TESEV “Çalışma Hayatında Başörtüsü Yasağını” Raporu

TESEV’in düzenlediği "Değişen Türkiye'de Siyaset, Kurumlar ve Vatandaşlık: Birlikte Yaşamak Mümkün mü?" başlıklı konferans Talimhane'deki Nippon Otel'de dün başladı.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) açıkladığı "Uzman mesleklerde başörtülü kadınlar: 2010 Türkiye'sinde "Başörtüsü yasağı" ve iş piyasalarında ayrımcılık" başlıklı araştırma raporuna göre; başörtülü kadınlar sadece devlet daireleri ve resmi kurumlarda değil, özel çalışma alanlarında da yasaklama ve ayrımcılıklarla karşı karşıyalar.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) düzenlediği "Değişen Türkiye'de Siyaset, Kurumlar ve Vatandaşlık: Birlikte Yaşamak Mümkün mü?" başlıklı konferans Talimhane'deki Nippon Otel'de dün başladı. İki günlük konferanslar dizisinin ilk oturumunda başörtüsü yasağı gündemdeydi.

Başörtüsü yasağını "anayasal hatta yasal hiçbir dayanağı bulunmayan bir uygulama" ve "Türkiye'de din, devlet ve toplum ilişkileri açısından en temel sorun alanlarından biri" olarak tanımlayan TESEV, bu yasağı Türkiye'de toplumsal kutuplaşmalara ve siyasi krizlere neden olan, "Birlikte yaşamayı" tehdit edici bir olgu olarak ele almaktadır. Bu nedenle kurt sorunu, asker sorunu, yargı medya ve vesayet ilişkisi, azınlık hakları sorunu gibi başörtüsü yasağının da Türkiye'nin kemikleşmiş tarihsel meselelerinden biri haline geldiği vurgulamaktadır.

"Türkiye"de din devlet ve toplum ilişkileri: başörtülü kadınlar ve Türkiye'de iş yaşamı" başlığıyla sunulan ilk konferansta TESEV'in "Uzman mesleklerde başörtülü kadınlar: 2010 Türkiye'sinde "Başörtüsü yasağı" ve iş piyasalarında ayrımcılık" başlıklı araştırma raporunun bulguları kamuoyuyla paylaşılmış ve tartışmaya açılmıştır. Söz konusu çalışma Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Dilek Cindoğlu ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'ndan (TESEV) Ebru İlhan tarafından Aralık 2009-Haziran 2010 tarihleri arasında Ankara, İstanbul ve Konya'da evli, bekâr, çalışan, çalışmayan kadınlarla ve eşleri başörtülü olan erkeklerle, kanaat önderleri toplam 79 uzman meslek sahibi kadın ve 25 erkekle yüz yüze yapılmış görüşmelerden elde edilen verilerle hazırlanmış.

Konferansta ilk olarak araştırmayı bizzat yürüten Dilek Cindoglu, araştırma sonucunda ulaşılan sonuçları dinleyicilere aktardı. Dilek Cindoglu, öncelikle Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana başörtüsüyle ilgili gelişmeleri kronolojik bir şekilde aktardı. Cindoglu'na göre; gerek başörtüsü yasağının savunucuları, gerekse karşıtları, yasağın büyük ölçüde eğitim hakki ve yüksek öğrenim kurumlarına erişim hakkı bağlamında ele almışlardır. Ancak yasağın kapsamının çok daha geniş olduğu ve başörtülü kadınların sadece eğitim değil, aynı zamanda çalışma hakkinin da engellendiği çoğunlukla gözardı edilmektedir. Dolayısıyla bu araştırma, çoğu zaman ihmal edilen bu cepheyi aydınlatmak ve başörtülü kadınların çalışma hayatına katilim durumları ve çalışma hayatında yasadıkları zorluk ve ayrımcılıkları ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.

Cindoglu gerek DPT (Devlet Planlama Teşkilatı ) gerekse OECD verilerine göre Türkiye'de son 20 yıldır eğitimli kadın sayısı artmasına rağmen, iş hayatına katılan, çalışan kadın sayısında gittikçe düşüş yaşandığının altını çizerek konuşmasına başladı. "Mevcut başörtüsü yasağı, meslek sahibi ve yüksek öğrenimli kadınların iş hayatında yer almamasında önemli bir etken midir?" sorusunu da ortaya koyarak araştırmasını yürüttüğünden bahsetti.  Buna göre; Türkiye'de kadınların iş yaşamına katılmamasının ardında öncelikle muhafazakârlaşmanın, ataerkil geleneklerin veya dini tutumun yattığı düşünülebilir. Fakat kendisini İslam ülkesi olarak tanımlayan ya da İslami duyarlılığın daha on plana çıktığı Malezya, Pakistan, İran İslam Cumhuriyeti, Suriye, Mısır ve diğer Ortadoğu ülkelerinde kadınların is piyasasına katilimi gittikçe artan bir seyir izlemektedir. Dolayısıyla Türkiye'de yaşanan bu durumu tek başına İslami söylemin yükselişi ya da muhafazakârlaşmayla açıklamak mümkün değildir. Dünya Bankası'nın deyimiyle bu bir "Türkiye bulmacası"dır.

Bu altyapıyı zihinde tutarak araştırmasının temel sorusunun " 2010 Türkiyesi'nde uzman meslek sahibi başörtülü kadınlar is piyasalarına girerken ve iş piyasalarında var olurken neler yasıyorlar?"  cümlesi olduğunu belirten Cindoglu, sadece kadın olmaktan kaynaklanan ayrımcılıkların ve sorunların dışında başörtülü kadınların başörtüsü yasağından kaynaklanan daha derin ve farklı sorunlar yasadıklarını ifade etti.

Başörtülü kadınların iş hayatında yasadığı ayrımcılıklara değinen Cindoglu, başörtüsü yasağının, genç meslek sahibi başörtülü kadınlar için en temel çatışma alanı olduğunun altını çizdi.

Cindoglu, başörtülü kadının ise başvuru aşamasından ücret politikalarına ya da işten atılma önceliklerine ve biçimlerine kadar birçok alanda ayrımcılığa uğradığını, çeşitli örnek ve verilerle aktarmaya çalıştı. Mesela işe resimli CV göndermek durumunda kaldığında ve ALES, KPSS gibi merkezi sınavlarda açık resim vermek zorunda bırakıldığını, böylece başörtülü kadınların başörtülü bir şekilde çalışabilecekleri alanların kısıtladığına ve başörtülü kadınların bu nedenle büyük kurumsal şirketlerde çalışamadığına, bunun yerine genellikle küçük ve orta ölçekli isletmelerde iş bulabildiğine işaret etti. Araştırmacı, bu durumun başörtülü kadına "sen başörtülüsün, sana bizden başka kimse iş vermez, zaten burada çalışman bir lütuf" denilerek düşük ücretle çalıştırılmasına veya "ev geçindirmek durumunda değilsin, zaten mütedeyyin bir bayansın" bahanesiyle rahatlıkla isten çıkarılmasına neden olduğunu belirtti.

Araştırma ile ortaya çıkan bir başka önemli bulgu da meslek sahibi başörtülü kadınlardan 'görünmez' olmalarının istenmesidir. Bu durumda başörtülü kadınlar  'Görünmez' olmayı ya başlarını açarak ya şirketin görünen yüzü olmayarak (müşterilerle toplantılara katılmayarak, kurslara, eğitimlere gönderilmeyerek, devlet daireleriyle ilişkide işlerden uzak tutularak) ya da şirketin arka odalarında oturtularak başarıyorlar. İşte bu noktada Cindoglu, başörtüsü yasağının sadece kamu kurumlarında değil,  devlet dairesi ile ya da başörtülülerle çalışmak istemeyen, diğer şirketlerle ilişkisi olan neredeyse her turlu iş alanını da kapsadığını ifade ediyor. Örneğin; avukat olan bir bayan, özel bir hukuk bürosunda çalışsa bile, gitmesi gereken resmi yerlerde, mesela; evrak takibi yapmak için, hizmet alan konumunda gittiği devlet dairelerinde dahi başörtüsü yasağına muhatap olmaktadır.

Bir başka deyişle başörtülü kadınların resmi kurum ve devlet dairelerinde karsılaştıkları yasağın yayılma alanı olarak özel sektörde de başörtüsü yasağının varlığını kabul etmek gerekiyor. Cindoglu bu durumu "yayılma etkisi (spillover effect)" kavramıyla açıklıyor. Yani kamudaki başörtüsü yasağının etkisinin diğer bütün çalışma alanlarına yayılması.  Dolayısıyla kadınlar sadece kamusal alanda değil özel sektörde de başörtüsü yasağı ile karsı karşıyalar. Cindoglu'na göre araştırmaya konu olan "Kamusal alanda uygulanan başörtüsü yasağı eğitimli başörtülü kadının çalışmasını etkiliyor mu? " sorusuna cevap olarak "Evet, yayılma etkisi gibi bir süreçle yani kamusal alandaki yasağın etkilerinin özel sektöre yayılması ile ve yasağın kapsamının genişlemesi seklinde bir etkiden bahsetmek mümkündür." seklinde bir sonuca ulaşılıyor.

Başörtülü kadınların is hayatında yasadıkları ayrımcılık ve kısıtlılık halinin, bizzat başörtülü kadınlar üzerinde de bazı etki ve sonuçları olduğunun altını çizen Cindoglu bunları söyle ifade etti:

Öncelikle başörtülü kadınlar, iş hayatında yaşadıkları ayırımcılıkların ve engellerin neredeyse tamamını "başörtüsü" üzerinden algılıyorlar.

Başörtülü kadınların iş hayatından caydırılmaları onları geleneksel modelleri yeniden üretmeye ve yüceltmeye itiyor.

Başörtülü kadınlar acısından, çalışan ve eğitimli rol modelleri veya siyasette rol modelleri olmadığı için gelecek nesillerin başörtüleriyle kamusal alana katılımını heveslendirecek bir durum ortaya çıkamıyor. Gelecekte kamusal alanda var olabilme motivasyonu sadece öfke ve bastırılmışlık olarak ortaya çıkıyor.

Bu süreçler başörtüsü kadınları iş piyasalarından caydırıcı bir rol oynamakla birlikte, çalışmayan başörtülü kadınlar genellikle kamusal alana STK'larda aktif rol alarak ulaşmaktadırlar.

Başörtüsü yasağı ile ortaya çıkan, başörtülü kadınların is hayatından elinin çektirilmesinin çalışma ortamlarında kadına uygulanan ayrımcı tutumların mazur ya da hoş görülmesine neden olduğunu da belirten dilek Cindoglu, bu durumun başörtüsüz çalışan kadınlar için de olumsuz bir tablo ortaya çıkarttığını söyledi.

Dilek Cindoglu araştırması esnasında avukat, doktor, grafiker, hemşire, eczacı, öğretmen v.b. pek çok meslek grubundan başörtülü kadınla konuşma imkânı bulduğunu ifade ederek görüştüğü kadınların yasadıklarından, tanıklıklarından bolümler aktardı. Anlatılanlar özellikle dinleyenlerin başörtülü kadınların sosyal hayatta yasadıkları ayrımcılık ve hak ihlallerinin keyfiliğini ve boyutlarını anlayabilmeleri acısından oldukça isabetliydi.

Ayrıca belirtmek gerekir ki; araştırmayı yürüten Dilek Cindoglu, görüştüğü başörtülü kadınların paylaştıklarını oldukça net, bağlamından koparmadan, hiçbir şekilde çarpıtmadan ve büyük bir samimiyetle aktarmayı başarmış. Cindoglu pek çok kişinin başörtülü kadınları aile baskısı ile basını örten kişiler olarak görme eğiliminde olduklarını, hatta kendisinin de başlangıçta böyle bir eğilime sahip olduğundan bahsederek, araştırması esnasında bunun tam tersi bir kanaate ulaştığını, başörtülü kadınların başlarını örtebilmek için aile içinde de bir var olma mücadelesi verdiklerini gördüğünü anlattı.

Cindoglu"nun söz konusu araştırmanın veri ve sonuçlarını açıklamasının ardından kısa bir değerlendirme konuşması yapan Başkent kadın Platformu'ndan Hidayet Şefkat Tuksal, öncelikle başörtüsü yasağı sonrası kendi yasadığı baskı ve haksiz muamelelerden bahsederek konuşmasına başladı. Başörtüsü sorununun aslında, başörtülü kadının itibar sorunu olduğunu söyleyen Tuksal, Türkiye modernleşmesinin başı açık kadını bir norm olarak ortaya koyduğunu ve başörtülü kadını bu anlamda ötekileştirmeye itibarsızlaştırmaya çalıştığını belirtti. Bu itibarsızlaştırmanın sonucu olarak başörtülü kadının adeta her kapıda herhangi bir kimse tarafından  "hadi aç bakalım basını" denebilecek bir insan haline getirildiğini anlatan Tuksal, her şeye rağmen başörtüsü yasağının olumlu yönleri olduğunu düşündüğünü söyledi.

Hidayet Şefkat Tuksal, başörtüsü yasağının sistemin ecelinin geldiğinin bir göstergesi olduğuna, muhafazakâr ve dindar kesimin milliyetçi ve militarist zihniyeti sorgulamaya başlamasında başörtüsü yasağının önemli bir etkisi olduğuna işaret etti.  'Eğer başörtüsü meselesi olmasaydı birçok başörtülü kadının askerle hiçbir meselesi olmazdı " diyen Tuksal gözyaşlarıyla sürdürdüğü konuşmasında şunları söyledi:

"Başörtüsü yasaklarından çok çekmiş birisi olarak bunun olumlu olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu yasak sisteme entegre olmanızı engelliyor." Tuksal sistemin başörtülü kadınları dışlamasının, başörtülü kadınları sistemin olanakları dışında varolabilmenin imkânlarını aramaya yönelttiğini vurguladı.

Ali Bayramoğlu'nun moderatörluğünü yaptığı oturumu, Özgür-Der, Ak-Der gibi kuruluşların temsilcilerinin yanısıra Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Emre Aköz gibi gazeteciler izledi. Konferans soru cevap bölümünün ardından sona erdi.

Esra Çifci Dindar / Haksöz Haber

 

Haber Haberleri

İbrahim Kalın, Hamas yetkilileriyle ateşkes için bir araya geldi
Emevi Camisi'nin halıları Türkiye'den gidecek
İstanbul'a bir ilçe daha geliyor: 20 mahalle birleşecek
Davutoğlu: “Emperyal güçlerin karşısında diyalog ve dayanışmamızın devam etmesi zaruridir”
Yunus Emre Vakfı yolsuzluk soruşturmasında 11 gözaltı