CHP ve BDP/PKK, katı ulusalcı-statükocu "eski CHP" döneminde de ayrı değillerdi.
Ne zaman Türkiye'de milletin iktidarı istikametinde bir adım atılacak olsa PKK, bazı ihanetlerin de desteğinde Dağlıca'dan Aktütün'e eylemler ortaya koymuyor muydu? Daha geçen yıl referandumda da ittifak etmediler mi? Türkiye'de statükonun adı olan Ergenekon'un "avukatı" eski ulusalcı CHP ile, kendisini ve 11 milyon vatandaşın reyini iki Ergenekon tutuklusuna feda edecek ve Silivri'yi boşaltmak için Meclis'i hiçe sayacak ölçüde Ergenekon âleti olan yeni CHP arasında fark nerede? Ergenekon-BDP/PKK münasebetini de herhalde yeni keşfediyor değiliz. Malûm Altan Tan, açıklıyordu bunu: "DTP (evvelki BDP -AÜ), PKK'nın kurduğu bir partidir. Kürt meselesi üzerinde askerî bir vesayet kurulmasını istemektedir."
Nasıl CHP ve BDP/PKK hep ortak bir zeminde hareket etmişlerse, statükoya en çok karşı görünen ve tesirlerinin azaldığı veya yeni bir tavır almaları gerektiği zamanlarda "itiraflar"ıyla gündeme oturuveren liberaller de farklı olmadılar. Wolfowitz'in Türkiye'yi paylama ve ona ayar çekme teşebbüsüne nasıl çanak tutmuşlarsa, daha sonra da farklı davranmadılar ve son seçimde reylerini ya CHP'ye veya BDP destekli bağımsızlara verdiler. AK Parti iktidarı, kasıtlı olarak "Kürt sorunu" diye anılan problemin çözümü için giriştiği açılımda bunlara itibar ederek hata yaptı; bu hatanın başına açtıklarını görünce durakladı ama, inşaallah aynı hataları tekrarlamaz.
Bir de, etnik kimlikleri dinlerinin önüne geçen ve başka cemaatlere duydukları kin ve kıskançlıkla hareket ederek statüko ve BDP/PKK çizgisiyle ittifak edebilen Müslüman gruplarla, gündemde hangi akım etkinse İslâm adına ona göre tavır alan, dolayısıyla bir zaman kapitalist, bir zaman sosyalist, şimdi de liberal takılan ve hiçbir zaman kendisi olamamış İslâmcılar var. AK Parti iktidarı, bunları da nazara alırsa sadece kaybeder.
Olup bitenleri gerçeğiyle görüp değerlendirebilen liberal yazarlarımız da var. Fakat Türkiye'de olup bitenlerdeki haricî tesir ve yönlendirmeyi dikkate almıyorlar. Oysa Altan Tan, açıkça ifade ediyor: Maksatları emperyalistlerin çizdikleri sınırları ortadan kaldırmak ve Misak-ı Millî sınırlarına dönmekmiş. Altan Tan milletvekili oluncaya kadar Türkiye'de statükoya ve askerî vesayet sistemine hizmet eden PKK ve onun kurduğu DTP (BDP), demek Altan Tan'ın milletvekili olmasıyla anti-emperyalist bir çizgi takip etmeye başladı ve Misak-ı Millî sınırlarını gerçekleştirme mücadelesi verir oldu. Bunun manâsı şu: Misak-ı Millî sınırları, Musul'u da içine alıyordu. Yani BDP/PKK/KCK, bölgede İslâm dünyasının düşmanlığını üzerine çekerek İsrail'i rahatlatacak ve neticede İsrail'le birleşecek büyük bir Kürt devleti için çalışmaktadır. AK Parti'nin bunu da dikkate alması gerekiyor.
Emre Aköz yazdı: "Kılıçdaroğlu, siyasî mücadeleyle başkanlığa gelmiş ve ekibiyle birlikte parti politikalarını belirleyen 'bildik-tanıdık' parti başkanlarından biri değildir. Kemal bey, 'atanmış' bir başkandır. Bir proje olarak koltuğuna oturtuldu ve partisinin izleyeceği politikalar kulağına fısıldanıyor."
Hatip Dicle, milletvekili olamayacağı belli iken BDP tarafından aday yapılıyor ve buna göz yuman YSK, seçimden sonra Dicle'nin milletvekilliğini düşürünce BDP Meclis'i boykot ediyor. CHP, Meclis'e gelemeyebileceklerini Kılıçdaroğlu, Süheyl Batum ve Sezgin Tanrıkulu'nun ağzından seçim döneminde açıkça ifade ettiği iki Ergenekon sanığı salınmadı diye yemin krizi çıkarıyor. Bütün bunlar, Ergenekon-BDP-yeni CHP projesi sahiplerinin planını ortaya koymuyor mu? AK Parti'ye diz çöktürme, Silivri'yi boşaltma, yeni Anayasa'yı önleme ve bölgenin kaynadığı bir zamanda Türkiye'yi krize sürükleme. Bu gerçek karşısında AK Parti'ye krizin çözümü için "hukukî (!)" yollar teklif edenler, neticede aynı planın yörüngesine giriyorlar. AK Parti, hem Ergenekon meselesinde, hem de CHP-BDP-PKK-KCK... ittifakı konusunda ne kadar sağlam durursa hem kendisi hem de Türkiye o kadar kazanacaktır.
ZAMAN