Aydın Doğan'ı da anlamak lazım… Evinin kapısında pijamayla başbakan karşılıyordu bir zamanlar!
Üstelik başbakan el-pençe divan duruyordu karşısında; 'Beni bu göreve getirdiğiniz için size medyun-u şükranım efendim' diyordu lisan-ı hal ile.
Gerçekten de başbakan tayin edecek kadar güçlü bir adamdı Aydın Bey.
En azından, o güce sahip olan oligarşinin çok önemli bir parçasıydı.
Gelgelelim, gücünü büyük ölçüde meclis aritmetiğinin fitne-fesat operasyonlarına müsait oluşundan alan oligarşi, AK Parti'nin mecliste ezici çoğunluğu sağlamasından bu yana irtifa kaybediyor.
27 Nisan Muhtırası'nın 22 Temmuz seçimlerinde paçavraya çevrilmesi, 367 tezgâhının paramparça olması, Abdullah Gül'ün her şeye rağmen cumhurbaşkanı seçilmesi, üstüne üstlük bir de 'derin devlet'in karakol kapılarına ve dahî mapus damlarına düşmesi, ayrıca da tabii ki AK Parti'ye açılan kapatma davasından umulan sonucun alınamaması bu irtifa kaybını fena halde hızlandırdı.
“Topyekün Savaş” türü manşetler artık Türkiye'nin altını üstüne getirmeye ve kargaşadan menfaat temin etmeye yaramıyor.
Menfaat temin edilemeyen yerde atılan yolsuzlukla mücadele kılıklı intikam manşetleri de bir şeye yaramıyor.
O manşetleri atanları marjinalleştirmeye yarıyor ancak.
Nitekim, 28 Şubat ve 27 Nisan militanlığı hafızalarda tazeliğini korurken 'özgürlük ve demokrasi' nutukları atarak fena halde gülünç duruma düşen Aydın Doğan ve şürekası, 'yandaş' basın konseyinden başka hiçbir cenahtan kayda değer bir destek göremiyor.
Köprünün altından çok sular aktı...
'Astığım astık, kestiğim kestik' günleri geride kaldı…
Aydın Doğan şimdi ne yapsın?
28 Şubat sürecinde başbakan olur olmaz teşekkür için evine gelen Mesut Yılmaz'ı kapıda pijamayla karşılayışını gösteren o fotoğrafa bakıp bakıp ve de “Nerede o eski günler” deyip deyip Başbakan Tayyip Erdoğan'a kahır okumasın da ne yapsın?
'Ben sana biat etmem' diyor Erdoğan'a.
Aslında 'Sen bana niye biat etmiyorsun?' demek istiyor.
Nitekim gazetelerinden birinde bir yazar, 'Tansu Çiller bize isyan etti, biz de onun siyasi hayatını bitirdik. Ayağını denk almazsan aynı şeyi sana da yaparız!' mealinde bir yazı yazdı.
Netice?
Erdoğan hiç oralı olmadı.
Tam tersine, iyice coştu.
Aydın Doğan'a daha bir iştiyakla yüklenmeye başladı.
İyi etti, iyi ediyor.
Sivil siyasetin “Topyekün Savaş”çı Doğan Grubu'na haddini bildirme zamanı çoktan gelmişti.
Bu iş en az “Ergenekon” meselesi kadar önemli.
Hatta, onun bir cüz'ü olarak da görülebilir. Görülmeli!
Doğan Grubu'na yönelik eleştirilerin 'konjonktürel bir manevra'dan ibaret kalmamasını ve kişisel bir hesaplaşmanın ötesine geçip milli irade düşmanlığı meselesini de içermesini diliyorum.
Yeni Şafak gazetesi