Sayın Bakan Fatma Şahin arayıp "Müslüman Toplumlarda Değişim ve Kadının Rolü" adlı toplantıya bizzat davet etmeseydi, bu konuya şimdilik dönmeyi düşünmüyordum.
Davete icabet edip toplantıya gittim, konuşmaları dikkatle dinledim, söz verdiğim üzere yazımı yazıyorum. Başarılı bir toplantı olduğunu, Türkiye'nin İslam dünyasını mobilize etme yeteneğini gösterdiğini söyleyebiliriz.
Toplantının ana konusu "toplumsal cinsiyet"ti. Bundan kastedilen kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin giderilmesi, kadın eğitimi ve kadının iş piyasasına dahil edilip istihdam alanı ve kapasitesinin artırılması. İstisnasız söz alan ülke temsilcilerinin tümü aynı temayı neredeyse aynı cümle kalıplarıyla tekrar ettiler, aynı çözümlere işaret ettiler.
Bu ve benzeri toplantılarda gözlediğim husus şudur: Ana stratejik cümle tartışmaya açılmıyor. Verili stratejik cümlenin tahakkuku için "taktikler ve operasyonlar" konuşuluyor. Örneğin, kadının siyasal katılım, eğitimi ve istihdamı için çıkarılması gereken yasalar, yasaların uygulanması için alınması gerekli tedbirler, toplumsal zihniyet dönüşümü vs. Bu arada ilginç argümanlar çıkmıyor değil. Iraklı hanım, ülke demokratikleşmedikçe cinsiyet eşitliğinin sağlanamayacağını söyleyip, demokratikleşmenin kriterini kadın erkek eşitliğine endeksledi. Libya temsilcisi Fatiha A. Kadura, Kaddafi dönemini kastederek diktatörlük döneminde Libyalı kadının ezildiğinden söz etti, 'yeni dönemde kadın özgürleşecek' dedi. Filistin temsilcisi Fadwa Allabadi, sorunun önündeki engellerin gelenekler olduğunu, geleneklerin de dine dönüştüğünü söyledi. Allabadi'ye göre Filistinli kadın bir yandan İsrail işgaline karşı mücadele verirken, öte yandan geleneklerin baskısını sürdüren Filistin erkeklerine karşı da mücadele ediyor. Bana en çarpıcı gelen konuşmayı Afganlı kadın temsilci yaptı. Belirttiğine göre gelişme 2002'den beri Afganlı kadının lehine sürmektedir, Afganlı kadın giderek özgürleşmektedir. Verdiği tarih Amerika'nın Afganistan'ı işgal ettiği tarihe denk düşüyor.
Uzun zamandan beri benim gözlemim şu: Müslüman toplumların önüne şu üç postulat konuluyor:
1) İslam dünyası geri kalmıştır, kalkınması gerekir. Kalkınmanın ve modernleşmenin önşartı kadınların eşitliği, eğitimi ve istihdamıdır.
2) Bu stratejik hedefin önünde engeller var: Din, gelenek ve aile yapısı. Dini doğrudan hedef almak doğru değil, çünkü dinin kendisi engel teşkil etmiyor, dinî anlayış ve dinî yorum engel. Müslümanların dinî anlayışı ataerkildir, hiyerarşiktir; kökten değiştirilmesi gerekir. Gelenek ise bütünüyle kötü, hep erkekleri baskın ve üstün konumda tutmuştur. Verili aile yapısı da kadını eziyor, ev kadının hapishanesi haline gelmiş. Kadın annelik ve ev hanımlığında kaldıkça yeteneklerini geliştiremiyor, onu evin dışına çıkarıp özgürleştirmek lazım.
3) İslam ülkelerinde hükümetler ve yönetimler bir yandan toplumsal cinsiyet ayrımının kaldırılması için emredici politikalar takip ederken, diğer yandan 'din, gelenek ve aile'yle ilgili radikal zihniyet dönüşümü ve reformun sağlanması için etkinlikler düzenlemeli. Türkiye bu konuda öncü rol oynayabilir.
Tartışmasız toplantının yıldızı olan Sayın Bakan Şahin, nezaketen yazılarımı dikkatle izlediklerini söyledi. Kendisine teşekkür ettim. Kendimi yeterince anlatabildiğim kanısında değilim. Ciddi, tartışmaya derinlik katabilecek bir eleştiri gelmiyor. Bildik "erkek-egemenliğine son, kadın-erkek eşit olmalıdır, kadın özgürleşmelidir" repliği dışında şeyler duymadım. Benim kaygım, bu konunun türümüzün ana dokusuyla ve 'neslin emniyeti'yle ilgili olduğu hususudur. Şu sorulara kimse cevap vermiyor: Kadın-erkek arasındaki farkı ortadan kaldırmadan eşitliği nasıl sağlayacağız? "Cinsiyet ayırımcılığı" değil, "cinsiyet ayrımı" kötü mü? İki cins arasındaki zalimane ayrımcılıklara karşı tedbir alırken, kadını ve erkeği birbirlerine karşı özerkleştirmek ne kadar sağlıklı olacak?
Bu konuda sadece Haber Türk'te Serdar Turgut dikkate değer bir yazı yazdı (19 Aralık). Kendisine teşekkür ederim.
ZAMAN