20 Temmuz 1969'da Apollo 11 uzay uçuşu ile Ay'a yolculuk yapan Neil Armstrong'u herkes bilir ama kendisinden 19 dakika sonra Ay’a adım atan Edwin Buzz Aldrin, pek bilinmez. Armstrong için kitaplar yazılmış, belgeseller çekilmişken; Aldrin ile ilgili hiçbir şey yapılmamıştır neredeyse. Öncülük böyledir. Öncüler hatırlanır, takip edenler umursanmaz.
İçinde bulunduğumuz Mart ayı boyunca 2009 yılında Filistin’de, işgalci İsrail tarafından katledilen Rachel Corrie anılırken, kendisinden 3 gün önce suratından vurulan ABD vatandaşı Tristan Anderson’un adı bile anılmaz. Oysa o da en az Rachel kadar anılmayı ve hatırlanmayı hak etmektedir. “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” cümlesiyle hatırlanan ve “Filistin’in kızı” olarak anılan Rachel Corrie, Filistinli bir ailenin evinin yıkılmasını engellemeye çalışırken işgalci İsrail’in buldozerleri tarafından ezilerek öldürülmüştü. Bu olaydan üç gün önce 13 Mart 2009 günü, öğleden sonra Batı Şeria’da, Ramallah’ın yaklaşık 26 km batısında yer alan Nilin köyünde “duvara” ve işgale karşı barışçıl gösteriler yapılırken ABD’den gelen Tristan Anderson, işgalci polisi tarafından vurularak ağır yaralandı. Gösterinin sona ermeye yakın olduğu anlarda, köy camisinin yakınında bir çimende oturan Tristan, uzun menzilli göz yaşartıcı kapsülle vuruldu. Vurulduğu esnada fotoğraf çekiyordu. Aslında 2010 yılında Rachel Corrie için Haksözhaber’de yazdığım yazıda Tristan Anderson’dan bahsetmiştim (https://www.haksozhaber.net/okul/rachel-6074yy.htm). Bu metinde Tristan’ın öldürüldüğünü yazmıştım. Zira o dönemdeki tüm Filistin kaynakları durumu bu şekilde paylaşmıştı. Öyle ya, kafasından korkunç bir yara alan, kanlar içinde kalan bir yabancıdan başkası değildi haberdeki kişi ve akıbeti belli değildi. Tristan, vurulduğu gün ölmemiş, 15 ay sürecek acı ve ıstırap dolu hastane süreci başlamıştı.
Tristan Anderson, tam bir aktivistti. 2000 yılında Prag'da Dünya Bankası ve IMF'ye karşı yapılan gösterilere katışmıştı. 2003'te Irak, El Salvador ve Guatemala da dâhil olmak üzere dünyanın başka yerlerinde yapılan barış gösterilerine katılmaktan geri durmamıştı. 2004 yılının Şubat ayında kız arkadaşıyla Filistin’e geldi ve bir tatil için Avrupa'daki ailesinin yanına gitmeden önce üç ay burada kalmayı planlıyordu.
Ni’lin köyü, 1995 yılında, Oslo Ateşkes Anlaşması'nın imzalanmasından sonra, C Bölgesi'ne dâhil edilmişti. 2008'de işgalci İsrail'in Batı Şeria'daki duvarının inşasıyla köy arazisinin üçte birine el konulması planlanınca, köyde her hafta protestolar yapılır olmuştu. Tristan Anderson ve kız arkadaşı, işgal altındaki Batı Şeria'daki güney el-Halil tepelerindeki Susya'da bulunuyorlardı, ancak oradaki gösterilere katılmak için her hafta sonu Ni’lin'e gidiyorlardı.
Tristan Anderson vurulduğunda 38 yaşındaydı. Derhal, işgal altındaki bölgede bulunan Tel Hashomer hastanesine kaldırıldı. Aldığı yaralar, Anderson'ın sağ gözünde görme kaybına sebebiyet verirken, doktorlar ön lobunun bazı kısımlarını ve parçalanmış kemiği kafatasından çıkarmak zorunda kalmışlardı. O zamanlar, Anderson'ın hayatta kalıp kalmayacağı veya saldırıdan aldığı büyük ölçekli yaralanmalardan ne kadar beyin hasarı alacağı belli değildi. Bu olay sonrasında Tristan, bilişsel bozukluklarla, felçle, fiziksel engelleri nedeniyle günün her saati bakıma muhtaç bir şekilde yaşıyor ve tekerlekli sandalye kullanıyordu. Bu durum 14 yıldır değişmedi.
Tristan Anderson’un vurulması akabinde ailesi Filistin’e gelmiş ve yaşananları gösteri yaparak protesto etmişlerdi. Eyleme Kudüs Muhafızı Şeyh Raid Salah da destek vermek amacıyla katılmış ve Anderson ailesiyle birlikte polis tarafından gözaltına alınmıştı.
İşgalci İsrail ordusu köyde yaşanan protestoyu "şiddetli bir isyan" olarak nitelendirdi ve "yaklaşık 400 isyancının güvenlik güçlerine çok sayıda taş fırlattığını" belirtti. Yapılan açıklamada, "İsrail, amacı İsrail vatandaşlarının hayatını kurtarmak olan güvenlik duvarının inşasına karşı İsrailli ve yabancı uyrukluların şiddet yanlısı isyancılarla işbirliği yapmalarından üzüntü duyuyor" denildi. "Bu nedenle, şiddet içeren bir gösteriye yasa dışı olarak katılan herhangi bir İsrailli, Filistinli veya yabancı uyruklu, bu rahatsızlıkların dağıtılması sırasında kişisel zarar görme riskini üstlenir."
İşgalci İsrail, politikalarına karşı olanları Filistinli ve Yahudi olduklarına bakmaksızın hedef alabileceğini deklare eden bir açıklamadan sonra o yıllarda yayın yapan +972 Dergisi’nden Yossi Gurvitz, Tristan Anderson’un durumunu yazısında kinayeli bir dille şöyle eleştirmişti: “Ne de olsa o sadece bir İsrail düşmanıydı. Kafasındaki o el bombasını hak etti. Bu ona ve Yahudi aleyhtarı arkadaşlarına bir ders verecektir.”
Tristan Anderson'ın vurulmasından sadece bir ay sonra, 30 yaşındaki Bassem Abu Rahme, bir işgalci İsrail askeri tarafından yakın mesafeden doğrudan göğsüne atılan göz yaşartıcı gaz kapsülü isabet etmesi nedeniyle öldürüldü. Bassem’i öldürenlerle ilgili tek bir işlem bile yapılmadı. Tristan’ın ailesi de dava açsa da zaman içinde hiçbir yere ulaşılamadı. Tristan’ı vuran işgalci polis video kayıtlarıyla tespit edilip mahkemeye kanıtlar sunulsa da değişen bir şey olmadı. Vuran vurduğuyla, vurulan da vurulduğuyla kaldı.
Tristan Anderson, Filistinlilerin haklarını savunurken vurulan bir Yahudi olarak 15 ay boyunca tedavi gördü. İşgalciye karşı dava açsa da sonuca ulaşamadı. Ömrünün sonuna kadar bakıma muhtaç durumda olsa da asla yaptıklarından ötürü pişmanlık sergilemedi. Aksine İşgalci İsrail karşıtı gösterilere bir şekilde katılmaya ve aktivist duruşunu sağlığı el verdiği ölçüde sürdürmeye devam ediyor. Tristan’ın nasıl infaz edildiğini anlatan karikatürler sosyal medyada geziyor hâlâ. Filistin davasına sahip çıkan Avrupalı aktivistler gösterilerinde Tristan’ın fotoğraflarını döviz olarak taşımaya devam ediyorlar. Ne yazık ki, Tristan Anderson’un mücadelesi ve yıllardır aralıksız ödediği bedel ülkemizde bilinmiyor.
O da her Mart ayı geldiğinde en az Rachel Corrie kadar hatırlanmayı hak ediyor. Filistin davası, üzerinde pek çok kişinin emeği olan bir mücadele. Türkiye’den Mavi Marmara ile yardıma giden ve şehit olup yahut gazi olarak dönenleri nasıl hatırlıyorsak farklı dinlerden olup da bu mücadelede emeği geçenlere vefa göstermek de bu mücadelenin bir unsurudur. Tristan Anderson gibi işgal karşıtı, vicdan sahibi insanlara çok şey borçluyuz. Unutulmasın diye buraya kayıt düşüyoruz.