Tercihini Çarpıtanlar Partisi...

Alper Görmüş

Onur Öymen’in muhteşem lapsusundan (lapsus: beynin gizlemeye çalıştığını dilin fâş etmesi) ve Mahmut Övür’ün (Sabah, 15 kasım) “AK Parti’yi alkışlayan CHP’liler” başlıklı yazısından aldığım ilhamla “Kürt açılımında ‘tercihlerini çarpıtan’ CHP’liler” meseleme geri dönüyorum...

23 ekimde kaleme aldığım “Dilinde ‘hayır’, kalbinde ‘evet’ olanlar” başlıklı yazıyla başlamıştım... Hatırlayanlar olacaktır, yazı, bir çay bahçesinde otururken beni tanıyıp yanıma gelen ve CHP’li olduğunu söyleyen bir okurun eleştirileri üzerine kaleme alınmıştı. Okurumun, yazılarımda sıkça yer verdiğim temel bir tesbitimle meselesi vardı.

O tesbit şuydu: CHP artık iktidar partisini ‘düşman’ olarak kodlayan milliyetçi bir tabana sahipti, bu nedenle CHP yönetimi istese de bu iktidarın Kürt açılımına destek veremez.

Ona göre, “irtica” konusunda CHP tabanıyla ilgili olarak yazdıklarım doğruydu, fakat “Kürt açılımı”yla ilgili olarak sadece “zâhir”e bakıp “bâtın”ı dikkate almadığım için yanılmaktaydım. CHP tabanında, etrafından çekindiği ya da “AKP’ye destek olmak”la suçlanmaktan korktuğu için, gerçekte açılıma destek verdiği halde konuştuğunda bunun tam tersini söyleyen geniş bir kesim bulunmaktaydı. Biz yazarlar, bu kesimin dilindeki “hayır”a değil, kalbindeki “evet”e yoğunlaşmalıydık.

Okurun sözleri, Prof. Timur Kuran’ın beş-altı yıl önce okuduğum Yalanla Yaşamak: Tercih Çarpıtmasının Toplumsal Sonuçları adlı kitabındaki temel kavramı hatırlatmıştı bana. Şöyle yazmıştım:

“Timur Kuran, kitabına adını veren ‘tercih çarpıtması’ kavramını, ‘Kişinin, algıladığı toplumsal baskılar karşısında isteklerini olduğundan farklı göstermesi’ anlamında kullanıyor. Gördüğünüz gibi, tam okurumun tarif ettiği durumla karşı karşıyayız:

Bir kesim CHP’li, gerçekten de ‘algıladığı toplumsal baskılar’ nedeniyle Kürt açılımı konusunda düşündüğünün tam tersini dile getiriyorsa, onların pozisyonunu ‘tercih çarpıtması’ndan daha iyi anlatacak bir kavram bulmak zordur.”


Tercihini tam tersi yönde ‘çarpıtan’ CHP’liler


Onur Öymen’in muhteşem lapsusu (“Dersim’de analar ölmedi mi”) ile konuya ilişkin önceki sözlerini karşılaştırın: Göreceksiniz ki, aslında o da “algıladığı toplumsal baskılar nedeniyle” gerçek fikirlerini söylememekte, “tercihini çarpıtmaktaymış!”

Demek ki CHP’de bir de “Bu çağda bu Hitlerci kafa” eleştirilerinden çekinip, “Çoluk çocuk ayırmayalım, karşımıza çıkanı yakıp yıkalım ve meseleyi çözelim” şeklindeki gerçek fikirlerini dillendiremeyen başka bir kesim daha varmış.

Öncekilerin sayısını bilmediğimiz gibi bunların sayısını da bilemeyiz.

Yazılarından, bütün partilerle çok iyi bir gazetecilik ilişkisi kurduğu, “temas”ı da “mesafe”yi de gayet iyi ayarladığı anlaşılan Mahmut Övür’ün yazısına gelince...

Yazı, birinci kategoriden “tercihini çarpıtan” CHP’liler üzerine... Bizi ilgilendiren bölümünü alıntılıyorum:

“Doğrusu bu CHP’yi giderek CHP’liler bile anlayamaz oldu. Baksanıza CHP Genel Başkanı, milletvekilleri birçok şeye karşı çıkıyor, Meclis’i terk ediyor ama partinin üst yönetiminde, güçlü illerinde, etkili belediyelerinde görev yapanlar onları eleştiriyor. Ama ne yazık ki bunu açık açık yapamıyorlar.

Bu nedenle de başlarına bir iş gelmesin diye onları isimsiz yazıyorum.

“İşte onlardan biri, genel merkezden arayan bir CHP’li şöyle diyordu: ‘Ömer Çelik’i tanıyorsan tebriklerimi ilet. Yapılabilecek en iyi konuşmayı yaptı. Bizim parti farklı yaklaşsa da bu sorunun Meclis’te tartışılması devrim niteliğinde bir gelişmedir.’

“Benzer bir şeyi çok daha üst düzeyde bir yönetici şöyle anlatıyordu: ‘Başbakan Erdoğan’ın da Ömer Çelik’in de konuşmalarının altına imzamı atarım.’ Bunları duyunca şaşırmamak elde değil. Hem CHP’de olacaksın hem de rakip partinin sözcülerini beğeneceksin. Neden acaba?

Cevabı genç bir CHP’li veriyor: ‘Partide eleştiri zemini yok. Ayrıca genel başkan da partiyi Öymen ve Arıtman’lara teslim etti.’

“CHP’deki bu sağlıksız siyasi durumu tecrübeli bir partili, ismi yazılmamak koşuluyla şöyle değerlendiriyor: ‘Kürt meselesi denen bu mesele eğer Meclis’te konuşulmayacaksa ya da konuşulduğunda biz katkımızı vermeyeceksek, önerilerimizi ortaya koymayacaksak o zaman muhalefette olmanın anlamı ne? Deniz Bey yeteneksiz bir insan değil. En deneyimli politikacılardan biri... Ama bir insan kendini dört duvar arasına sıkıştırıp kalırsa, kendisine ‘hayır’ diyebilecek insanlarla da bazı meseleleri tartışmazsa saplandığı yerden çıkamaz.’ ...”

Ben çok merak ediyorum: Mahmut Övür’ün bize aktardığı bu sözlerin sahipleri, iktidarda bir “düşman” olduğuna inanan ve bu nedenle onun önerdiği her şeye karşı çıkılması gerektiğini savunan “çağdaş-laik-kentli-milliyetçi” CHP tabanıyla karşılaştıklarında ne yapıyorlar? Kendilerine sansür uygulayıp susuyorlar mı, yoksa tercihlerini çarpıtıp “Kürt açılımı üniter devleti parçalama operasyonudur” şarkısını mı terennüm ediyorlar?

Düşünebiliyor musunuz koca koca adamların, kadınların içine düştüğü durumu?

Söyleyin, böyle bir partiden hayır gelir mi?

-------------


Öymen, ‘Dersim’den önce ‘Sri Lanka’ demişti...

Onur Öymen’in “Dersim’de analar ağlamadı mı?” çıkışını “Atatürk”le savunması aklıma şu soruyu düşürdü:

Öymen, Kürt sorununun çözümünde “Dersim” modelini, dediği gibi, “Atatürk’ün mirasının tamamına sahip çıktığı için” mi önermişti, yoksa “Atatürk’ün mirası”nda hiç böyle bir şey olmasaydı dahi aynı modeli önerecek miydi?

Bence ikincisi geçerli... İddiamı, Öymen’in “Dersim” demeden önce “Sri Lanka” demesine dayandıracağım...

Bir buçuk ay kadar önceydi, Habertürk televizyonundaki “Parantez” programında CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, program sunucusunun sorularını cevaplıyordu. Aralarında şöyle bir diyalog geçti (“mealen” demiyorum, not almıştım ve Yeni Aktüel’de okurlara aktarmıştım):

Öymen: Terör bitmeden hiçbir açılıma razı değiliz. Önce terör bitmeli.

Sunucu: Siz terörün şimdiye kadar denediğimiz yollardan bitirilebileceğine inanıyor musunuz?

Öymen: Elbette inanıyorum. Sri Lanka’da bitirilmedi mi?

Sri Lanka tarzı çözüm, biliyorsunuz, bütün teröristlerin öldürülmesine ve bu arada ortaya çıkacak sivil kayıplara aldırış edilmemesine dayanan çözüm demek oluyor. Sri Lanka’da birkaç ay önce “son terörist” de öldürüldü ve terör “bitti.”

Sri Lanka’nın “Atatürk’ün mirası”yla bir ilgisi var mı? Yok. E, o zaman Öymen’in, meseleyi şiddetle çözme önerisini “Atatürk”le (daha doğrusu sadece Atatürk’le) temellendirmeye çalışması hiç ikna edici değil.

Mesele şu bence: Onur Öymen, ihtilafların çözümünde şiddetten başka bir yol bilmemektedir ve bunu da Atatürkçülüğe referansla meşrulaştırmaktadır.

(Bu savunmanın ne kadar gerçekçi, ne kadar ikna edici olduğunu hep birlikte yaşadık: Öymen’in “Sizi gidi yarım Atatürkçüler” imalı suçlaması o kadar etkili oldu ki, CHP’de sesler bir anda kesiliverdi.)

NOT. Onur Öymen istemeden de olsa müthiş bir şey yaptı. Sözleri, hakikat arayıcıları için altın kıymetindedir. Bu arayışın sıradan bir emekçisi olarak kendisine bütün samimiyetimle teşekkür ediyorum.

TARAF