Yaşar Değirmenci / Yeni Akit
Serbest vuruş
Yazının başlığı bir kitap ismi. 2022 Dünya Kupası maçları gündeme oturdu. Saat başı olan haberlerde bile maç özeti veriliyor. Haberleri dinlerken verilen maç özetleri, Fas’ın Portekiz’i elediği maçın özetini verince hatıralarım canlandı.
70’li yıllarda Lise talebesi iken eski Sabah (Madde ve manada büyük Türkiye’de Sabah) gazetesinin açtığı makale yarışmasında kazananlardan olunca hem gazetenin sahibi tam bir İstanbul beyefendisi Mehmet ARIKAN ağabeyle, hem de üç isimle (Zeki Önal, Ahmet Selim, Melih Yücel) yazan Zeki ağabey (müstear ve en meşhur ismi Ahmet Selim) ile tanışmış ve gazetenin de devamlı okuyucusu olmuştum. Okuyucu köşesine ve Ufuk Dergisi’ne de yazılarımı gönderiyordum. İçimize kolay kolay temizlenmeyecek şekilde yerleşen FETÖ’nun Zaman Gazetesi’nde yazıyordu. Hastalıkları sebebiyle birçok da ilaç kullanıyordu. Evinden hiçbir zaman dışarıya çıkamıyordu. (Anne ve babasının cenaze namazlarına bile gidemeyecek kadar rahatsızdı. Dışarıdaki yapılacak işlerine de yardımcı oluyordum.) 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 27 Temmuz günü ilaçlarından fazla içtiği için beyin kanaması geçirdi ve hastanede vefat etti.
Herkes Ahmet Selim’i fikir yazılarıyla tanır. Oysa o, müstear isimle spor yazıları da yazardı bu yazılarını Serbest Vuruş ismiyle kitaplaştırmıştı da. Ama o spor yazısı yazarken de fikir adamıydı. Bugün rahmetle, minnet ve şükranla anılmasına vesile olur ümidiyle kitabından seçme yapıyorum.
“… Aslında futbolu değil; futbol vesilesiyle insanın o ilgilere yansıyan duygu, düşünce ve bütünlük gerçeğini yazmaya çalıştım. Spor, hayatın oyun diliyle yorumlanmasıdır bence. Futbol bir ilgi alanı. İstesek de istemesek de, sosyal hayatın bir parçası, bir gerçeği. Orada “insan” var. İnsanlar var ve bütünlükleriyle var. Ruhlarıyla, akıllarıyla, karakterleriyle, şuurlarıyla... Futbol, top peşinde koşmak değil; futbolcu, top peşinde koşan biyolojik bir makine değil. “İnsan”dan bakarsanız, her şeyin iç yüzünü daha iyi görürsünüz. Yapmaya çalıştığım budur.
Sıhhatli ilgiler doğruya, faydalıya ve güzelliğe yönlendirilebilir. Bu müzikte de olabilir, futbolda da, başka şeyde de. Sıhhatli ilgi; önemi ve değeri, bütünün, hayatın bütünlüğünün içinde uygun yere konulmuş ilgidir. Yani “itidal ilgisi”dir. İtidalini kaybettiği ölçüde ilgiler sıhhatini de kaybeder. Bu her alanda böyledir. Asliyete varan yol, itidalden geçer. Dinde de, felsefede de, sanatta da, sporda da bu böyledir. İştigal konularına göre tezahürlerin rengi ve biçimi değişir, kaide değişmez. Futbol ve magazin, yozlaşma ve yalnızlaşma acılarının uyuşturucusu gibi. Futbolu yabana, hayatı taca atmayın. Futbolu hayatla özdeş kılarak, hayatı da, futbolu da taca atmayın. Ve her sahadaki başarı bu denge şuurunda. Hayat futbolsuz da olur; ama hayatsız, insansız, sevgisiz, bütünlüksüz, akılsız ne futbol olur, ne başka bir şey. Gençlerin başarısızlıkları; hayatın canlılığını ve bütünlüğünü ihmal eden bilmişliklerimizdir. Herhangi bir alaka, olması gereken yerde değilse sıhhatini kaybeder, marazîleşir. Bu; sporun bütünü için de geçerli, ciddi alanlar ve dallar için de.
“Her ifrat, bir mahiyet bozulmasını da beraberinde getirir.” Kuralının uygulanamayacağı yer yoktur. Meselâ “fart-ı muhabbet” bilinen manada “çok sevmek” değildir. Önce “muhabbet” dengesinin bozuluşudur. Sonra bu bozulmanın küllî değer hükümlerine ve ölçülerine bakıştaki dengeyi bozmasıdır. Düşüncesizce yok etmeye çalıştığımız ilgiler yok olmaz, azar.
Hikmetten, felsefeden tutun pratik ihtisas dallarına ve çeşitli hobilere, meşguliyetlere kadar, bu gerçeğin yaşandığını görürüz. Futbolu hayatın önüne geçirip de; hayatı boşluğa, futbolu ofsayta düşürmeyin. İfratın, özünü ve hakikatini kaybettirmediği hiçbir kavram yoktur. Şunu da unutmayalım: İfratı dinin bizzat kendisi yasaklamakta ve “dinde aşırıya gidenler helak olur” demekte. “Para”dan başka hiçbir meşguliyet değeri tanımayan, her şeyi oraya bağlayan tutkuların da iyi bir tarafı yok. Doğru bakış; itidal bakışıdır. İtidal ise bilgi, şuur ve düşünce gerektirir.
Arabesk; musikiye önem vermekten değil, vermemekten doğdu. Dinî ifratlar; dine önem vermekten değil, hiç önem vermeme tavrına gösterilen tepkisellikten doğdu.
68’liler denilen gençliğin bir kısmını yakından tanıdım. İçlerinde Türk musikisini seven bir tek örneğe rastlamadım. İdeolojik şablonlar dışında her şeyi bir husumet hedefi olarak görüyorlardı. Hayata düşmandılar adeta…
Sporda; ortak noktaları, her çeşit özellik farklarına rağmen dünya görüşleri ayrı olan insanlar bile ortak tercihlerle bir şeyler paylaşırlar. Ama stadyumlarda gençler gruplar halinde acımasızca birbirlerine saldırıyorlar. Satırlar, bıçaklar, taşlar, sopalar! Spor mu, savaş mı bu? Böyle şey olur mu? Yazarıyla, çizeriyle, yöneticisiyle, “spor” anlayışımızda açık bir bozulma var.
…Nereye bağlayacağız? Her alanda keyfiyet kaybı var. Sporda, sanatta, basında, siyasette, eğitimde. Unsurlarda ve malzemelerde zenginlik görülmesine rağmen denge sıhhatinin bozulmasına bağlı bir keyfiyet kaybı. Sıhhatli ilgiyi düşünce emeğiyle öğretin veya sezdirin. Nazari yasaklamalar tam tersine, başıboş ve sağlıksız bir ilgi yoğunlaşmalarıyla hayatın amacı unutturulmuş, bir tepkisel kirlilik oluşturur. Üstten bigâne kalırsak alttaki kirlenmeyi ve tıkanmayı asla aşamayız. Farklılıklar ve incelikler hayatta da, oyunda da çok önemli. Sağlıksız ilgiler, sanıldığı gibi dikkat çekici var oluşların değil, sıradan yozlaşmışlığın ve fanatikliğin kaynağıdır. İlgileri güzelleştiren ve güzelliklerle buluşturan şey, çok yönlü itidal dengesinin ışığıdır. İşte o zaman batmazsınız, boğulmazsınız, kaybolmazsınız.
Pratik-teorik-estetik, güncel, kalıcı profesyonel, amatör her alanda böyle bir sezginin ışığına ve onun kazandıracağı fark etme şuuruna muhtacız.