Tohumlar Fidana, Fidanlar Ağaca, Ağaçlar Ormana…

Uzun bir süredir bir istihbarat şefi değil, siyasi bir figür Hakan Fidan. Bu yüzden siyasete girmesi hem kendisi hem kurumu açısından doğru karar. Tabii AK Parti için de…

Yıldıray Oğur / Türkiye Gazetesi

27 Mayıs 2010-7 Şubat 2015. Eski MİT Müsteşarları listesinde Hakan Fidan’ın yanında yazacak görev süresi aralığı. Hikâyenin tamamını bilmeyenler için bile Hakan Fidan ve son 5 yıl hakkında çok şey söylüyor bu iki tarih; 27 Mayıs ve 7 Şubat…

Hakan Fidan, beş yıllık görev süresi boyunca sırasıyla İrancı, Fethullahçı, KCK destekçisi, İran ajanı ve El Kaide/IŞİD destekçisi olmakla suçlandı.

Sırayla başlayalım.

Her şey 1958 yılının 28 Ağustos günü İsrail’in El Al Havayolları’na ait bir uçak teknik arıza nedeniyle Yeşilköy Havalimanı’na inmesiyle başladı. Aslında acil inişin sebebi teknik değil diplomatikti. Uçağın iki yolcusu bir ambulansla Başbakan Menderes’le görüşmek üzere Ankara’ya götürüldü; İsrail Cumhurbaşkanı Ben Gurion ve Dışişleri Bakanı Golda Meir. Ziyaretin arabulucusu İran Şahı’ydı. Ziyareti organize eden 1947’de oturduğu Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanında MOSSAD’ın temellerini atan Reuven Shiloah. 1958’deki bu ziyaret İsrail ve Türkiye istihbaratı arasındaki iş birliğinin başlangıç yılı olarak kabul ediliyor. Aynı yıl, CIA ve MOSSAD’ın teknik desteğiyle Ankara’da Türkiye’nin dinleme üssü Genelkurmay Başkanlığı Elektronik Sistemler Komutanlığı’nın (GES Komutanlığı) temelleri atıldı.

Ben Gurion’un “Türkiye bize metres gibi davranıyor. Halbuki evlendik, evliliğimizi bir türlü açıklamıyor” dediği yakın ilişkiler, 90’larda PKK’ya karşı iş birliğinde, 28 Şubat’ta Çevik Bir’le ittifakta, 99’da Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmede görünür oldu. 12 Eylül darbesinde darbecilere göre bardağı taşıran damla Konya’daki Kudüs Yürüyüşü’ydü. 28 Şubat sürecinde tankları yürüten de Sincan’daki Kudüs Gecesi olmuştu.

Üçüncü kırılmanın tarihi ise 29 Ocak 2009. Erdoğan’ın Davos’taki “one minute” çıkışı. O tarihten sonra her şey değişmeye başladı. Türkiye, savunma sanayinde bağımlılığa dönmüş İsrail’le olan ilişkilerini azaltmaya, savunma sistemlerini millileştirmeye, kendi savaş uçağı yazılımlarını, Heronlarını yapmaya başladı. Kırılmayı büyüten Batı’nın İsrail adına İran’la nükleer görüşmelerinde Türkiye’nin Brezilya’yla birlikte aldığı tavır oldu. Başbakan’ın dış politika danışmanı olarak Hakan Fidan’ın adı tam o süreçte dolaşıma girdi. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda Türkiye’yi temsil eden Fidan, hakkında Wikileaks’e düşen ABD belgelerinde İran nükleer pazarlığında Batı’yla farklı yerde duran bir danışman diye bahsedildi. 2008-2010 yılları arası ABD’nin Ankara’daki büyükelçisi olan  James Jeffrey, 2013’de Wall Street Journal’a Fidan’ı anlatırken şöyle demişti: "Hakan Fidan işleri bitirebilen bir isim olduğu için onunla çalışmamız gerekiyor ama ABD'nin kayıtsız şartsız dostu olduğunu düşünmemeliyiz; çünkü öyle değil."

10 Nisan 2010’da  Hakan Fidan, ABD’deki İran  Nükleer görüşmelerinde Türkiye’nin Şerpa’sı olarak katıldı. Fidan’ın o nükleer görüşmelerde de Batı’yı ve İsrail’i epey kızdırdığı anlaşılıyor. Sonrasını tarihlerle hatırlayalım; 27 Mayıs 2010’da Hakan Fidan MİT Müsteşarı oldu. 31 Mayıs 2010’da İsrail Mavi Marmara’ya saldırdı. 9 sivil hayatını kaybetti. Aynı gün PKK İskenderun Deniz Üs Komutanlığı'na bağlı İkmal Birliği'ne saldırdı, 6 asker hayatını kaybetti. 7 Haziran 2010’da Haaretz’de Mossad kaynaklı Hakan Fidan’ın Türkiye’yle paylaşılan istihbaratları İran’a verebileceği iddiası çıktı. 9 Haziran’da Türkiye Brezilya BM’de İran’a yaptırım oylamasında hayır oyu kullandı. 1 Ağustos 2010’da  İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan’ın İran’a bilgi sızdıracağı açıklamasını yaptı.

Devam edelim; Ekim 2010’da polis, askerî casusluk ve fuhuş soruşturmasında GES Komutanlığı’nı aradı. Mart 2011’de GES Komutanlığı’nın MİT’e devredileceği haberleri çıktı. 13 Eylül 2011'de Oslo ses kaydı internete sızdırıldı. 1 Ocak 2012’de 1958’de kurulan  GES Komutanlığı MİT’e devredildi. Ve 7 Şubat 2012…

Fazla ileri gittik. Biraz daha geri saralım. Ve bir sorunun cevabını arayalım: Peki, İsrail Hakan Fidan’ı İrancı diye suçlarken üç yıl sonra Fidan’a “İran ajanı” diyecek cemaat ne yapmıştı?

Barak’ın Hakan Fidan açıklaması sonrası 3 Ağustos 2010 tarihli Zaman’dan bir haber başlığı: “Tel Aviv, Fidan'ı hedef gösterdi”

Haberde görüşleri alınan en dikkat çekici isim Sedat Laçiner. Şöyle demiş: “Fidan'ın MİT'e kendi damgasını vurması biraz zaman alacak. İsrail, şu andaki Türkiye hükümetinin değişmesini istiyor. Bunu yapmanın bir yolu da, Türkiye hükümetini ya da onların kurumlarını Hamas gibi örgütlerle ilintili göstermek ya da istihbarat servisinin başkanının İran ile özel bir yakınlığı varmış gibi sunmak."

Hakan Fidan’ın İrancı olduğuna o sıralar inanmayan bir tek o da değil.  Bu satırlar da İsrail’i çok iyi bilen Zaman yazarı Kerim Balcı’nın 9 Ağustos 2010 tarihli köşesinden: “… herhalde MOSSAD'ın edindiği istihbarata dayanarak İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, yeni MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı 'İran yanlısı' olmakla suçluyor. Çuvallama üstüne çuvallama... MİT müsteşarını İran yanlılığı ile itham etmek, onu oraya getireni, bugüne kadar gelmiş olduğu bütün makamları onaylayan herkesi itham etmektir.”

Gazetenin dış politika yazarı Abdülhamit Bilici’nin “İsrail'in MİT rahatsızlığının derin nedenleri?” başlıklı yazısı da aynı paralelde.

Cemaatin daha derin seslerine bakalım biraz da. Rauf Atilla Polat onlardan biri. Bu adla ya da rumuzla cemaate yakın istihbarat sitelerinde daha sonra  Fidan’ı İrancı ilan edecek bol istihbaratlı, ilginç yazılar yazacak olan Polat, 10 haziran 2010’da şöyle yazmış:  “MİT'in başına Müslüman-Türk yani 'milli' bir müsteşarın gelmesi ise Ergenekon-CIA-MOSSAD üçlemesini çıldırtmış durumda.”

Şöyle özetleyelim. 7 Şubat 2012’ye kadar Hakan Fidan’ın İrancılığı hakkında cemaat yayınlarında, cemaat yakın sitelerde, gazetelerde yazarlarda en ufak bir ima dahi yok.

İki yıl sonra Hakan Fidan’ın İran ajanı olduğunu ispatladığı iddia edilen 2001’de Hizbullah operasyonunda polisin bulduğu belgeden bahseden de yok. (Belge henüz üretilmemiş olabilir.)

Daha da ilerisi var. İsrail’in bu saldırılarından hemen sonra Kemalist çevrelerde Hakan Fidan’ın Fethullahçı olduğu iddia edilmekte. 11 Kasım 2010 günü ODA Tv Hakan Fidan’ın kardeşinin Fethullah Gülen’in yakın adamlarından Mustafa Fidan olduğunu iddia ederken (ki değil),  21 Kasım 2011’de Aydınlık gazetesinin sürmanşetinde ölümünden önce MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun söylediği iddia edilen sözler vardır: “Fidan’ı MİT’e onlar dikti” Onlardan kasıt yandaki fotoğraftakiler; Abdullah Gül ve Fethullah Gülen.

Meclis’te bir CHP’li milletvekili, Hakan Fidan’ın TİKA’dan itibaren yanında olan Zaman Gazetesi’nden ayrılmış basın danışmanı Edip Ali Yavuz’u MİT Müsteşarı olunca da basın danışmanı yapmasını sorgulayan bir soru önergesi bile verir.

Peki Hakan Fidan’ı bu saldırılara karşı kim savunur?

Emre Uslu: Hakan Fidan adam gibi adamdır. Şerefsizlerin manipülasyonu onu küçültmez. (27 Aralık 2011) 

Önder Aytaç: Hakan Fidan bu ülkedeki gelmiş geçmiş en yerli ve Anadolu insanı olan MİT müsteşarıdır. Değeri kavranmalı ve ayak oyunlarına kurban edilmemeli. Uyuma Türkiye #hakanfidanasahipçık (2 Ocak 2012)

Peki, cemaatteki Hakan Fidan sevgisi ne zaman bitti?

Sadece arşivleri tarayınca bile net bir şekilde görmek mümkün. Önce Öcalan’ın avukatlarına yönelik KCK operasyonunun hemen ardından Kasım 2011 gibi “KCK içinde MİT’çiler” haberleri başlıyor.

Esas kırılma ise 28  ve 29 Aralık 2011’ de MİT’in Başbakanlık ofislerinde böcek bulunmasından sonrasına denk geliyor.

Önce böceğin bulunduğu 28 Aralık 2011’in gecesi yaşanan Uludere Katliamı’nın ardından yanlış istihbaratın MİT’ten geldiği haberleri başlıyor.

11 Ocak 2012’de Suriyeli muhalif komutanı Esad’a veren MİT’çiye operasyon düzenleniyor, cemaat medyası habere geniş yer veriyor.

13 Ocak 2012’de polis, bu kez KCK operasyonunda Diyarbakır BDP binasında Oslo ses kayıtlarının ve protokollerin bulunduğu iddia edilen operasyon yapılıyor. KCK içinde MİT’çilerin olduğu haberleri artıyor.

Ve 7 Şubat 2012’de Hakan Fidan KCK’dan sanık olarak ifadeye çağrılıyor…

Hakan Fidan hakkında cemaat çevrelerinde İran imalı ilk yorumun çıkışı da bundan hemen sonraya rastlıyor. 11 Şubat 2012 günü Aktif Haber sitesindeki yazıyı yazan kişi Yusuf Gezgin. Ya da Hanefi Avcı’nın kitabına göre cemaatin Emniyet imamı Kozanlı Ömer.

“Batı Payandalı İslam Cumhuriyeti / MİT, KCK ve Müsteşar” başlıklı yazının ilk bölümünde Şii yayılmacılığının ve İran kaynaklı tehdit ve tehlikelerinden bahsediliyor, sonra da MİT Müsteşarı Fidan’dan: 'Yanılmıyorsak, MİT müsteşarı Hakan Fidan? genç, başarılı, gelecek vadeden bir bürokrat. Çok genç yaşta ve hızlı irtifa kazanmasının dışında pek bir olumsuzluğunu bilmiyoruz. (Belki savcılar biliyordur?) Hükümet böyle bir kişiyi karanlık ve karışık bir geçmişe sahip MİT'?in başına getirerek bu kurumu biraz düzene koymak istedi. Hakan Fidan MİT denilen kurumun karanlık iş ve ilişkilerinden beri olabilir ancak...' diye devam eden yazıda 7 Şubat için hükümetin Hakan Fidan’ı korumasına sitem var.”

Bu tarihten sonra  kibarca başlayan eleştiriler, daha sertleşmeye başlayacaktır.

Cemaatin, Hakan Fidan’a 2010’un ilk aylarında katıldığı Oslo görüşmeleri yüzünden kafayı taktığı, bundan hoşlanmadığı söylenebilir.

Emniyet’in MİT’i 2005 yılında Ankara’da Sabri Ok’la başlayan temaslardan itibaren izlediğini Sabri Uzun kitabında kendi şahitliğiyle anlatmıştı. 2008’in nisan ayında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı yayınlarından çıkan “PKK/Kongra-Gel Terör Örgütü- Analiz Notları-Mücadele Metodları” adlı gizli ibareli kitabın “Süreç Değerlendirilmesi ve Beklentiler” başlıklı bölümünde de “PKK’nın silah bırakması için PKK’yla yürütülen temaslar” ihbar ediliyor gibi yazılmıştı. Ama sebep bu olsaydı, Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması için 7 Şubat 2012’nin beklenmesine gerek yoktu.

Hakan Fidan’ı cemaat için esas tehlikeli yapan çözüm sürecindeki rolü değildi çünkü. Fidan’ı, cemaat için esas tehlikeli yapan Başbakan Erdoğan’ın güvendiği alternatif bir istihbarat ve bilgi kaynağına dönüşmesiydi.. Böylece cemaatin elindeki Emniyet İstihbarat, Başbakan’ın tek istihbarat kaynağı olma tekelini kaybetmişti. Hatta Başbakan onlardan gelen bilgileri MİT’le check etmeye başlamıştı.

Bunun somut bir şekilde ortaya çıkması da 28-29 Aralık 2011’de Başbakanlık ofisine yerleştirilen böceklerin MİT tarafından bulunması oldu.

Bu Başbakan Erdoğan’ın cemaatle ilgili bakışında paradigmatik bir değişime neden oldu. (İşin tuhafı Efkan Ala’nın girişimiyle 28 Aralık 2011’de, böcek bulmak için değil tedbir amaçlı olarak yapılan aramada böceği bulan Emniyet kökenli MİT’çinin adının da Emniyet’teki cemaatçi örgütlenme listelerinde geçmesiydi…)

Hakan Fidan’ın cemaat tarafından doğrudan ve açıktan İrancılık ve İran ajanlığıyla suçlanması için ise 2013 sonlarına doğru cemaat-AK Parti geriliminin artması beklendi. Güya 2001’den beri polisin elinde olduğu iddia edilen Hakan Fidan’ın İran ajanı olduğunu gösteren belgeler dolaşıma sokuldu.

Cemaat Hakan Fidan’ı İran ajanlığıyla suçlarken, İran’a yakın kaynaklar, siteler ise Fidan’ı, Suriye’de yaptıkları yüzünden eleştiriyor, El Kaide’ye IŞİD’e destek vermekle suçluyordu.

2013’ten sonra Türkiye-ABD arasında Suriye konusunda görüş ayrılıklarının başlamasıyla bu koroya ABD basını, Obama’ya yakın yazarlar da eklendi. Cemaat de yeni yükselen trende hemen uyum sağladı. Önce 2013’ün Mayıs’ında Adana’da savcılık El Nusra’nın kimyasal silah yapımında kullanılan malzemeleri sağlamasıyla ilgili operasyon yaptı. O dava boş çıkıp, sanıklar salıverilince, ardından MİT tırına baskın geldi.

Hakan Fidan, bu beş yıllık görevi boyunca 10 cephede savaştı. İçeri de sürekli Cemaat’le, dışarıda ise sürekli İsrail ve Mossad’la.  Suriye meselesi ama en çok Mısır yüzünden Suudi İstihbaratı şefi Bender bin Sultan’la, İsrail’le çok yakın BAE istihbaratı şefi Muhammed Dahlan’la, Suriye ve Kürt meselesi yüzünden İran istihbaratıyla, cemaatin üyesi olduğubu iddia ettiği Kudüs ordusunun Komutanı Kasım Süleymani’yle, Kürt meselesi, Suriye üzerinden Alman istihbaratı BND’yle ve sözlerini yerine getirmeyen kötü bir müttefik olarak CIA’yla uğraştı, karşı karşıya geldi.

Çözüm sürecinde de hükümetin önünde durdu. (Bu karar, Öcalan’la yürütülen görüşmelere de zarar vermez. Çünkü bürokratik görüşmelerle alınacak mesafenin bittiği, nihai siyasi kararların cesaretle verilmesi gereken bir aşamaya geldi çözüm süreci. Hakan Fidan’ın bürokratik uygulayıcılardan, siyasi karar alıcılar arasına geçiş yapması çözüm sürecinin de lehine olabilir.)

Bu 10 cephedeki kavgadan ufak sıyrıklarla ve her seferinde Türkiye kamuoyundaki popülaritesini artırarak çıkmayı başardı. Türkiye bayrağı üzerinde Erdoğan, Davutoğlu’yla birlikte posterleri yapıldı, müzakere yürüttüğü Kürt hareketi bile eleştirilerinde onu hükümetten ayrı tutmaya özen gösteriyor. Herhalde dünya üzerinde şu an en popüler istihbarat şefi olabilir. Hem de sesini bile kimse duymadan…

Uzun bir süredir bir istihbarat şefi değil, siyasi bir figür Hakan Fidan. Bu yüzden siyasete girmesi hem kendisi hem kurumu açısından doğru karar. Tabii AK Parti için de…

27 Mayıs 2010-7 Şubat 2015 tarihleri arasında yaşananların açık kaynaklardan hikâyesi böyle. Esas hikâyeyi herhalde sesini duymaya başladığımızda bizzat kendisinden öğreneceğiz.

Bu aynı zamanda Türkiye’nin istihbarat savaşlarıyla geçen son beş yılının da hikâyesi olacak…

Yorum Analiz Haberleri

Ekran karşısında beyni çürüyen bir nesil...
Filistinli gazetecilerin ölümündeki hızlı artışın sebebi ne olabilir?!
Bunlar tuvalet değil Esed'in zindanları!
Mimaride insani saiklerin yerini; kârlılık ve verimlilik aldı...
Siyonist çeteye karşı direnişle geçen bir yıl...