Hakan Kılıç, George Ritzer’in Toplumun McDonaldlaştırılması kitabını okuyucularımız için değerlendirdi.
Toplumun McDonaldlaştırılması / George Ritzer
Çev: Şen Süer Kaya / Ayrıntı Yayınları
Amerikalı sosyolog George Ritzer, bilhassa toplum üzerinde analiz ettiği bu çalışması ile McDonald’ın sahnede görünen “fast-food, çabuk, zahmetsiz…” yeme içme tarzından ziyade sahne arkasında görünmeyen boyutlarına dikkat çekiyor. McDonald's yıllar boyu insanlara birçok farklı yolla hitap etti. Restoranların tertemiz olduğu, yiyeceklerin taze ve besleyici olduğu, çalışanların genç ve istekli göründüğü, yöneticilerin nazik ve İlgili olduğu ve yemek yemenin başlı başına bir eğlence olduğu gibi...
Ritzer, görünen şirin yüzü, basit, işlevsel, modüler yiyecekler; parlak renklerle düzenlenmiş, ışıltılı mekânlar; birörnek giysili, genç, neşeli çalışanlar; mama sandalyesine kadar her türlü ayrıntının düşünüldüğü tertemiz aile ortamlarından ibaret olan bu olgunun görünmeyen yönleri üzerine zihin yoruyor.
Yazara göreMcDonaldlaştırma "ya hep ya hiç" süreci değildir. McDonaldlaştırmanın dereceleri vardır. Örneğin fast-food restoranları aşırı derecede McDonaldlaştırılmıştır, üniversiteler ılımlı ölçüde McDonaldlaştırılmıştır ve küçük bakkallar biraz McDonaldlaştırılmıştır. Tam olarak McDonaldlaştırmadan kaçabilen toplumsal olguları düşünmek zordur, ama Fiji'de henüz bu sürecin dokunmadığı yerel bir girişim olabilir. Bu kitap genel olarak McDonald's sisteminin dev önemde bir gelişimi temsil ettiğini ve büyümesine yardımcı olduğu sürecin, McDonaldlaştırmanın toplumun giderek daha çok kesimini ve dünyanın daha çok bölgesini içine aldığını öne sürmektedir. Bu süreç topluma çok sayıda yarar sağlamasına karşın, hatırı sayılır derecede zarar ve risk de içermektedir.
McDonald adının ardındaki isim Amerikalı Ray Kroç, akılcı yaklaşımlarla bu girişimi büyütmeye çalışırken, olayın bugünkü boyutlarına ulaşacağını kendisi de tahmin etmiyordu. Kroç ailesi 1937'de ilk restoranlarını açtılar. Restoranın işletme yöntemlerini yüksek hız, büyük hacim ve düşük fiyat ilkelerine dayandırmışlardı. Karışıklıktan kaçınmak için müşterilere çok kısıtlı bir menü sundular. McDonald kardeşler, masaya servis ve geleneksel pişirme yöntemleri yerine pişirme ve servis için montaj bandı uyguladılar. Eğitimli aşçılar yerine kardeşlerin "sınırlı menüsü, yemek hazırlığını bir ticari mutfağa ilk kez adımını atanların bile hemen öğrenebileceği basit, kendini tekrar eden işlere indirgemelerine imkân sağladı." Kardeşler, "Izgaracı", "şeykçi", "kızartmacı" ve "sosçu" gibi uzmanlaşmış restoran işçilerinin kullanımına öncülük ettiler. İşçilerin yapması gerekenleri hatta söylenmesi gerekenleri bile belirleyen yönetmelikler geliştirdiler. McDonald kardeşler bütün bunlar ve diğer yöntemlerle akılcılaştırılmış "fastfoodfabrikası"nın gelişmesinde öncü oldular.
McDonaldlaştırma tarihsel bir boşluktan doğmadı; bugüne kadar önemini koruyan önemli öncelleri vardı. Bu önceller, fast-food restoran zincirinin dayandığı ilkeleri -montaj bandı, bilimsel yönetim ve bürokrasi- sağladılar. Bu zincirlerin başarılı olması için gereken zemini de hazırladılar -"banliyödeki evlerinden uzakta çalışan, arabalarıyla yalnızca işten eve değil, giderek daha çok ihtiyaç duydukları ve istedikleri fast-food restoranlarına da giden, içinde birçok fast-food restoranıyla akılcılaştırılmış türevlerinin bulunduğu alışveriş merkezlerinin müdavimi olan çok sayıda fabrika işçisi ve bürokrat. Bürokrasiler ve diğer öncellerin hâlâ önemli olmasına karşın, fast-food restoranının başlıca akılcılık modeli haline geldiğine inanıyorum. Weber'in demir akılcılık kafesinden kaygı duyması gibi, ben de fast-food modelinin her yerde hazır ve nazır olmasının yarattığı benzer bir demir kafesi öngörüyorum. Weber özellikle akılcılığın akıldışılığından rahatsızdı: Bu kitabın merkezi noktası olan bir kaygı. Dolayısıyla bu kitap, Weber'in yirminci yüzyılın başında geliştirilen kuramını, yirmi birinci yüzyıl yaklaşırken hızlanan gelişmeleri de kapsayacak hale getirmeye yönelik bir çabadır. Fast-food restoranı öncellerinden çeşitli unsurlar almasına karşın, akılcılaştırma sürecinde büyük bir sıçramayı da temsil eder. McDonaldlaştırma, akılcılaştırmanın mantıksal bir uzantısı olsa da, aynı zamanda akılcılaştırma sürecinin en çağdaş yönlerini açıklamak için farklı bir etiket kullanmayı meşrulaştıracak kadar aşırı bir akılcılaştırma biçimidir.(s. 71)
Görülmektedir ki yazar George Ritzer'e göre, McDonaldlaştırma Max Weber'in akılcılık kuramının bir uzantısıdır. Weber'e göre biçimsel akılcılık, insanların belirli bir amaç için optimum araç arayışının kurallar, yönetmelikler ve daha büyük toplumsal yapılar tarafından biçimlenmesidir. Amaç için optimum araçları kendi başlarına keşfetmek zorunda değillerdi; tam tersine optimum araçlar zaten keşfedilmiş ve kurallar, yönetmelikler ve yapılarda kurumsallaştırılmıştı; insanların bunlara uyması yeterliydi. Nitekim öyle de oldu; insanlar kendileri için uygun görülen tarz, şekil ve tatları sorgulamadan elde etme çabasına girince, McDonald yalnızca bir yemek kültürü olmaktan çıkarak bir hayat biçimi olarak kendisini gösterdi.
Kitap, on bölümden oluşuyor. Bunlar: "McDonaldlaştırmaya Giriş", "McDonaldlaştırma Öncelleri", "Verimlilik", "Hesaplanabilirlik", "Öngörülebilirlik", "Denetim", "Akılcılığın Akıldışılığı", "McDonaldlaştırmanın Demir Kafesi mi?", "McDonaldlaştırmanın Sınırları", "McDonaldlaştırılmış Toplumda Yaşamak İçin Pratik Bir Rehber" adlı bölümlerdir.
Birinci bölümde fast-food restoranlarının temelindeki ilkelerin, ABD toplumuna ve dünyanın geri kalan kısmına, gün geçtikçe daha çok hâkim olmaya başlamasının nedenleri üzerinde duruluyor. Başarı nedenleri: Verimlilik, öngörülebilirlik, hesaplanabilirlik ve denetim olarak belirleniyor. Ayrıca McDonaldlaştırmanın üstünlükleri ve insanlara sağladığı izafi kolaylıklar da gözardı edilmiyor.
İkinci bölümde, McDonaldlaştırma ve öncellerini inceleniyor. McDonaldlaştırmanın ortaya çıkış sürecinde, onun temel karakteristiğini de doğuran bir dizi gelişme belirleniyor. Ayrıca işçiler üzerinde büyük bir denetime neden olan bilimsel yönetim ve insanların robot gibi davranması sonucunu doğuran otomatik montaj bandının, McDonaldlaştırmanın öncelleri olduğu anlatılıyor.
Ritzer, McDonaldlaştırmanın yeni bir şey olmadığını, tarihsel bir boşluktan doğmadığını, yirminci yüzyılda ortaya çıkan bir dizi akılcılaştırma sürecinin doruk noktasını temsil ettiğini belirtiyor.
Üçüncü bölümde fast-food restoranının dört temel bileşeninden ilki olan "Verimlilik" ilkesi üzerinde duruluyor. Fast-food restoranlarında sınırlı sayıda seçeneğin olması, ürünlerin basitleştirilmesi ve müşterinin işe koşulması yöntemiyle verimliliğin sağlandığı çarpıcı örneklerle anlatılıyor. Burada sorgulanması gereken önemli bir konu olan "Kimin için verimlilik?" sorusuna cevap aranıyor. Verimlilik isteğini fast-food restoranlarının ortaya çıkarmamış olmasına rağmen, bunun evrensel bir isteğe dönüşmesine yardımcı olduğu savunuluyor.
Bir diğer bölüm olan "Hesaplanabilirlik", McDonaldlaştırılmış toplumda niceliğe yapılan vurguyu işliyor. Ritzer, niceliğin McDonaldlaştırılmış toplumda, niteliğin yerine geçme eğiliminden söz ediyor. Niceliğe yapılan vurguyla, hem sürecin, hem de sonucun niteliğinin olumsuz yönde etkilenmesi, örneklerle anlatılıyor. McDonaldlaştırılmış toplumda, niceliğin niteliğin önüne geçmesi, miktar hakkında yanılsama oluşturulması ve üretim süreciyle servisin rakamlara indirgenmesi, birçok örnekle anlatılıyor. Niceliğe yapılan vurgunun toplumun çeşitli alanlarında da kendini göstermesi anlatılıp, bundan en çok etkilenen, eğitim, siyaset ve televizyon üzerine yapılmış araştırmalara yer veriliyor.
Beşinci bölümde, McDonaldlaştırmanın temel bileşenlerinden üçüncüsü olan "Öngörülebilirlik" konusu işleniyor. Akılcılaştırmanın, bir yer ya da zamandan diğerine, öngörülebilirliği sağlamaya yönelik, metodik, sistematik ve rutinin klişe ilişkilerini belirlediği anlatılıyor. McDonaldlaştırılmış toplumda insanların sürprizlerle karşılaşmayı istememeleri, öngörülebilirlik ilkesini önemli kılmaktadır. Müşteriler, tahmin edebildikleri menüleri, tahmin edebildikleri tatlarla bulacaklarından, müesseseye karşı -gizli- bir dostluk kuracaklardır. Başka bir deyişle McDonald’s restoranlarına gelen herkes ayrılırken "yeni tiryakiler" olarak ayrılacaklardır.
Altıncı bölümde, McDonaldlaştırmanın dördüncü boyutu olan "Denetim" ilkesi inceleniyor. Denetimin insanın yerine, insansız teknolojileri egemen kılarak sağlandığına vurguda bulunuluyor. Ritzer, insansız teknolojilerin belirleyici rol almalarını da, "en önemli amaç, çalışanların oluşturduğu belirsizliğin üzerinde denetimin artmasıdır." şeklinde özetliyor. İnsansız teknolojiler çalışanları denetlerken aynı zamanda işle ilgili süreçler ve bitmiş ürünler üzerinde de denetim sağlıyor. Çalışanların yerine robotlar gibi insansız teknolojiler geçtiği zaman, denetimin en üst noktasına ulaşılacak ve insanlar da daha "uysal katılımcılar" haline gelecektir.
"Akılcılığın Akıldışılığı" başlığını taşıyan yedinci bölümde, kitapta tanımlanan akılcı sistemlerin insanları nasıl insanlıktan çıkarıcı bir fonksiyon üstlendiği üzerinde duruluyor. McDonald's'ın verimlilik ve tutumluluk yanılsaması meydana getirerek başarı kazandığı belirtiliyor. Yazar, McDonaldlaştırmayı akıldışı ve nihai anlamda mantıksız olarak düşünme nedenini şöyle açıklıyor: "İnsanlık karşıtı, insanlara zararlı olabilecek, insanlıktan çıkarıcı bir sistem haline gelme eğiliminde olmasıdır."
Yazar, yapılan birkaç araştırmaya dayanarak McDonaldlaştırmanın sağlığı da yakından tehdit ettiğini ileri sürüyor. McDonaldlaştırmanın insan ilişkilerine vurduğu darbeden bahsederek şu tespiti yapıyor: "İnsan ilişkileri işin içine dahil olduğunda, her yönde aynılık geçerli olmaz. Rutinleşme belirgin ve aldatıcıysa, seri olarak üretilen insan ilişkileri, fast-food müşterileri için, insanlıktan çıkarıcı görülebilir. Özgün insan ilişkilerinin yerini, prefabrike ilişkiler aldığı zaman insanlıktan çıkma süreci gelişir." Hatta aile içi ilişkilere indirdiği darbelere dikkat çekilerek bu konuda, deliller öne sürülüyor.
Sekizinci Bölümde, "McDonaldlaştırmanın Demir Kafesi mi?" sorusunun cevabı aranıyor. "Demir Kafes" tanımlamasıyla yazar, McDonaldlaştırılmış toplumun giderek yaygınlaştığını ve bu yaşama tarzının insanı bazı hürriyetlerden yoksun bıraktığı üzerinde duruyor. Bu bölüm, yazarın McDonaldlaşmayla ilgili kaygılarının en yoğun olduğu bölüm olarak nitelendirilebilir. Bu sistemin nihai akıldışılığı olarak insanların denetimden çıkması ve artık onları denetler hale gelmesi kaygısını dile getirmektedir. Ayrıca, neden McDonaldlaştırmanın bu kadar yaygınlaşarak kendi kendisini yenileyebildiği sorusuna cevap arıyor. Endüstriyalizm, Fordizm ve Postmodernizm gibi sistemlerin arasında "McDonaldizm" diye tanımlamaya yer bulmaya çalışır.
"McDonaldlaşmanın Sınırları" adlı dokuzuncu bölümde doğum, ölüm ve ötesi aşamalarında McDonaldlaştırmanın yeri anlatılır. Verilen çarpıcı örneklerle McDonaldlaştırmanın yaygınlığı hakkında tüm soru işaretleri ortadan kalkmakta ve McDonaldlaştırılmanın boyutları anlaşılmaktadır. Yazar bu bölümde, kendini sürekli çoğaltan ve genişleten, değiştirilemez bir niteliğe sahip McDonaldlaştırmayı, tüm boyutlarıyla ortaya koymaktadır.
Son bölümde, McDonaldlaştırmaya değişik açıdan bakan üç farklı insan profili çiziliyor. McDonaldlaştırılmış kurumlara karşı verilebilecek tepkiler ve sonuçları hakkında daha önceki verilere dayanarak bilgi sunuluyor. En önemlisi de McDonaldlaştırmaya karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği biraz esprili bir tarzda okuyucuya tavsiye ediliyor. Tümüyle bu sisteme mahkum olmadan, sunduklarından en iyi şekilde istifade edip, özel yaşamımızda kendimize "akılcılaştırılmamış sığınak" oluşturmamız tavsiye ediliyor.
Yazar, son olarak bu kitabın yazılış amacını şöyle özetliyor: "Kitap boyunca McDonaldlaştırmanın kaçınılmazlığını vurgulamama karşın, yanılmış olmam en büyük umudum. Gerçekten de bu kitabın ardındaki başlıca amaç, okurları McDonaldlaştırmanın tehlikelerine karşı uyarmak ve onları buna karşı harekete geçirmeye çalışmak. İnsanların McDonaldlaşmaya direnebileceklerini ve daha makul, daha insani bir dünya oluşturacaklarını umuyorum." (s. 312)