Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlar; Allah’a hamd, Resul’üne selam ederim. Bu günkü yazımızda te’vilin üzerinde durmaya çalışacağız.
Sözlükte “dönüp gelmek” anlamındaki evl kökünden türeyen te’vil “döndürmek, çevirmek, irca etmek” anlamlarına gelmektedir. Te’vil Kur’an’da on yedi ayette geçmektedir. Bu ayetlerde kullanılan te’vil kelimesinin üç anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz:
1-)Rüyanın tabiri/yorumu anlamında
“İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya'kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (12/6)
“Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: ‘Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur veya onu evlât ediniriz.’ İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.” (12/21)
“Onunla beraber iki genç daha girmişti hapse. İşte bu iki gençten biri (bir gün): ‘Rüyamda kendimi şaraplık üzüm sıkarken gördüm’ dedi. Öteki: ‘Ben de kendimi başımın üzerinde ekmek taşıyor gördüm, öyle ki kuşlar ondan (koparıp koparıp) yiyorlardı.’ (Bu iki genç:) (Yusuf'tan) ‘Bu (rüyaların) gerçek anlamını haber ver bize!’ diye rica ettiler. ‘Çünkü görüyoruz ki, sen, (rüyaların nasıl yorumlanacağını) iyi (bilen) kimselerdensin.’ (Yusuf:) ‘Daha yiyeceğiniz günlük azığınız önünüze konmadan rüyalarınızın gerçek anlamını size haber vereceğim, (ki başınıza gelecek olanı) vuku bulmadan önce (bilesiniz); çünkü bu bana Rabbimin öğrettiği şeylerdendir. (Önce) bilin ki, ben, Allah'a inanmayan, ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan bir toplumun izlediği yolu terk ettim.’” (12/36/37)
“Onlar, ‘bunlar birbirine karışmış neyin nesi olduğu bilinmeyen karmaşık rüyalardır. Biz böyle karışık rüyaların yorumunu bilen kimseler değiliz’ dediler.” (12/44)
“Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yusuf'a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki: ‘Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.’" (12/100. Ayrıca bakınız: 12/45,101)
2-)Bir şeyin içyüzü (gaybi ve gerçek mahiyeti) anlamında
“Adam, ‘İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir’ dedi. ‘Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te'vilini/ içyüzünü (gaybi olan boyutlarını) anlatacağım. O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı. Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik. Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin te'vili/içyüzü(gaybi boyutu) budur.’" (78/82)
“O, sana Kitab'ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun te'vilini/gerçek manasını(gaybi mahiyetini) ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır’ derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” (3/7)
3-)Bir şeyin sonucu ve vaat edilen gaybi hakikatlerin ortaya çıkması anlamında
“Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” (12/59)
“Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” (17/35)
“Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik. (Fakat onlar), Onun te'vilinden başka bir şey beklemiyorlar. Te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) de kendilerinden kaybolup gitti.” (7/52,53)
“Bu Kur'an Allah'tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab'ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir. Yoksa Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin. Hayır! Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te'vili de kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi (ahiretteki hesabın gerçekleşmesini de) yalan saydılar. Bunlardan önce gelip geçenler de yine böyle inkâr etmişlerdi, ama bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.” (10/37,38,39)
Te'ville ilgili kullanılan ayetlerin genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
a-)Te'vil kelimesinin geçtiği ayetlerin, gaybla ilgili bir boyutunun olduğunu söyleyebiliriz.
Rüyaların, vaat edilen ceza ve mükâfatların, Salih kulun gerçekleştirdiği şeylerin ve Allah resulüne tabi olmanın sonuçlarının gaybla ilişkili boyutları ortadadır.
b-)Te'vil kelimesinin kullanıldığı bazı yerlerde zahiri-batıni anlamın veya çift boyutluluğun olduğunu gözlemleyebiliriz.
Rüyaların zahiri ile gerçek anlamı, Salih kulun(meleğin Hz. Musa’yı eğitmeye dönük) yaptıklarından anlaşılan ile yapılanların arka planı ve aynı şekilde Rasulullah’a itaat durumunda karşılaşılacak sıkıntılar (ölüm, maddi ve manevi zarar vs.) ile sonuçta Rasulullah’a itaatle elde edilecek mutluluk ve mükâfatlar bir birinden çok farklıdır. Bu durum te'vil kelimesinin müteşabih ayetlerdeki kullanımı için de geçerlidir. Örneğin “O, Levh-i Mahfuz'dadır.” (85/22) denilirken, bir levhada korunduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Tıpkı Allah’ın görmesi, işitmesi olayının bizim için geçerli olan şeyler cinsinden anlaşılmayacağı gibi… Anlaşılacak şey vahyin yücelerin yücesi olan zat tarafından korunduğu gerçeğidir. Aynı şekilde Allahın konuşması da hâşâ Allah’ın dilinin olduğu gibi bir sonucu ortaya çıkarmamaktadır. Nitekim radyodan konuşmalar işitildiği halde, radyoların dilinin olmaması gibi…
c-)Te'vil kelimesinin kullanıldığı ayetlerde, zahiri anlamının dışındaki anlamlara ancak bazı delillere dayanılarak gidilebilineceğini söyleyebiliriz.
Nitekim Hz. Yusuf da bir ilme/delile dayalı olarak rüyaları te'vil ediyor, gerçekleşecek olan olayların hakikatini ortaya koyuyordu. Şüphesiz kendisine verilen bu ilim, peygamberliğin bir delili olarak kendisine (Allah tarafından) lütfedilmişti. "İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (12/6) Aynı şekilde ahirete dönük vaat edilen mükâfat ve cezaların da Allah’ın insana verdiği akıl, kâinattaki işaretler (ayetler), vahiy ve resullerin bildirdiği delillerden hareketle gerçekleşeceğini (cennet ve cehennemin gaybi mahiyetini tam bilemezsek bile) anlamak mümkündür. Dolayısıyla zahiren insan ölüp yok oluyor gözükse bile, yukarıda sıraladığımız delillerden hareketle olayın te'vilinin/gerçek mahiyetinin böyle olmadığı sonucuna ulaşabiliyoruz.
d-)Te'vil kelimesinin kullanıldığı anlamlar ile kullanıldığı zeminlerden hareketle, te'vilin tefsirden bazı açılardan ayrıldığını söyleyebiliriz.
Bazı âlimlerimiz bu farklılıkları şöyle ifade etmektedirler;
1-)Tefsir ana bir ilim dalıyken, te'vil bu ana ilmi dalın bir parçasıdır.
2-)Tefsir metinden doğrudan doğruya ve açıkça anlaşılan bir anlamı ifade ederken; te'vil, metinden işaret yoluyla anlaşılabilen anlamlara karşılık gelmektedir.
3-)Tefsir normal şartlarda daha kesin bir anlama işaret ederken, te'vil daha çok muhtemel bir anlamı içermektedir.
4-)Te'vile başvururken dikkat edilmesi gereken şartlar, tefsire oranla daha ağır ve daha fazladır.
Nitekim bazı kelam âlimlerine göre, nassların te'vil edilebilmesi için lafzi-zahiri mananın verilmesini imkansız kılan nakli veya akli kesin delilin bulunması, yapılan te'vilin Arap dili kurallarına uygun olması, diğer muhtemel manalar arasından tercih edilen anlamın kastedildiğini kanıtlayan bir delile dayanılması, ayrıca bu tür naslara dil yönünden içermediği bir anlamın yüklenmemesi şarttır. (Daha geniş bilgi için bkz: TDV. İslam Ansiklopedisi, Cilt: 41, S:27-31)
Te’vil konusunda son söz olarak şunları söyleyerek yazımıza son verelim. Görüldüğü gibi te’vil yöntemi gaybtan bahsedilirken doğal olarak oluşan bazı zorlukların aşılması için kullanılmıştır. Böyle durumlarda da batınilerin ve bazı sufiyenin yaptığı gibi, kendi batıl anlayışlarını Kur’an’a dayatmak gibi bir yanlışa düşülmemeye özenle dikkat edilmelidir. Zahiri anlamıyla anlaşılması, diğer muhkem ayetlerin çizdiği çerçeveden dolayı mümkün olmayan ayetlerin lafızları, ilmi usuller içinde te’vil edilmeye çalışılmalıdır.
Sözlerimizin sonu Allah’a hamddır. Bu yazımızda isabet ettiklerimiz rabbimizin lütfünden, yanıldıklarımız bizim acizliğimizdendir. Rabbimizden ilmimizi, amelimizi ve ihlâsımızı artırmasını niyaz ediyoruz…