Toplumsal bir cinnet haline dönüşen ırkçılık

M. HASİP YOKUŞ

Dün Erbil’den Türkmen bir arkadaşım eşi ve çocuklarıyla birlikte İstanbul dönüşü bize misafir olmuştu. İstanbul’u nasıl buldunuz, diye sordum.

-Yıllardır gidip geliyoruz böyle rezalet görmedim, ırkçılık cinnet halini almış, artık gelmem, dedi. Tanık olduğu olayları anlattı. Metroda kayınımla Soranice konuşuyordum. Kompartmandakiler hakaret ve galiz küfürler etmeye başladılar…

İstanbul’da bir ay boyunca tanık olduğu buna benzer olayları anlattı durdu.

Aslında Erbil’li misafirimin anlattığı olaylar ilk kez duyduğum şeyler değildi. Her gün yazılı ve görsel medyada benzerlerine rastladığımız ve artık nerdeyse kanıksadığımız yüzlerce olaydan sadece birkaç tanesiydi.

  • Sokakta Kürtçe konuşan kişilere cırtlak sesiyle bağırarak; Türk ülkesinde yaşıyorsan Türkçe konuşacaksın, çıkışı yapan cumhuriyet kadınları
  • Belediye otobüsünde Çerkezce konuşanlara bağırarak; Bu ülke Türklerin ülkesi, her şey Türk, Türkçe dışında ikinci bir dil konuşamazsın, çıkışı yapan bunak adamlar
  • Parkta Kürtçe müzik dinleyen gençlere saldıran hipi kılıklı vatansever Türk gençleri
  • Karadeniz Arapların işgaline uğramış diye faveran eden yerli turistler
  • Her gün Afgan veya Suriyeliler üzerinden piyasaya servis edilen onlarca yalan dolan haber…

Irkçılığın bu topraklarda maya tutmayacağına dair çok tutarlı yaklaşımlar, teorik çerçevesi sağlam dayanaklarla örülmüş tezler vardı.

1.) Anadolu toprakları birçok medeniyete ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Bundan dolayı bu coğrafyanın insanları hoşgörülü, farklı anlayışlara ve kültürlere saygı duyan, geniş yürekli ve misafirperver insanlardır.

2.) Türkiye bir imparatorluk bakiyesidir. İmparatorluk çatısı altında birçok farklı etnik, dini ve mezhebi grup yüzyıllarca bir arada kardeşçe yaşamıştır. Dolayısıyla imparatorluk bakiyesi olan coğrafyalarda dini, etnik ve kültürel çeşitlilik fazladır ve tüm bu çeşitlilik kültürel bir zenginlik olarak değerlendirilir.

3.) Türkler, bu coğrafyada yüzyıllarca İslamın sancaktarlığını yapmış, Moğol ve Haçlılara karşı Müslümanları korumuş ve bu ümmete ağabeylik yapmış bir millettir.

Yukarıda saydığımız bu tezler gerekçe gösterilerek bu topraklarda ırkçılığın maya tutmayacağı varsayılıyordu ama malesef maya tutmuş.

Erbil’li misafirime; Tüm bu gördüklerin, Ümit Özdağ ve İlay Aksoy gibi ırkçıların güdülediği ipe sapa gelmez bir güruhtur, ciddiye almaya değmez, diyecek gibi oldum ama bunu söylemek için öncelikle buna kendim inanmalıydım.

Toplumsal cinnet halini alan ırkçı ve faşizan tavırları;  ırkçı siyasetçilerin son dönemlerde zehirlediği bazı dengesiz tiplerin fevri hareketleri veya ekonomik sorunların tetiklediği bir cinnet hali şeklinde tanımlamak olayı çok basite indirgemektir.

Esasında, toplumsal değişim ve dönüşümler belli sosyal veya siyasal olaylar neticesinde, bir süreç dâhilinde ve uzun bir zaman diliminde gerçekleşir. Ha, deyince kitleler değişmez. İlave olarak, bir yerde bir kibrit yaktığında bu büyük bir yangına dönüşüyorsa, yakılan kibritten ziyade altta tutuşmaya ve yangına dönüşmeye hazır zemin, tetkik edilmeyi çok daha fazla hak ediyor.

Bu zihin yapısı; Osmanlı bakiyesi üzerinde inşa edilen, diğer tüm etnik, dini ve mezhebi farklılıkları inkâr ederek ‘cumhuriyet vatandaşlığı’ lehine baskılamaya ve sindirmeye çalışan Türkçü ideolojinin bir ürünüdür. Öyle fasid bir zihin ki; Batı’ya karşı ezik, silik ve kişiliksiz; Ortadoğu insanına karşı kaba, küstah ve cahilce bir özgüvene sahip. Gördüğü batılı turistlere hello, mello diye üç beş kelimelik İngilizcesiyle sırıtırken; Arap turistleri gördüğünde cin çarpmış gibi oluyor. Cumhuriyet tarihi boyunca ve devletin tüm ideolojik aygıtları da seferber edilerek vatanseverlik kılıfı altında batı hayranı ırkçı bir nesil yetiştirildi.

Batı’da da ırkçılık her zaman vardı. Ancak Batı, aldığı yasal tedbirlerle bunun toplumsal bir çatışmaya dönüşmesini engelliyor ve belli bir dengede tutuyor. Oysa bizde her hangi bir ırkçı her gün dilediği kadar kurgu ve yalan haber üreterek piyasaya sürüyor ve bunun her hangi bir müeyyidesi yok.

Toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmek, kaos ve çatışma ortamı oluşturmak, toplumu kışkırtmak amacıyla yalan haberler yaymak ve benzeri suçların mer’i hukukumuzda her hangi bir yasal yaptırımı yok mu?

Irkçıların Afgan veya Suriyelileri dillerine dolamalarına aldanmayın, onlar olmasa öteki olarak gördükleri Kürtlere, Alevilere, Dindarlara yönelirler. Hedefte Suriyeli veya Afganların olması sadece öncelik sonralık meselesidir.