Yıldıray Oğur’un Karar’daki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (23 Nisan 2018) yazısı şöyle:
Hattımızda Bir İzleyicimiz Var…
- İyi geceler
-Nasılsınız?
-Teşekkür ederim, sağolun. Yalnız müsaadenizle ben çok kısa konuşmak istiyorum.
-Tabii
Türkiye’nin doğusunda güneydoğusunda neler olup bittiğinin farkında mısınız? (Alkışlar)
Burada anneler doğmamış çocuklar, insanlar öldürülüyor, sanatçı olarak, insan olarak siz de bir şekilde yaşananlara sessiz kalmamalısınız ve bir şekilde dur demelisiniz. Ayrıca bir şey daha söylemek istiyorum. Ölen çocuklara sevinen zavallı insanlar var. Ben bu insanlara daha doğrusu biz bu insanlara hiç bir şey söyleyemiyoruz, yazıklar olsun demekten başka. (Alkışlar)
Bir şey daha demek istiyorum, kusura bakmayın. Ben öğretmenim öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler, o tertemiz çocukların gözlerinin içine bir daha nasıl bakacaklar. Ben konuşamıyorum, gerçekten. Burada yaşananlar ekranlardan, medyadan çok farklı aktarılıyor. Yani gerçekten konuşamıyorum, sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün duyurun artık, bize elverin. Yazık insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın. Söyleyeceklerim bu kadar. Çok teşekkür ederim.
-Ayşe hanım’a bir alkış alalım. (Alkışlar)
-Aslında çok şey söylemek istiyorum ama siz de farkındaysanız, sesim titriyor.
-Evet farkındayız.
-Bomba sesinden, kurşun sesinden, insanlar susuzlukla açlıkla mücadele ediyor. Özellikle yani bebekler, çocuklar, Lütfen siz de duyarlı olsun sesiz kalmayın, rica ediyorum, lütfen.”
-Çok çok teşekkür ediyoruz Ayşe Hanım. Hassasiyetiniz için de size çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
https://www.youtube.com/watch?v=_0yG5Ljqj6c)ü
***
9 ocak 2016 gecesi Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show’a telefonla bağlanan Diyarbakırlı öğretmen Ayşe Çelik’in 2 dakika 49 saniyelik konuşmasının tam olarak dökümü böyleydi.
Program sırasında izleyicilerin ve programın sanatçı ve sporcu konuklarının bir sorun görmeyip alkışladığı bu konuşma o günlerde süren hendek terörü ve sivil ölümü iddialarıyla ilişkilendirilerek Ayşe Çelik hakkında “Terör örgütü propagandası”ndan 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Yeni doğum yaptığı için altı ay ertelenen cezasını yatmak üzere Ayşe Çelik, 8 aylık bebeğiyle geçen hafta hapishaneye girdi.
Bir popüler tv şovuna telefonla bağlanan bir izleyicinin ahlaken ve siyaseten eleştirmek, haksız ve abartılı bulmak mümkün ama ancak HDP’ye yakın bir Diyarbakırlı Beyaz Show izleyicisinin olan bitenle ilgili yorumu denecek içinde hiçbir terör örgütünün adı geçmeyen, şiddet çağrısı yapmayan, hukuken herhangi bir terör örgütünün propagandasına sokulamayacak sözlerinden hapis cezası çıkarıp, bir öğretmeni 8 aylık bebeğiyle hapse sokmanın karşısında bu siyasi ve ahlaki eleştirilerin hiçbir hükmü kalmıyor.
Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir insana bu olayı anlattığınızda gelecek eleştirilerin AB Komisyonu’nun Türkiye raporundaki eleştirilerden ya da ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporundaki Türkiye eleştirilerinden bir farkı olmayacaktır.
Sekiz aylık bebeğiyle bir kadını bu konuşma yüzünden hapse atmış bir ülkenin o raporlarda karşılaştığı haksız eleştirilere karşı haklı itirazlarını da kimse duymak isteyemeyecektir.
Diyarbakır’dan Newroz mitinglerinde Öcalan’ın mektubunun okunmasını, HDP heyetinin İmralı’ya, Kandil’e gidişini, Kandil’de Karayılan’ın basın toplantısını canlı yayınlamış, çözüm sürecinde her gün siyasetçilerin Öcalan’ın barışa katkılarının övdüğü televizyonlara iki-üç yıl sonra telefonla canlı bağlanan bir izleyicinin ötekilerle kıyaslanamayacak içerikteki sözleri yüzünden terör propagandasıyla suçlanıp, bebeğiyle hapse atılmasının çelişkilerle dolu ahlaki yükünü bir ülkeye yüklemek haksızlık.
Devletin İmralı’da çekip, HDP’lilere teslim ettiği Öcalan fotoğraflarını Facebook sayfasına koyduğu için üç sene sonra tutuklanan, tv’lerin canlı yayınladığı Newroz mitinglerine katıldığı için iki yıl sonra işten atılan, tutuklanan insanlarla ilgili her gün haberler çıkıyor.
Hukukun siyasi atmosferle böylesine değişmesi ve dönemselliği herhalde anayasal hukukçularının da ilgisini çekecektir.
Ama Türkiye’nin seçime gittiği günlerde Güney Kore’nin başkenti Seul’deki dünya kongresine katılacak dünyanın en saygın anayasa hukukçuları herhalde önce başlığı “Şiddetli Çatışmalar, barışın inşası ve anayasal hukuk” olan kongreye, kongrenin tebliğlerini seçen komitenin üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun neden katılamadığını merak edeceklerdir.
Devletin hendek terörüne karşı mücadelesini eleştiren, haksız, siyaseten ahlaken eleştirilebilecek ama içinde hiçbir örgütün adı geçmeyen, hukuken şiddet övgüsü ya da terör propagandasına sokulamayacak bir bildiriye imza attığı için üniversitesinden atılan ve hakkında soruşturma açılan 68 yaşındaki anayasa hukukçusu İbrahim Kaboğlu, pasaportuna el konduğu için Sorbonne Üniversitesi’nde verdiği dönemlik derslerine gidemediği gibi bu kongreye de katılamayacak.
Herhalde kongreye katılacak dünyanın çeşitli ülkelerinden anayasa hukukçularına ve Anayasa Mahkemesi başkanlarına, bir öğretmenin bu sözler yüzünden nasıl terör propagandasıyla suçlanıp, bebeğiyle hapse atıldığını, bir anayasa hukukçusunun neden pasaportuna el konulduğunu açıklayabilecek, Türkiye’den hukukçular, hocalar, Anayasa mahkemesi temsilcileri de orada olacaktır.
Gidemeseler bile muhakkak telefonla canlı bağlanmalarında fayda var...