. Kalabalığın, içerideki ‘kemalist-laik muhalefetten bir güruh’ olduğu ve farsça öğrenip Erdoğan aleyhine gösteri yaptıkları bile sanılabilirdi..
‘Suriye’de kan gövdeyi götürüyor’ gibi feryadlar yükseliyor, canları Suriye halkı için çok yanmış gibi bir hava estiriliyor ve sonra da, Erdoğan, bütün bu cinayetlerin sorumlusu gösteriliyordu.. Halbuki, resmî görüşmelerde, başka ve samimî görünümlü ‘dostça’ açıklamalar yapılmıştı, evvelki gün..
*
Anlaşılıyordu ki, birileri kurmuştu, bu özel sipariş gösteriyi..
Teröristlerin Suriye’yi kana buladığından yakınılıyordu..
Ama, bu insanlar, 10 yıl öncelerde, Suriye’den, - 4 milyon kadarı Türkiye’ye olmak üzere-, başka ülkelere kaçan 8 milyon insan’ın, kaçtıklarından habersizdiler, ya da, kaçanların hep terörist olduğu sanılıyordu..-O gösteride söylenen çirkin isnadların türkçesini tekrarlamayacağım..-
Şimdi, Erdoğan aleyhine yapılan bu gösterilere bir diplomatik itiraz yapılacak olsa, ‘Sıradan sokaktaki vatandaşlar.. Sorumsuz kişiler ve bizim resmî görüşümüzü yansıtmaz..’ denilecektir.. Birkaç sene öncelerde, bir yabancı general, Türkiye’yle ilgili olumsuz bir söz söylediği zaman, Tayyib Bey, muhatabına bunu hatırlattığında hemen, ‘O kişi, devletin resmî sözcüsü değildir; şahsî görüşünü açıklamıştır’ diye tevil edilmişti. Bunun üzerine Erdoğan da, ‘Pekiy, benim bir generalim de sizin hakkınızda konuşsa ve ben, ‘O söz, o kişinin şahsî görüşüdür, o devletin resmî sözcüsü değildir..’ desem buna inanır mısınız ve bu sözde bir ciddiyet var mıdır?’ dediğinde, karşı taraf söyleyecek bir söz bulamamıştı.
Tekrar edelim, bu gösteriler bazı resmî yönlendirmeler olmaksızın kesinlikle, yapılamazdı.. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pizişkiyan, umarım, uyduruk tevillere başvurmaz..
Sadece o ‘kurulmuş’ ve ‘sipariş edilmiş gösteriyi yapanlar’a, şunu hatırlatmak isterim:
1978-79’larda, Şah güçleri ve 57 yıllık (Baba-Oğul) Pehlevî Hanedanı ve saltanatının tahakkümüne karşı çıkanlar, İran’da onbinler halinde öldürülürken, zamanın Sovyet Rusya lideri L. Brejnev de, Amerikan Başkanı J. Carter da, ‘İran’ın teröristlere ve çapulculara bırakılamıyacağını’ söylüyorlardı, biliyor musunuz? Şimdi de, Suriye’de çeşitli gruplar (Baba -Oğul) 54 yıllık ‘Esad Hanedanı ve Baas Partisi diktatörlüğüne karşı çıkıyorlar.. Ama, Putin Rusyası ve diğer güçler halkı bombardımanlar altında ezmeye çalışıyorlar, Beşşâr’ın davetiyle..
İran medyası, halkı bu gerçeklerden ne kadar haberdar edebilir?
*
STAR