Ahmet Şık depremi nihayet Savcı Zekeriya Öz’ü tasfiye ettirdi.
Bu sefer koro daha itibarlıydı. Ahmet Şık’ın temiz geçmişi üzerinden oluşan tepkide Öz karşıtı geniş bir koalisyon oluştu. Herkes hukukçu kesildi. Öz’ün arkasında sadece Başbakan Erdoğan durdu. Sayın Gül de “Kitap yasağı Türkiye’ye yakışmıyor” deyince, gerekli kamuoyu baskısı had safhaya çıkmış oldu. Savcı Öz, düz Başsavcıvekili yapıldı. “Özel” yetkisi kaldırıldı ve davadan alındı. Referandum öncesindeki ulusalcı HSYK’nın kellesini almak için az uğraşmadığı Savcı Öz, yeni ve daha demokratik olan HSYK’nın 5 kabul 2 ret oyu ile hal edildi.
Savcı Zekeriya Öz’e çok ciddi haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Hem de çok… Bu yakıcı davaya kimse ilişmezken, herkes korkup geri dururken Savcı Öz elini taşın altına sokmuştu. Tabii ki bu makamlar kimsenin tapulu malı değil. Lakin Ergenekon gibi, Türkiye’deki derin devletin bağırsaklarını ortaya döken bir tarihi davanın maestrosu, bence bu sürecin sonunu da görmeyi hak etmişti. Üstelik, dört yıldır tüm dosyalara hakim olan bir tecrübe de davadan mahrum edilmiş oldu.
Ama bundan da öte, Öz’ün Ahmet Şık depremine yem edildiği görüntüsüyle tasfiye edilmesi hiç şık olmadı. HSYK baskıya direnemedi. Artık bundan sonra Öz’ün yerine gelecek savcıların, operasyon öncesinde oturup “Piyar” çalışması yapmaları gerekecek. Hangi isme dokunduklarında kendilerine dokunulacağını” hesap etmek zorundalar artık. Böylelikle, “Muteber”, (kime göre?) “Temiz” (Kime göre?) ve “steril” (kime göre?) isimlerin –ontolojik olarak- suç işleyemeyeceğine yönelik “harika” bir içtihadımız oldu.
Aferin bize!
Bunu Mustafa Balbay’da, Türkan Saylan’da, Tijen Mergen’de, Mehmet Haberal’da denediler. Ergenekon Davası’nı tasfiye etmek için bazı insanların ve bazı mesleklerin suçtan münezzeh ve doğrusu “Dokunulmaz” olduğuna dair bir algı yaratmak istediler. Ancak yukarıdaki isimlerin ideolojik ve kimyasal yakınlıkları, itirazların prestijini düşürüyor, etkisini azaltıyordu. Hedefi tam on ikiden vuramadılar. İstenen etki yaratılamadı.
Soner Yalçın, Nedim Şener de kesmezdi. Ancak Ahmet Şık, kimliği ile tam aranan isim oldu. Ergenekon hakkında yazdığı kitap, temiz geçmişi ve çoğumuzun arkadaşı olması hasebi ile hepimizin aklında soru işaretleri yarattı. Hep birlikte aynı koroya vicdanen katıldık. O kadar genel bir itiraz yükseldi ki, yazımı çoktan tamamlanmış AB’nin Türkiye İlerleme Raporu’na Şener ve Şık’ın tutukluluk hali ağır bir dille son anda girdi.
Bundan seçime hazırlanan siyasetin etkilenmemesi beklenemezdi.
Ve Öz, kurban edildi.
Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki demiş.
Savcı Öz’ü suçlarken, elimizdeki kanıt “Şık’ın Ergenekoncu olamayacağı ve suç işleyemeyeceği” varsayımıydı. Ne kadar objektif değil mi? O zaman neden Soner Yalçın, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan için aynı şeyi iddia etmedik? Çünkü onların suçlu olduğuna inanıyorduk. Halbuki bu insanlar hüküm giymiş değiller ve masumiyet karinesine göre suçsuzlar. Yani Tuncay Özkan ile Ahmet Şık arasında teknik olarak hiçbir fark yok. En azından objektif yargı kuralları açısından bu böyle.
O zaman düşünce biçimimizde ciddi bir sakatlık vardı.
Oysa bizim itiraz noktamız, tutuklanan kişinin kimliği değil, bu tasarrufta bir adaletsizlik olup olmadığı olmalıydı. Diyelim ki var… O zaman da hedefimiz Savcı Öz değil, mesela Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesi gibi, savcıların görmezden geldiğinde görevlerini yapmamış sayılacakları antidemokratik ceza maddeleri olmalıydı. Hakan Tahmaz Öcalan’la röportaj yaptığı, İsmail Beşikçi yazı yazdığı için bu maddelerden hüküm giydiklerinde, Azadiya Welat, Atılım gibi gazetelerin neredeyse çoğu elemanı hala içeride yatarken sesimiz hiç çıkmamıştı ve hala da çıkmıyordu. Ahmet Şık, Ergenekon’dan değil de, başka bir nedenle tutuklansaydı, kimsenin umurunda olmayacaktı. Ama ortada Gülen cemaati ile ilgili bir kitap ve Ergenekon davası olunca, işler değişiyordu.
Zekeriya Öz’ün gidişiyle, Ergenekon davasına bir halel gelmeyeceği söyleniyor. Fikret Seçen’in daha kıdemli olması nedeniyle İstanbul Özel Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine atanması bunun garantisi gösteriliyor. Seçen, Balyoz soruşturmasını yürüten, oldukça kararlı ve gözü kara bir savcı…
Lakin ben, Öz ile Ergenekon Davası’nın ciddi bir darbe yediğini düşünüyorum. Öz, Şık olayında görevini ihmal ettiyse, kanunları çiğnediyse soruşturulmalı, cezasını çekmeliydi. Eğer böyle bir durum yoksa, görevine aynen devam etmeliydi. Ama görünen o ki, siyasi bir kararla gözden çıkarıldı. Bu, davanın kaderinin siyasi bir kararla her an değişebileceğini gösteriyor. Öyle ki, Ergenekon karşıtları davanın içine bir Truva Atı sokmakta muvaffak oldular. Ayrı kartı yeni savcılar aleyhine de sıkça kullanacaklardır.
Savcı Zekeriya Öz’e milletçe büyük bir teşekkür borçluyuz. Teşekkürler Savcı Öz. Bu dava başlamış olmasa kim bilir kaç faili meçhul daha yaşamış olacaktık. Hayatınızı dahi tehlikeye atarak dört yıl gece gündüz böyle kaypak bir zeminde çalıştınız.
Kim bilir, gün gelir devran döner, sizi İstanbul Özel Yetkili Başsavcısı olara da görürüz.
Hak ettiniz doğrusu.
markaresayan@hotmail.com
TARAF