“Toplumsal Yapıda Çözülme ve İfsada Karşı Tavır”

Özgür-Der’in aylık panellerinin ikincisi, “Toplumsal Yapıda Çözülme ve İfsada Karşı Tavır” konusu ile Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Panelin konuşmacıları Emir Eş ve Mustafa Siel idi.

Ali Ekber Konuk / Haksöz Haber

Özgür-Der’in “Riskler ve Zaaflar Karşısında Vahye Şahitlik Sorumluluğumuz” üst başlıklı 2015-2016 yılı aylık panellerinin ikincisi, “Toplumsal Yapıda Çözülme ve İfsada Karşı Tavır” konusu ile Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Panelin konuşmacıları Emir Eş ve Mustafa Siel idi.

Ali Emiri Kültür Merkezi’nin Nikâh Salonu’nda yapılan panelde moderatör İsmail Ceyran’. Giriş konuşmasında Ceyran, yerel ve küresel ölçekli bir ifsad ile karşı karşıya kaldığımızdan bahsederek meseleye dair bazı örnekler verdi. Yerel ölçekte yani Türkiye’de yaşanan boşanma hadiselerinin arttığına dikkat çekerek söz konusu ifsad çarkının insana dair ne varsa içini boşalttığını, bir dönüşüme tabi tuttuğunu ifade etti. “Sözünü ettiğimiz ifsad karşısında tavrımız ne olmalı?” sorusu ile Ceyran, sözü ilk konuşmacı olan Emir Eş’e verdi.

Emir Eş’in konuşmasından satır başları şöyle:

“Meseleye dair aralarında nüans bulunan bazı kavramlara değinmekte fayda var. Çürüme, çözülme, başkalaşma, yabancılaşma mefhumları ifsadın tam karşılığı değil ancak ifsada yol açan durumları ifade ediyor. Anlatacaklarımız ifsadın ne olduğundan ziyade ifsada karşı alınması gereken tavra dair olacak.

Kur’an’da tağuti güçlerin fiillerine dair ifsad kavramının kullanıldığını görüyoruz. Yani tağuti daire içinde hareket eden kişiler müfsid olarak ifade ediliyor.

Kur’an’da ikili kavramlarla manayı anlatmak gibi bir metod takip edilir. Gündüz-gece, şeytan-melek, maruf-münker, hastalık-şifa, helal-haram gibi kullanımlarla muhatap, hidayete davet edilir. ‘Eşya zıddıyla kaimdir’ ilkesi gereği ifsad kavramı da ıslah ile kaim olmaktadır.

İfsadın sanatsal, politik, itikadi, teknolojik türleri mevcut ise de biz burada itikada dair olanı ele almaktayız. Bu tür fesad önemlidir zira ümmetin birliği böylelikle tehdit altına girmektedir. Yapılmakta olan çeşitli tasniflerle birileri başkası nazarında ötekileştirilerek duyarsızlaştırılıyor. Bu gruba dâhil olanlardan isek ifsada düşmüşüzdür.

Toplum amiyane tabirle ‘yeşillik olsun’ diye itikadi mevzularla meşgul ediliyorsa itikadi düzlemde yaşanan ifsada yol açılmış demektir. Bu meseleye çok sayıda örnekten bahsedilebilir. Alkolsuz bira konusu, erkeğin dar pantolon giymesi hadisesi, teravih namazının dindeki yeri, Kur’an’ın abdestsiz okunup okunmayacağı tartışmaları birer örnek olarak zikredilebilir. Tüm bu tartışmalar ifsad değilse bile ifsada giden yola çıkar.

Dünyada konuşulması gereke onlarca mesele var iken örneğin erkeğin dar pantolon giymesini tartışmanın ne anlamı var? Hakeza diğer konularda da benzer yaklaşımı sergileyebiliriz.

Bu anlamda ifsadın sadece aile yapısının bozulması gibi genel-geçer konulardan ibaret olmadığını, sözünü ettiğimiz tartışmaları öncelik fıkhına uymadan öncelemenin ifsada sevk edeceğini bilmek gerekir.”

Emir Eş’in ardından sözü alan Mustafa Siel, konuşmasında özetle şunlara değindi:

“Kapitalist tüketim anlayışının tahakkümü ve bireyci kültürün yaygınlaşmasına bağlı olarak aile ve cemaat ilişkilerinin giderek daha kırılgan hale geldiği bir vakıadır. Bu olgu toplumsal yapıda çözülme, insan ilişkilerinin değersizleşmesi, mekanikleşmesi, gençlerle iletişimsizlik, boşanmaların artması vb. problemler şeklinde karşımıza çıkmakta.

Yeryüzünde söylenmedik laf, yaşanmamış olay kalmamıştır derler. Günümüzdeki yaşanan kapitalist ifsadın özellikleri ve çapı farklı olsa da tamamen yeni bir durum olmayıp, Kur’an’da kıssa edilen Firavun, Lut ve Salih (as)’ın kavimlerinin de benzeri ifsatlar içinde olduğu açıktır.

İfsadın tarih boyunca çeşitli şekillerde tezahürü söz konusu, mesele Nuh (as) kavminde farklı, Lut (as) kavminde farklı. Günümüzdeki ifsadın ise neredeyse tarih boyunca yaşanan tüm ifsat çeşitlerini kapsadığını söylemek yanlış olmaz.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de kapitalizmin ortaya getirdiği bireycilik, hedonizm vs. hastalığın esası değil belirtileri olup, asıl hastalık geçmişte olduğu gibi günümüzde de Allah’a ve ahirete sahih ve yakini iman sorunu.

Son yıllarda İslamcılığın ölüp ölmediğine dair yoğun bir tartışma söz konusu. Aslında İslamcıların Kur’ani bir terim ve Müslümanların temel vasıflarından biri olan Muslihun (Islah Ediciler) olara tanımlanmaları daha doğrudur. Bu anlamda Islahçılık - İslamcılık ifsadı önleme çabasının günümüzdeki güncel adı olup, İslamcılığın öldüğünü söyleyenler, insanlığın ıslah imkânının kalmadığını söylüyorlar aslında. Ne zaman ki Müslümanım demek aynı zamanda kelimenin en geniş anlamıyla ıslahçıyım demek anlamını yeniden kazanır, o zaman İslamcıyım terimini kullanmamıza gerek kalmaz, sadece Müslümanım demekle iktifa ederiz.

İfsadın zıttı ıslah olup, salih amel zaten kişinin önce kendinden başlamak üzere aile, akraba, toplum, devlet vs. ulaşabildiği tüm alanları ıslah etmesi çabasını (Kesb) ifade ediyor. Lakin ıslahçı olmak için öncelikle kişi kendisini ıslah etmeli, en azından samimi ve ciddi çaba göstermelidir. Kendisini ıslah etmeden / etmeye girişmeden başkalarını ıslah etmeye çalışması abes ve boş bir çabadır.

İfsada karşı koyma çabasını ifade eden başka bir terimde takva olup, takva ahiret azabından korunmak için Allah’ın emir ve yasaklarına ciddiyetle riayetle ıslah çabasını ifade etmek için Kur’an’da en sık kullanılan terimdir. Kişi takva sahibi olmadan ıslahçı olamayacağı gibi, ıslah çabası da takvanın bir parçasıdır.

Günümüzde hatalı İslam anlayışının ortaya çıkardığı bir çarpıklıkta, bazılarının gerçek anlamda Müslüman olmadan İslamcı olmaya kalkmaması şeklinde cereyan ediyor. Oysa ifsadı önlemek için önce kendimiz ifsattan kurtulabilmeliyiz, yani İslamcı olmadan önce Müslüman olmak, yani kendimizi Allah’ın dinine teslim etmek durumundayız. Böyle bir ıslah çabası için sahih bir iman temeli (kelimettut tayyip), yani tevhidi bir iman temel ve olmazsa olmazdır. Tevhidi sahih bir sahih bir iman olmadan kesinlikle ıslah söz konusu olamaz. Tevhidi içselleştirmek ıslahçılık için ilk temelse de, yeterli değildir. İkinci temel olarak Ahiret gününe sahih ve yakini bir iman gerekir. Zira ancak doğru bir ahiret bilgi ve bilincine dayanan yakini bir ahiret inancının oluşması ile kişi ahiret için dünyayı ıslah etmeye yönelebilir.

İmamın dediğini yap, yaptığını yapma sözü üzerinde durulmalıdır. Islahçılar – İslamcılar bu olumsuz konumda olmamalı, hakka şahitler olarak sadece yaptıklarını söylemeli, yanlış yapmaktan ve görevlerini yapmamaktan kaçınmalıdırlar. Islahçılık için tevhit ve ahirete yakini imandan sonra imanın esaslarından olan melekler, kitaplar ve resullere iman ve gereği ortaya çıkar.

Zira Allaha ve ahirete iman ıslahçılığın daha ziyade niçinini cevaplarken, melekler, kitaplar ve resullere iman nasılını (nasıl ıslahı) cevaplar. Türkiyede ıslahçılık iddiasındaki geleneksel cemaatlerin sahih iman ve salih amel bilgisine, yani kitabın bilgisine ihtiyacı var. Kitabın bilgisine az çok sahip olan tevhidi öbeklerin ise şiddetle hikmete ve tezkiyeye, imanda derinleşmeye ve yakini artırmaya ihtiyaçları var kanaatimce. Salih amel kişinin kendisinden başlayıp aile, toplum vs. diye açılan bir çember şeklinde olduğunu söylemiştik. Burada ıslahçılığın ilk pratik adımının kişinin kendini ıslah etmesi gerektiği açıktır.

Kendimizi ıslah etmemiz yetmez, mutlaka ailemizi de ıslah etmek için öncelikli ve en yüksek derecede çaba göstermek durumundayız. Zira halk kişinin İslam davasındaki samimiyetine en önce bireysel hayatına, arkasından ailesinin hayatına bakarak puan vermekte, olumlu verilen puanlar ise sözle ve yazıyla tebliğle kıyaslanmayacak derecede olumlu etki yapmakta.

İfsada karşı değil bireysel, ailevi ve dar gruplarla mücadele yetmez. Aynı ilkelere sahip olduğumuz Islahçı Müslümanlarla bir araya gelip birliktelikler – cemaatler oluşturarak toplu mücadele yapmalıyız. Toplumumuz ıslah çabalarımıza ters tepki verebilir, buna rağmen çabalarımızda öfke, kin, sertlik değil, şefkat, merhamet olmalı. Elbette bilinçli küfür öncülerine ve ifsatçılara sert ve öfkeli olmalıyız ama bunun halkımızın tamamına şamil kılmak ölümcül bir hatadır. Zira ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, halkımızın kahir ekseriyetinin İslam’a ve değerlerine karşı bir saygısı ve sevgisi söz konusudur. Bu saygı ve sevgiyi bilince ve fiile dönüştürmek ise, ancak rahmet ve şefkatli bir yaklaşımla söz konusu olabilir. Halkımız yüzyılların getirdiği bir ifsat kültüründen yetişmiş olduğu gibi, Şeytan ve askerleri çok kuvvetli günümüzde, halkımızı iyice ifsada sürüklemiş durumdalar. Bu nedenle çabalarımızın hemen meyve vermesini beklemek doğru olmaz.

Bir Mecelle kaidesi olan, mefsedetin defi menfaatin celbinden önceliklidir ilkesi ıslah çalışmalarında dikkate alınmalı, fesadın önlenmesi çabalarına öncelik verilmelidir.”

Program soru-cevap faslının ardından sona erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi