Tiflis İntibaları

Ahmet Varol

Biz Tiflis diyoruz. Buradaki Kartveliler yani Gürcüler Tibilisi (Gürcücedeki ince te ile) diyorlar. İngilizcedeki yazılışı ise Tbilisi.

Çocukluğumda ninemden dinlediğim masallarda ara sıra adı geçiyordu. O yüzden bu şehirle gıyabi tanışıklığım küçük yaşlarıma kadar gidiyor.

Ninem Gürcüce bilmiyordu ama onun konuşmalarında Gürcüceden alınmış kelime sayısı bizim bölgede bir sonraki neslin dilindeki Gürcüce kelime sayısından epey fazlaydı. Biz ise bu kelimelerin okulda öğrendiğimiz kitap diline aykırı dolayısıyla avami lehçeye ait olduğunu ve terk edilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Şimdi keşke biraz Gürcüce öğrenmiş olsaydım, burada bayağı işime yarayacaktı diye düşünüyorum. Çünkü yabancı dil bilenlerin sayısı çok az. Ama yabancı turistlere yönelik hizmet veren otellerde çalışanların durumu öyle değil tabii, hepsi mükemmel İngilizce biliyor. Onlara da “ak modi” dediğim zaman hoşlarına gidiyor.

Tiflis, iki dağın arasında bir vadinin içinde akan Mtkvari (Gürcücede ince t ve ince k ile Mitkivari) adlı ırmağın iki yanına boylu boyunca kurulmuş bir şehir. Benim kaldığım otel de bu ırmağın kıyısında yer alıyor. Irmak bulanık aktığı için Kahire’de ve Hartum’da yanı başına oturup seyrettiğim Nil ırmağının ve Budapeşte’de ortasındaki adanın kıyılarında gezinerek baktığım Tuna nehrinin havasını vermiyor. Bangkok’un içinden akan ırmağın görünümüne ve bizim Çoruh nehrinin İspir ırmağıyla buluşmasından sonra aldığı görünüme sahip. Ama sakin ve gürültüsüz akıyor.

Benim gördüğüm kadarıyla Tiflis’in en önemli yönlerinden biri kilise zenginliği. Belki mübalağa gibi gelecektir ama bazı yerlerde ne yöne doğru dursanız yüzünüzü bir kiliseye arkanızı başka bir kiliseye dönmüş oluyorsunuz dememiz mümkün. Sadece şehir merkezinde meskûn yerlere kilise inşa etmekle kalmamış tepelere ve yamaçlara da manastırlar inşa etmişler. Köprülerin ayaklarına bile küçük kulübe tarzında mabetler inşa edip üstüne kocaman haçlar dikmişler. Daha önce Batum’u ziyaretimde de dereye tepeye haç dikmeleri dikkatimi çekmişti. Tahmin ediyorum bayrağında en fazla haç bulunan ülke de Gürcistan’dır. Mihail Saakaşvili’nin sivil darbeyle yönetimi ele almasından sonra yapılan yeni düzenlemeyle bayrak önce büyük bir haç ile dört bölüme ayrılmış, bu bölümlerin her birine de ayrı bir haç oturtulmuş. Fakat hiç göze hitap eden yanı yok.

Mevcut kiliselerin ve manastırların birçoğu tarihi özelliğe sahip. Anlaşıldığı kadarıyla komünist rejim döneminde atıl durumda bırakılmış. Şimdi hem imar hem de tekrar dinî fonksiyonuna kavuşturulması çabalarıyla yeniden ihya edilmesine çalışılıyor. Kilise ve manastırlardan bazılarını gezdim. Bayağı bir ilgi olduğunu müşahede ettim. Başka yerlerde kiliselerde veya manastırlarda yere eğilip de tabanı öpenlere hiç rastlamamıştım. Burada birçok kilisede, doğru düzgün temizlenmemiş veya temiz bir döşemenin bulunmadığı yere eğilip de tabanı öpenler dikkatimi çekti. Bunun yanı sıra cadde ve sokaklarda, kilisenin veya kutsal bir işaretin önünden geçerken istavroz çıkaranlara çok rastladım. Bu manzaralar, Gürcistan’da misyonerliğin Hıristiyanlara yönelik Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinin epey başarılı olduğunu gösteriyor. Bunda komünist rejim sonrasındaki manevi boşluğun doldurulmasında ve insanlardaki manevi açlığın karşılanmasında hızlı hareket edilmiş olmasının önemli rolü var. Bu işi Müslüman davetçiler yapsaydı belki iyi bir başarı elde edebilirlerdi. Ama çağımızdaki Hıristiyanlığın insanların gündelik hayatlarına, zevklerine, eğlencelerine ve özel ilişkilerine çok fazla karışmamasının da önemli rolü var. İnsanlar keyiflerine göre hayatlarını sürdürürken, ara sıra kiliseye gidip istavroz çıkarmakla, sembollerin karşısına geçip selam vermekle, daha fazlasını yapmak istediklerinde sembollerin karşısında bir süre durup ruhsal derinliğe geçmekle, biraz Kitab-ı Mukaddes okumaya vakit ayırmakla yahut kiliselerin veya kutsal mekânların önünden geçerken istavroz çıkarmakla tatmin oluyorlar.

Tiflis sadece kilise ve manastırlarıyla değil diğer tarihî binaları yönünden de bayağı zengin bir şehir. İçine girmedim ama dıştan güzel görünüme sahip tarihi hamamları var. Uzun yıllardan belki asırlardan beri korunan büyük binaları mevcut. Ama birçoğu ilgisizlikten dolayı döküntü hâl almış. Buralar hâlen ev, işyeri ya da resmî bina olarak kullanılıyor. İnsanlar maddî imkânlarının yetersizliği sebebiyle özel amaçla kullanılan binaları restore edemiyor ve geçmişteki güzelliğine kavuşturamıyorlar. Resmi kurumların hizmetinde kullanılan binalar ya zaten muhafaza edildiği ya da restore edildiği için daha gösterişli bir görünüme sahip.

VAKİT