Geçen yıl gerçekleştirdiğim bir ziyaret esnasında Şam’ın meşhur Hamidiye çarşısında orta yaşın üstünde iki bayanla tanışmıştım. Biri Beyrut’ta, diğeri Şam’da ikamet ediyordu. Biraz bozuk ama kolay anlaşılır Türkçe konuşuyorlardı.
Ben de Türkiye asıllı olduklarını düşünmüştüm. Ermeni olduklarını öğrenince; “Eskiden bizim memlekette de Ermeniler vardı” dedim. Beyrutlu bayan hemen “Şimdi nerdeleeer?” diye sordu. Şamlı bayan; “Sen sus, sen karışma!” diyerek onu susturdu ve araya girdi: “Ben geçen yaz İstanbul’a gittim. Çok güzel bir ilgiyle karşılandım. Hayatımın en güzel gezilerinden biriydi. Türkleri çok seviyorum” diye konuştu.
Bakü’ye gittiğimde en çok dikkatimi çeken şey de Ermenistan’a, bu ülkenin Nahcıvan’a karşı uyguladığı politikaya ve gerçekleştirdiği sürgüne duyulan nefretti. Hocalı katliamı herkesin zihninde derin bir yara açmıştı. Bu yara, kafalardan silinip atılması kolay görünmeyen bir tepki oluşturmuştu.
Bu iki gözlemi aktarmakla toptancılığın ve ulusal kan davasının kötülüğüne dikkat çekmek, bundan kurtulmanın da zor olmadığına işaret etmek istedim.
Hocalı katliamı gibi bir vahşete imza atanları buna sevk eden etken ulusal kan davasıdır. Bu kan davasının arkasında ırkçılık duygusu ve toptancılık, toptan mahkûm etme düşüncesi var. Toptan mahkûm etmede suçlamak ve cezalandırmak için sadece etnik kimlik yeterli görülmüştür. Şu var ki Hocalı katliamına imza atan toptancı, ırkçı anlayışı reddettiğimiz gibi Ermeni çetelerinin suçlarından dolayı Ermeni kimliği taşıyanları toptan mahkûm eden zihniyeti de reddedebilmeliyiz.
Kan davasıyla aynı fikri temele dayanan toplu cezalandırma da bir cahiliye anlayışıdır ve sahip çıkılacak, onaylanacak yanı yoktur. Öyleyse temeli cahiliye anlayışına dayanan toplu cezalandırmayı savunma ihtiyacını neden duyalım? Bizim savunduğumuz değerleri temsilden uzak birilerinin işlediği böyle bir yanlıştan dolayı neden suçluluk psikolojisi içine girelim? Böyle bir yanlışa tepki gösterilmesinden dolayı neden gocunalım? Eğer bir toplu cezalandırma yapılmış ve birileri haksızlığa uğramışsa bizim de haksızlığa karşı durmamız gerekmez mi? O haksızlığın Türklük adına yapılmış olması sebebiyle bizim de Türk olduğumuz için savunmaya kalkışmamız dolaylı bir ırkçılığa götürür.
Karşı çıkmamız gereken, böyle bir hatadan dolayı bu toplumun toptan mahkûm edilmesi, tarihinin kirletilmeye çalışılmasıdır. Eğer birilerinin elleri kirli işlere bulaşmışsa onların yüzünden tarihimizin mahkûm edilmesini onaylamaz, onları tarihimizden çıkarır, kendilerinden teberri ederiz. Bunu vatana ihanet eden çetelerin, Hocalı katliamı faillerinin suçlarını örtmeye çalışanlar da rahatça yapabilmelidir. Yapılamadığında etnik temelli kan davasının kökü kurutulamayacak, ya tarihle yüzleşmekten korkacağız, ya da başkaları yüzünden biz kendimizi suçluluk psikolojisi içinde hissedeceğiz.
Hamidiye çarşısında gördüğüm Ermeni hanımın samimiyetinden hiç şüphe etmedim. Çünkü o kan davasını kesin olarak kapatmıştı. Bunu ırkçılık tuzağından paçasını kurtarabilen bütün herkesin başarabileceğine inanıyorum.
Ve buradan konuyla doğrudan ilgili bir başka mevzuya geçmek istiyorum. Bilirsiniz, yıllardan beri “Araplar bizi arkadan hançerledi...” nakaratını duyar dururuz. İşte size toptancılığın bir başka versiyonu. Bu iddiaya binaen tüm Arap toplumlarının yedi nesil boyunca mahkûm edildiğini de bilirsiniz. Bu toptancı cahiliye anlayışını değiştirebilmek için yıllardan beri uğraşıyoruz, ama yine değişik vesilelerle karşımıza çıkıyor. Osmanlı’nın asıl kalbine hançer saplayanların Yemen’den, Fas’tan gelmediğini, bu topraklardan çıktığını, devleti göğsünden hançerleyenler yüzünden Türkiye toplumunun toptan mahkûm edilemeyeceği gibi, Arap dünyasındaki birkaç ihanetçi yüzünden de bir ulusun nesiller boyu mahkûm edilemeyeceğini düşünemiyorlar. Üstelik bunu Filistin halkına yapılan zulme, Siyonist işgale, insanlık dışı ablukaya, vahşi kuşatmaya bigane kalmanın gerekçesi sayabiliyorlar. Filistin topraklarında Osmanlı yönetimine karşı herhangi bir isyan çıkmadığı, İngilizlerin bu toprakları işgalinin de Filistin halkının bağrına bastığı ve her bakımdan desteklediği Osmanlı ordusunun yenilgisi sonucu gerçekleştiğini bütün tarihi belgeler söylediği halde.
Aynı toptancılık, Filistinlilerin toprak sattıkları iddiasında da karşımıza çıkıyor. Müslüman halkların Filistin davasına ilgisiz kalmasını sağlamak için “Filistinliler toprak sattılar” yalanını kullanan Siyonistler, Amerika’da ve Avrupa’da da “Filistin topraklarının aslında boş olduğu, kendilerinin girip ihya ettikleri” yalanından yararlandıkları ve bu amaçla “vatansız halka halksız vatan” sloganını kullandıkları halde.
VAKİT