Trump 2. Balfour Deklerasyonu için mi çabalıyor?

Abbas Kabbari, Donald Trump’ın başkanlığı döneminde İsrail’e verdiği desteği, Filistin karşıtı politikalarını ve bu politikaların ABD-İsrail ilişkileri bağlamında nasıl şekillendiğini aktarıyor.

Uluslararası Hukuk Araştırmacısı Abbas Kabbari / Fokusplus

Trump’ın “Cehennemin Kapılarını Açma” Tehdidi ve İsrail’i Kurtarma Planı

ABD eski başkanı Joe Biden’ın açıklamalarında sık tekrarladığı “Siyonist olmak için Yahudi olmanıza gerek yok” cümlesi, Başkan Donald Trump’ın İsrail’i desteklemek için attığı adımların ardında yatan sırrın anahtarı olabilir.  

Trump’ın bu hamleleri, bir açıdan Biden ve Demokratlara karşı rekabetçi bir ortamda siyasi üstünlük sağlama çabası olarak görülebilir.  Diğer yandan da ABD Başkanı’nın Arap dünyasının liderleriyle “pazarlık ve şantaj yapma” konusunda ustalaştığı eylemler olarak düşünülebilir.  

Bu makalenin yazıldığı ana kadar Trump, Gazze’yi iki kez cehennemin kapılarını açmakla tehdit etti.  Bunlardan ilki, 20 Ocak’taki yemin töreninden kısa bir süre önce Hamas’ın bir ateşkes anlaşması imzalamaması halinde bölgede “cehennemin kapılarını” açmakla tehdit etti.  İkinci olayda ise, Hamas’ın 15 Şubat’ta yapılması planlanan rehine takasını askıya almasının ardından benzer tehdidi savurarak, tüm İsrailli rehineler serbest bırakılmazsa “kıyamet”in kopacağını öne sürdü.  

Trump’ın Filistinlilerin haklarını savunan taraflara yönelik bu sürekli tehditleri sürerken, İsrail’e yönelik esneklik ve özel desteği de git gide güçleniyor.  

İsrail’i kurtarma planı  

Trump, Beyaz Saray’a döndüğü ilk günlerde, Filistin davasını destekleyen ve Aksa Tufanı Operasyonu sırasında İsrail’e karşı duran bazı uluslararası kuruluşlara karşı yaptırımları öngören bir dizi önemli karara imza attı.  Bunların arasında, İsrail’e yönelik soruşturmalar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) yaptırım öngören kararname de yer alıyor.

Söz konusu kararnamede Trump, UCM’yi “ABD ve yakın müttefiki İsrail’i hedef alan gayrimeşru ve temelsiz eylemlerde bulunmakla” ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “temelsiz tutuklama kararları” çıkararak yetkisini kötüye kullanmakla suçladı. 

ABD Başkanı aynı zamanda, müttefiklerinin kendisinden, İsrail’e karşı atılan bu adımlara karşı çıkmasını beklediğini de iddia etti. 

ABD’nin bu resmi hamlelerinden önce, bir grup Cumhuriyetçi senatör, UCM Başsavcısı Kerim Han’a, ailesine ve mahkeme üyelerine tehditler içeren bir mektup göndermiş, bu durum pek çok ülke tarafından uluslararası adalet sisteminin tahrip edilmesi olarak değerlendirilmişti. 

Trump’ın söz konusu kararnameleri, İsrail’i destekleme paketinin ilk adımını teşkil ederken, aynı yöndeki ikinci adımı ise Güney Afrika’ya karşı oldu.  Bu bağlamda Trump, Güney Afrika’nın UCM’de İsrail’e karşı açtığı “soykırım” davasına da yanıt vermekte de gecikmedi. 

ABD Başkanı, ülkesinin Güney Afrika’ya yönelik yardımlarına son verilmesine ilişkin yürütme kararı aldı.  Güney Afrika’nın beyaz çiftçilere ait tarım arazilerinin tazminatsız kamulaştırma yetkisi veren Toprak Kamulaştırma Yasası’na atıfta bulunan Trump, “Afrikaners” olarak bilinen beyaz Güney Afrikalılara ayrımcılık uygulandığını öne sürdü.  Ancak kararnamede temel gerekçe olarak, Güney Afrika’nın “insan hakları ihlalleri, İran ile yakın ilişkileri ve İsrail’e yönelik tutumu” gibi dış politika kararlarının yarattığı potansiyel ulusal güvenlik tehditleri gösterildi.

Trump’ın İsrail’i kurtarmaya yönelik attığı bir diğer adım da Biden yönetiminin, Batı Şeria’daki Filistinlilere yönelik şiddet eylemlerinde bulunan ve mülklerini tahrip eden aşırılıkçı Yahudi yerleşimcilere yönelik Şubat 2024’te imzaladığı yaptırım kararnamesini iptal etmek oldu.

Başkan Trump’ın, Filistinlileri zorda bırakan planları bununla da sınırlı kalmadı. 

İsrail’e destek amaçlı adımlarını sürdüren Trump, Biden’ın Gazze’deki sivil kayıpların artması nedeniyle İsrail’e ihracını askıya aldığı, yaklaşık bir tonluk MK-84 bombalarını da İsrail’e gönderdi.  Bu da ABD’nin, İsrail’e Filistinlilere karşı daha fazla soykırım eyleminde bulunması konusunda yeşil ışık yaktığını düşündürüyor. 

Trump ayrıca imzaladığı bir diğer başkanlık kararnamesiyle, İsrail’e karşı “ayrımcılık” yaptığı gerekçesiyle BM İnsan Hakları Konseyi’nden çekilme ve BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) sağlanan fonları kalıcı olarak sonlandırma kararı aldı.

UNRWA fonlarının durdurulması, Tel Aviv’in kuruluşun İsrail ve işgal altında bulunan Doğu Kudüs’teki faaliyetlerini sonlandırma kararıyla da örtüşüyor.

Trump göreve başlar başlamaz, Netanyahu’nun ABD ziyaretiyle aynı zamanda attığı bu adımların yanı sıra İsrail topraklarını genişletmek istediğini düşündüren söylemlerde bulundu ve İsrail’in toprak bakımından küçük bir ülke olduğunu söyledi. 

Bu bağlamda ABD Başkanı, Gazze Şeridi’ni “devralıp”, orada yaşayanları tehcir edip, “Orta Doğu’nun yeni Rivierası” haline getirme isteğine dair çok tuhaf açıklamalar yaptı. 

Bu yoğunlukta birbirini izleyen açıklamalar ve kararlar, Trump’ın ajandasında yer alan planlara göre normal kararlar olarak değil, bilakis İsrail’in stratejik olarak “hezimete uğrayan” konumunu kurtarmak için alınan acil bir kurtarma planı olarak değerlendirilebilir. 

Peki İsrail’i kurtarmaya yönelik bu acil planın nedeni ne ve İsrail’in buna gerçekten ihtiyacı var mı? 

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail’in komşularına karşı askeri, teknik ve teknolojik üstünlüğü üzerine tasarlanmış ulusal güvenlik tanımlarında bir gedik açtı.

İsrail söz konusu operasyon sırasında, Filistin direnişinin konvansiyonel imkanlarına göre eş zamanlı bir kara, deniz ve hava saldırısına maruz kaldı. Bu durum, İsrail’in “üstünlük” fikrini tüm sınırlamalarıyla birlikte ortadan kaldırdı. 

İsrail bu olumsuz izlenimi silmek için yıkıcı bir savaşa ve vahşete başladı. Bunun sonucunda uluslararası mahkemelerde ilk kez bu kadar net bir şekilde soykırım suçundan mahkum edildi.

Öte yandan İsrail, gerek resmi kanallar, gerekse halk tarafından diplomasisinin alışık olmadığı tepkilere maruz kaldı ki, bu da İsrail’in Trump’ın onaylamak için acele ettiği bu plana olan ihtiyacını gösteriyor. 

Trump’ın vaadi

Bu yoğun hamleleri içeren acil kurtarma planı, bize “Balfour Deklarasyonu” yayınlayarak, İsrail’in kuruluşunu destekleyen İngiltere’nin tutumunu hatırlatıyor. Bu çerçevede, Trump’ın Gazze’yi “devralma” isteğini dile getirmesi, Batı Şeria’nın ilhakını onayladığını gösteren ifadeler kullanması, Ürdün ve Mısır’a zorla ya da gönüllü göç dalgalarını kabul etmeleri için baskı yapmaya başlaması, Filistin davasının belirleyicileri olan “toprak üzerindeki egemenlik ve mültecilerin geri dönüş” haklarını baltalıyor. 

Bilindiği üzere, Trump ilk başkanlık döneminde de Doğu Kudüs’ün Filistinlilerin başkenti olma hakkını ihlal eden bir adımla, Küdüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı ve ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı. 

Önümüzdeki günler, Trump’ın İsrail’e destek amaçlı acil planını aynı yoğun tempoda uygulayıp uygulayamayacağı ya da dünya ve bölgeden gelecek tepkilerle İsrail’e verdiği desteğin dozunu düşürüp düşürmeyeceği konusundaki soruların cevabını ortaya koyacak. 

Yorum Analiz Haberleri

Suriye’de Türkmenler dışlanıyor mu?
Gazze meselesini gündemimizde tutmak zorundayız
Trump ve küresel değerler erozyonu
Gazze'de insan dünyada insanlık ölüyor
İşgal rejimi Türkiye’nin muhtemel üssünü neden bombaladı?