Faruk Beşer / Yeni Şafak
Dini doğru anlamamızın önündeki engelleri anlamaya çalışıyorduk. Bilgi kirlenmesi ve dünyevileşmeden söz ettik. Devam edelim.
Cemaatleşmede ya da cemaat anlayışımızda da doğru olmayan bir şeylerin bulunduğu kesin. Buna çok önceleri bir başka yönüyle değinmiştik. Resulüllah'ın öğretip ashabı ile birlikte yaşadığı örnek modele Ehlisünnet ve'l-cemaat diyoruz. Yani Kur'an-ı Kerim'in yanlışsız uygulaması olan Sünnet etrafında cem olma, birleşme. Kur'an-ı Kerim bütünüyle o örneğin içinde mündemiç. Bu anlamda İslam bir cemaat dini, vahdet ve tevhit dini. Tefrikaya, hizipçiliğe, ayrılıkçılığa karşı. Resulüllah bu yolda birleşmeyip tefrikaya düşenlerin cehennemlik olduğunu söylüyor.
Sünneti anlamada problemler doğunca Kur'an-ı Kerim'i de, cem olmayı da doğru anlayamaz olduk. Ya, madem ki Sünnet yanlış anlamalara sebep oluyor, sahihini sakiminden ayıramıyoruz, o halde onun hepsini terk edelim diyenler, sonuçta da Sünnet'in yerine kendi anlayışlarını koymak zorunda kalıp, Peygamber'in görevini üstlenmeye kalkışanlar; ya da aksine, yine kendi oluşturduğu ideolojiyi destekleyen ne kadar söz varsa hepsine hadis diye sarılan, sonunda da bütünüyle Sünnet'in dışına çıkan oluşumlar ortaya çıktı. Böyle olunca, yine daha önce sözünü ettiğimiz ve hiç biri öbürüne benzemeyen ideolojik İslamlar türedi. Birinciler Sünnet'i attılar ve kendi anlayışlarını terviç etmek için ona, bazı taklit şirketlerin isimlerinin başına 'hakiki', 'öz' takılarını ekledikleri gibi 'Kur'an İslamı' adını verdiler. İkinciler ise neticede hem Kur'an-ı Kerim'den hem de Sünnet'ten uzaklaşıp yerine kendi ezoterik düşüncelerini koydular. Böylece cemaatler cem etmenin birleştirmenin, tevhidin değil, parçalamanın, yekdiğerine düşman üretmenin, kinin, hasedin, kavganın, tekfirin odakları haline geldi. Biz elbette umum manzaradan söz ediyoruz. Biz böyle değiliz diyenler varsa onları öpüp başımızın tacı yaparız.
Hep bir üst birlik kurmak için, yani tevhit için çalışmayan, cem etmeyen, parçalayan, aralarında ilmi müzakereler yapıp asgari müşterekler aramayan, kardeşleriyle iletişimsiz cemaatlerin İslam'ın övdüğü cemaat olmaları mümkün görülemez. Çünkü böyleleri Müslümanların birliğini değil, kendi varlıklarını sürdürebilmek için çırpınırlar. O halde bu yolla sağlam bir İslam anlayışının ve tevhidin oluşması mümkün değildir.
Dördüncü olarak şu hatamızı da görüp düzeltmek zorundayız. Biz çok uzun yıllardan beri; efendim âlimi cahili herkes Kur'an-ı Kerim'den hüküm çıkarmaya kalkışmasın, onu anlayamaz. Bir üstada, bir âlime ya da abilere sorsun dedik. Belki bunun da içtihat kapısının kapatılması gibi hüsnü niyete dayalı bir yönü vardı, haddini bilmeden ahkâm kesenlerin önü kesilmek isteniyor olabilirdi. Çünkü hüküm çıkarma içtihat etme demekti, içtihadın ise bir seviyeyi gerektirdiği açıktı. Doğru, ama içtihat dediğimiz şey hükümle, ahkâm ayetleriyle alakalı bir ameliyedir. Oysa 6600 küsur ayetin sadece üç beş yüz kadarı fıkhi hüküm içeren ayetlerdir. Geriye kalan altı binden fazla ayet ders çıkarılacak, ibretler alınacak kıssalardır, imanı, ahlakı, edebi, öğreten beyanlardır. Haddini bilme erdemi kazandıktan sonra Kur'an-ı Kerim'in muhatabı her seviyeden insandır. Herkesin ondan alacağı dersler vardır.
Laik devletten bize sahih İslam öğretmesini beklemeyelim deniyor, kabul. Ama her bir grubun öğrettiği İslam doğru İslam mı? Gruplar sayısınca İslam anlayışı doğmuyor mu? Biz birikimimizin ve kökümüzün kesildiğinden beridir istikameti kaybettik, bu da kabul, ama artık herkes bir araya gelip bulduğu doğruları diğerleriyle paylaşmalı ve emeklerimizin zayi olmaması için gereken yapılmalı değil mi? Allah'ın, “onlar işlerini aralarında meşveretle yaparlar” diye buyurduğu insanlar kimlerdir?
Bendeniz öyle sanıyorum ki, hatta artık iyiden iyiye kanaat getirdim ki, her seviyeden İslam mekteplerimizde Sünnet örneğiyle anlatılan Kur'an-ı Kerim merkeze alınmadıkça birleştiren İslam'ı öğrenemeyeceğiz. Şunu yapabiliriz; her kademeden öğrencilerimize Kur'an-ı Kerim'den seçme ayetler ve ardından sureler ezberletip onların anlamlarını yaşayarak belletmeliyiz. Mesela Allah'ı isimleriyle anlatan, iman esaslarını öğreten, haşri, cenneti, cehennemi, gıybetin yalanın kötülüğünü, kul hakkını anlatan ayetlerden hiç olmazsa bazılarını ezberleyerek öğrenen çocuklar meseleyi kestirmeden ve özünden kavramış olacaklardır. Fıkıh, kelam, tasavvuf gibi ilmi seviye isteyen anlamalar zamanla bunun üzerine bina edilecektir. Ama eminim ki, bunu batıni söylemlerle yetişen gruplara anlatmak mümkün olamaz. Onlar öncelikle kendi varlıklarını sürdürebilmenin derdindedirler. Ama bunu en azından sağlam cemaatler İmam Hatipler, İlahiyatlar ve Kur'an Kurslarında uygulayabiliriz.