Bir anayasada üç önemli unsur önemlidir: a) Hazırlanma süreci ve yapımı: Usul; b) Ruhu ve aklı: Paradigması; c) İçeriği: Anayasa maddeleri. Anayasanın paradigmasından ve maddelerinden daha önemli olan "hazırlanma süreci", yani usuldür.
Paradigma ve maddeler doğru usul bakımından, anayasa hükümlerine göre yaşayacak olan toplum tarafından belirlenir. Çünkü anayasa bir "toplum sözleşmesi"dir. İlk müzakere, maddeler üzerinde değil, prensipler ve usul üzerinde olmalı.
Bu yüzden ben anayasa metnini, icap ve kabul esasına göre, yani rıza ile evlenmeye karar veren bir çiftin aralarında akdettikleri nikâha benzetiyorum. Elbette akit için zorunlu hallerde vekalet mümkündür, ama nikâhta vekalet, karşılıklı olarak üzerinde anlaşmaya varılmış maddelerin bir tür protokol gereği vekiller tarafından sözleşmeye dercedilmesi işleminden ibarettir. Vekil, kadının veya erkeğin rızasına muhalif taleplerde bulunamaz. Darbe dönemlerinde askerlerin, normal zamanlarda bilim adamı ve hukukçuların veya kendi başlarına siyasi partilerin toplum adına anayasa yapmaya kalkışmaları, kadın ve erkeğe sormadan kendilerini bu işe vekil veya vasi tayin edenlerin bildikleri gibi akit yapmalarına benzer ki, bundan sağlıklı bir sözleşme metni çıkmaz.
Vekalet bir yere kadar gereklidir. Toplumun yaptığı bir anayasanın genel çerçevesi içinde kalarak aktüel ihtiyaçlara cevap vermek üzere yasa yapma işi vekiller tarafından yerine getirilebilir. Ama temel yasayı yapma yetkisi topluma aittir. Toplum, anayasa yaparken, temel/zaruri ihtiyaçlarını (zaruriyat), bunların tamamlayıcı unsurlarını (tekmiliyat) ve kabul edilebilir tarzını, estetik form ve yollarını (tahsiniyat) karşılarken üzerinde hareket edeceği zemini ve bunun hukuki güvencesini tespit etmek ister. Her toplumsal grup, kendi inancını, hayat tarzını yaşamak isterken başkalarına nasıl zarar vermeyeceğini deklare eder; diğer gruplardan bunun teminatını bekler; hak ve özgürlükleri, görev ve sorumlulukları belirler ve elbette bunlar kadar önemli olan refahın, ekonomik, bürokratik ve siyasi kaynakların adil bir biçimde paylaşılmasının esaslarını belirler.
"Devlet merkezli anayasalar"ı iktidar seçkinleri (askerler, bürokratlar, oligarşik zümreler); liberal demokraside bilim adamları, uzman hukukçular toplum adına metin yazar.
Bize göre, sözleşme yapımında özne "toplum" olmalıdır. "Toplum" tabii ki "devlet" ve "birey" gibi soyut bir kavramdır. Ancak devlet ve birey adına iktidar seçkinleri (askerî-sivil bürokrasi, oligarşi, bilim adamları, hukukçu uzmanlar) masaya oturup metin yazabiliyorken, toplum, tabii kanaat önderleri, dernekler, vakıflar, cemaatler, sivil teşekküller, sendikalar, odalar, birlikler tarafından temsil edilir. Bu, soyut olanı asgariye indiren tabii temsildir, milletvekillerinin siyasi temsilinden mahiyetçe farklıdır.
Diyelim ki, bu usule göre yeni bir anayasa yapmaya karar verdik. Mutlaka toplumsal farklı grupların yukarıda sıraladığımız "tabii temsilcileri"nin müzakere sürecine katılması, aralarında bir mutabakat zemini tesis etmesi gerekir. Toplumsal farklı grupları; 1) Demografik, 2) Etnik, 3) Dinî ve mezhebî, 4) Meslekî, 5) Sınıfsal, 6) Siyasî ve felsefî, 7) Sivil ve demokratik örgüt ve dernekler olmak üzere birkaç ana kategoriye ayırabiliriz. Her birinin muteber saydığı, sözüne ve görüşlerine itibar ettiği, şahsiyetini ve duruşunu referans olarak seçtiği kişi veya kişilerin müzakere sürecine katılmasını sağlamak lazım.
Müzakere asgari bir yıl sürmeli, bu sürece ya Türkiye ölçeğinde örgütlü olan bir veya birkaç sivil örgüt/oda ev sahipliği yapmalı veya Meclis'in himayesinde bir Kurucu Meclis bu işi görmelidir. Müzakere sürecinde ortaya çıkacak olan ham mutabakat, uzmanlar tarafından hukuk diliyle yazılıp referanduma hazır hale getirilmelidir.
Bu usulü hayali veya fantastik buluyorsanız, hangi anayasa metnini yaparsanız yapın, kendinizi yepyeni bir tartışma ve rahatsızlığa şimdiden hazırlayabilirsiniz.
ZAMAN