HAKSÖZ HABER
Son yıllarda giderek artan cinsiyet merkezli tartışmalar daha da artacağa benziyor. Cinsiyetin yeniden tanımlanması olarak düşünülebilecek olan bu süreç aslında cinsiyetlerin anlamını yitirmesiyle sonlandırılmak isteniyor.
Kadınlık-erkeklik artık ne ifade ettikleri anlamsız şeylermiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Modern seküler kafa durumun oldukça farkında. Zaten cinsiyet tartışmaları onların inşa ettikleri bir düzlemde gerçekleştiriliyor. Burada bir takım anahtar kavram ve cümleler var. Özgürlük kavramı tabi ki bu tartışmada en fazla sığınılan kavram.
İnsanların içine hapsedildikleri toplumsal kalıplar olarak lanse edilen cinsiyetlere karşı özgürlük üzerinden bir kavga başlatıldı. Dayatılan kalıplara karşı gerçekten kendini ifade etmen, hatta kendin olman için feminen veya maskülen ancak genelde maskülen söylemlerin karşısında yer alman gerekiyor! Bunu yapmazken kendini gerçekleştirdiğin söylenemez!
Edis isimli popüler bir şarkıcıda bu minvalde sözler söyledi. “Ben toksik maskülenliğin karşısında duran bir erkeğim. ‘Adam gibi adamım, şöyle erkeğim, böyle delikanlıyım’ gibi yanlış söylemlerin karşısındayım. ‘Erkekliğe ters’ denilen giyim, dans, konuşma... Erkeklik çatısı altına sığdırılan bu kalıplara girmedim, girmeyeceğim.” Görüldüğü üzere kalıplara karşı çıkan özgürlükçü(!) bir eleman ile karşı karşıyayız.
Şaşırtıcı olan ise ‘kalıplara karşı çıkan’ kimselerin aslında kalıp düşünce inşa ettiklerinin farkında olmamaları. Çok enteresan bir şekilde özgürlükçü söylemi dillendirenler argümanlarını hep çatışma üzerine kuruyorlar. Halbuki 'toksik maskülenlik' denilen şey her ne ise plastik gocuk giyip ucubelik yapanların da aynı şekilde eleştirilebiliniyor olması lazım. Ama ne mümkün! Bu sözlerin yaradılıştan gelen hasletlere aykırı olduğu gibi naif bir eleştiri dahi dile getirilse linç mantığı devreye sokuluyor. Özellikle sosyal medyada bu durumun bariz örnekleri var.
Cinsiyete aşılması gereken toplumsal bir kalıp olarak yaklaşanların cinsiyetlerle hep karşıtlık üzerinden ilişki kurduklarını görüyoruz. Erkekliği veya kadınlığı dayatılan bir şey olarak değerlendirenlerin gerçekten kendilerini oldukları gibi kabul ettikleri ne ölçüde söylenebilir? İşte çatışma tam burada ortaya çıkıyor. Doğuştan gelen özelliklerine sırtını dönmek zorunda hissetmek çok sağlıklı bir halin göstergesi olmasa gerek. Bu ‘kendini keşfetme yolculuğu’ ise büyük bir erdem gibi gösteriliyor. Aslında olduğu gibi olamayanlar kalıp dedikleri şeyleri bahane ederek insan onurunu iki paralık ediyorlar. Ortaya Edis gibi ne olduğu belirsiz bir şey çıkıyor! Yazık!