Toplumun ordu algısı

Gülay Göktürk

Bilmiyorum daha ne kadar kendimizi "çürük elmalar" diye avutmaya çalışacağız.

Bilmiyorum daha ne kadar iyi niyetli çağrılar yapacağız Genelkurmay'a "içinizdeki çürükleri temizleyin" diye... Daha ne kadar "İşte bak, derhal soruşturma açtılar, demek ki üstüne gidiyorlar" diye umutlanacağız ve sonra yeni bir andıçla birlikte yeni bir hayal kırıklığı yaşayacağız...

Taraf'taki haberi dün okumuşsunuzdur umarım. Çünkü artık haberi tekrarlama imkanımız yok; yasak geldi. O yüzden sadece yorum yapabiliyoruz.

Aslında konunun yorum yapmaya ihtiyacı da yok ya; her şey o kadar apaçık ortada ve durum o kadar vahim ki...

Ergenekon soruşturmasının başından bu yana ortaya çıkan her belgeden sonra "Artık ordu yönetimi akıllanmıştır; kendi içindeki darbeci-komplocu mihrakları temizleyecektir" diye umuyorduk. Bu soruşturmanın ilerlemesinde asker-siyasetçi mutabakatının sağlandığını sanıyorduk. Evet, anlaşılıyordu ki, ordu yönetimi soruşturmanın muvazzaf subaylara doğru derinleşmesini istemiyor; emekli subaylarla sınırlı kalmasını arzu ediyordu. Ama bunu sağlamaya çalışırken de zımni bir söz veriyordu hepimize... "Söz, suça karışan muvazzafları ben kendim temizleyeceğim, bundan sonra da böyle şeyler olmasına izin vermeyeceğim."

Bu konuda söze dökülmeyen bir mutabakat vardı; ya da biz öyle sanıyorduk...

Ama önceki sabah kalktık ve bir de baktık ki, Ergenekon soruşturmasının başından bu yana ordu içinden çıkan gizli belgelerin en korkunçlarından biriyle karşı karşıyayız.

Eğer belge sahteyse, sorumlular elbette bedelini öderler.

Ama gerçekse korkunç bir gerçekle karşı karşıyayız:

Genelkurmay'ın beyni sayılabilecek bir birim olan Harekat Başkanlığı'nda, hem de bundan sadece iki ay önce hazırlanan bir eylem planında Türkiye ordusunun kendi halkına karşı savaşan bir ordu haline getirilmesinin planı yapılmış. Meşru hükümeti yıkmak için harekete geçilmesi, halka karşı komplolar kurulması, etnik sorunların tahrik edilmesi, bazı komşu ülkelerle aramızın açılması, suçsuz insanlara karşı provokasyonlar düzenlenmesi, iftiralar atılması düşünülmüş ve bütün bu korkunç suçlar, altında bir kıdemli albayın imzasıyla resmi bir rapor haline getirilmiş.

Böyle bir eylem planı ordu içine sızmış birkaç kişinin işi olabilir mi?

Böyle bir plan emir-komuta zinciri dışında, birkaç subayın kafasına esip de hazırladığı bir plan olabilir mi?

Gelinen bu noktada, ordu yönetiminin yukarıda sorulan soruların bütün toplumun kafasında olan sorular olduğunu anlamasında fayda var. Ortaya çıkan bu suç planının "münferit bir olay", faillerinin de ordu içine sızmış birkaç suçlu olduğuna inanmanın çok zor olduğu bir noktadayız.

Bütün bu planlar, ordu içinde köklü biçimde yerleşmiş ve kurumsallaşmış olan bir zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyet, kendisini Türkiye'nin asıl iktidar sahibi olarak görmeye devam etmekte ve iktidarının sarsıldığını hissettiği anda son derece gözü kara bir biçimde böyle planlar yapmakta tereddüt etmemektedir.

Yaşadığımız bu acı tecrübe siyasi iktidarlara da askeri vesayet rejimiyle uzlaşmanın mümkün olmadığını göstermiştir umarız. Siz uzlaştığınızı sanırsınız, sonra bir bakarsınız ki arkanızdan kuyunuz kazılmış. Bu korkunç andıç geleneğinin son bulması için askeri vesayet rejiminin yıkılmasından, vesayet rejiminin bütün kalıntılarının hem zihinlerden hem de kurumlardan temizlenmesinden başka çare yoktur.

Açık konuşalım; son birkaç yılda yaşanan acı tecrübeler, halkımızda "gözbebeğim" dediği ordusu hakkında derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Halkın ordu algısı değişmektedir. Ve belki de en kötüsü, bu algı değişimi, ordunun asli görevini iyi yapmasını da engelleyecek boyutlara gelebilir.

Hiçbir anne baba oğullarını, baş meselesi halka karşı komplolar kurmak haline gelmiş bir orduda savaşmaya göndermek istemez.

Acaba Genelkurmay bu kritik eşiğin ayırdında mı?

BUGÜN