HAKSÖZ HABER
Bundan 20 sene sonra Salih Tuna denildiğinde akla "başkalarını hedef göstererek kendisine mevki sağlamaya çalışan köşe yazarı"ndan başka hiçbir şey gelmeyecek. Bugünlere kadar gelen süreçte Tuna ve çevresindekilerin muhafazakar-dindarlara verdiği zarar daha iyi anlaşıldığı için suçluluk psikolojisi ile sessizliği tercih edeceklerini düşünmek hata olacak herhalde! Anlaşılan onlar hala herkes sussun kendileri konuşsun istiyorlar...
Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal, 9 Haziran tarihinde kaleme aldığı yazısında yeni kabinenin herkeste uyandırdığı heyecanı paylaştıktan sonra özeleştirisi yapılması gereken hususlara dikkat çekmişti. Bu yazı o tarihte Haksöz Haber’de iktibas edildi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bakanlık devir teslim töreninde yaptığı açıklamada “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” dedi.
Rasyonel zeminden çıkış 2018 seçimleri sonrası başlamıştı. Dönemin hem çok yetkili hem de çok güçlü Hazine ve Maliye Bakanı, bugün dahi çerçevesini, muhtevasını, takvimini, hedeflerini bilmediğimiz, esasen sadece kendi zihninde var olan ve oradan dışarı da çıkamayan bir modelle bütün dengeleri, bütün göstergeleri altüst etmişti. Beş yıllık süreçte zaman zaman rasyonaliteye dönüş girişimleri oldu ama kısa sürdü. Hem o bakanın, hem de bir takım danışmanların Türkiye’yi soktukları maceranın faturası çok ağır. Türkiye belki de hasarı 10 yıl ödenmeyecek bir bedelin altına girdi. Türkiye’ye çok ama çok büyük kötülük yapıldı.
Zararın neresinden dönülse kâr. Umarız rasyonellik kesintiye uğramadan devam eder. Esasen Türkiye’nin kısa ve orta vadede başka seçeneği de yok.
Devamında da egemen ekonomi politikalarının dışında yeni arayışların anlamsız olmadığını da vurgulayan Ünal’ın yaptığı eleştiriler oldukça önemli. Öncelikle iktidara yakın medyada görmeye alışık olmadığımız “eleştiri” gerekliliğini ortaya koyması sebebiyle Ünal tarafından vurgulanan çerçeve geleceğe dair umutları yeşertiyor. Yeni Şafak’ın ise bu sözlere müdahale etmemesi bir başka kazanım olarak önümüzde duruyor.
Sabah yazarı Salih Tuna ise Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal'ın yazısına istinaden, Ünal'ın ismini kullanmayarak, “Muhterem için değmezdi ama yazdım” başlıklı yazısında Ünal’ın “asıl hedefinin Erdoğan” olduğunu ileri sürmüş. İşe “pelikan savunusu” ile başlayan Tuna, Ünal’ın ekonomi modeline dönük eleştirilerini kabul edememiş…
"15 Temmuz direnişini hafızalarda diri tutmak için okunan selalar ile kafayı bozdu. Sonra da bir blok yazısından 'Penguen örgütü' üretip, 'Penguen yeni FETÖ'dür' diyecek kadar kaptırıp gitti. Gelgelelim, 'Penguen örgütü' tesmiye ettiği ajansı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ziyaret edip sahiplenince, zat-ı muhterem suspus olmak zorunda kaldı. Davutoğlu da firari FETÖ'cülerle ağız birliği içinde 'Penguen'in başı Erdoğan'dır' demeye başlayınca, 'Penguen şamatasının' hedefinin Sayın Erdoğan olduğu dımdızlak ortaya çıktı.
...
Zat-ı muhteremin Sayın Berat Albayrak'la nasıl bir takıntısı varsa, bitmek bilmiyor."
Peki, biz neden bunları yazma ihtiyacı hissediyoruz? Türkiye’de “pelikan” adıyla anılan bir medya yapılanmasının varlığını herkes biliyor. İktidarla kurdukları yakınlık üzerinden tabasbus mantığıyla sağa sola saldıran ve kendilerinden başka kimsenin konuşmasını istemeyen bu çevrelerin en büyük düşmanı eleştiri kültürüydü.
İnsan ve insan ilişkilerini ayakta tutan eleştiri ve özeleştiri kolay bir şey olmasa da hataların düzeltilmesi doğru işlerinse sürekliliği için ön şart durumunda. Ancak bağımlılık ilişkisi kuran utanmaz tipler için eleştiri, kurdukları yaltaklanma düzeninin sona ermesi anlamına geldiği için en büyük tehdit! İnsan nefsinin eleştiriden hoşlanmadığı gerçeğinden hareketle en ufak bir uyarıya dahi parmak sallayanlar aslında en çok hizmet ettiklerini düşündükleri yapıya zarar veriyorlar…
Hatalar çoğalıyor, dost acı söyler endişesiyle yapılan tavsiye ve eleştiriler ise çoğalıyor. En çok ihtiyacımız olan hukuk merkezli ilişki biçimi bağımlılık ve yaltaklanmanın olduğu yerde var olamıyor! Trol mantığı ile her eleştiriyi susturmaya çalışmak ve bağlamından kopuk irtibatlar kurarak insanları hedef göstermek adaletten ve izandan nasiplenilmediğini kanıtlıyor...
Şimdi Ünal’ın geçmiş döneme dair yaptığı ve Türkiye’de yaşayan herkesin zaten farkında olduğu bir hatırlatma niçin Salih Tuna tarafından hedef gösteriliyor daha rahat anlaşılmıştır herhalde...