Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Kötülüğü seven ‘çocuk’lar
Son günlerde yaşanan vahşi cinayet ve saldırıların ardından internet ortamında faaliyet gösteren ve yayılan birtakım dehşet verici örgütlü suç örgütleri gündeme geldi. Aslında bu konuyu gündeme taşımaya çalışan, uyarılarda bulunan epeyce insan vardı ama bizde vahim şeyler yaşanmadan tehlikeler pek ciddiye alınmıyor. O vahim şeyler yaşandı ve gündemdeki bin bir lüzumsuz şey arasında bu gerçek problem de konuşulmaya başlandı.
Soruşturmalar sürüyor, gözaltılar ve tutuklamalar var, yayın engelleri var. Meselenin bugüne kadar görünmeyen, belki görülmek istenmeyen kısmında sanılandan çok daha vahim bir tablo olduğu anlaşılıyor. Gerçekten kaygı verici bir şey bu… Ama bütün bu kaygı verici manzara içinde her şeyden daha kaygı verici bir husus var. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan haberlerde şüphelilerden ‘çocuk’ diye söz ediliyor. Ortada gerçekten insanı dehşete düşüren suç isnatları var ve iddialara göre kanıtları sosyal medyada dolaşan bu suçları reşit olma yaşının altındaki çocuklar işliyor.
İnsanın aklı, izanı almıyor değil mi? Yaşlarına bakınca ‘çocuk’ ya da ‘ergen’ dışında bir kelimeyle niteleyemediğimiz bu ‘birey’ler içlerini bu sebepsiz kötülük arzusuyla nasıl doldurdular? Nasıl bu kadar soğuk ve merhametsiz olabildiler? Nasıl kötülük yaparak mutlu olur ve yaptıklarından gurur duyar hale geldiler? Sayılarının sandığımızdan daha çok olduğu ortada. İnternetin karanlık dehlizlerinde bu kötülük akımları cirit atıyor belli ki… Etkileşim aldıkları, yeni sempatizan kazanmakta zorluk çekmedikleri anlaşılıyor.
Mesele bu noktalara kadar gelmiş olmasına rağmen biz yetişkinler bugün yüzümüze vuran bu gerçekler karşısında şaşkınlık yaşar haldeysek, bu bizim etrafımızda neler olup bittiğinden haberdar olmadığımızı kanıtlar. Hadisenin iyi yetiştirilme-kötü yetiştirilme meselesi olmadığı ortada. Böyle düşünmek pek çok olaya doğru bakmamızı engelliyor. Farklı kesimlerden gençler belli ki işin içinde, bazıları paraya para demiyor hatta. Bazılarının geçmişlerinde travmalar olabilir ama genel anlamda meseleyi travmatik sebeplere indirgemek pek mümkün görünmüyor. İşin uzmanları bu konuyu araştırmalı elbette. Ancak benim gördüğüm bütün bu suçların faili olan çocuklar, ‘bir tür kendini gerçekleştirme’ yönelimiyle bu suç dünyasında yerlerini almışlar. Yaptıklarından pişmanlık duymuyor, aksine gurur duyuyorlar. Çoğu gerçek kimliğini açıklamakta bir sakınca bile görmüyor. Yaptıklarının kötülük olmadığını dahi iddia etmiyorlar. Kötülük yapmaktan, hiç tanımadıkları insanlara, özellikle yaşıtlarına ve kadınlara zarar vermekten zevk alıyor, her yaptıkları kötülükten sonra kendi aralarında kutlamalar yapıyorlar. Yüz kızartıcı pek çok suç işledikleri halde yüzleri kesinlikle kızarmıyor.
Bir vakıayla karşı karşıyayız. Bunu adli bir mesele ya da asayişle ilgili bir durum gibi görürsek yanılırız. Birey gelişimi açısından belki de tarih boyunca görülmemiş bir krizle karşıyayız. Suçu kötülük olsun diye işleyen seri katiller görüldü geçmişte, bugünlerde de oluyor böyle şeyler… Onların pek çoğunu suça yönelten sebepleri, yaşadıkları travmaları biliyoruz. Ancak 2000’lerin başından itibaren, Batı’daki lise cinayetleriyle başlayan ve suçla suçlu arasında mantıklı ilişki kurmakta zorlandığımız vahim olaylar yaşanır hale geldi. İnsanı insanda sabit kadem tutan zincirde bazı halkaların eksilmeye başladığı anlaşılıyor. Herkes bu konuya kafa yormalı, belli ki hadise sandığımızdan büyük ve belli ki bir tehlikeyi daha fark etmekte geç kaldık! Bir sonraki yazıda benim zihnime üşüşen düşünceleri tartışmaya açık biçimde devam edeceğim inşallah…