Kenan Alpay’ın yorumu:
Türkiye’nin giderek artan bir biçimde AB ve ABD ile yaşadığı gerilim propaganda edilenin aksine güç ve itibar kaybına değil kazanımına işaret ediyor. Sürekli bir biçimde imtihan edilmeye alışmış, sanık sandalyesinde suçlu gibi sorgulanmaya daima razı olmuş, belirlenen imaj ve istikameti içselleştirmeye canı gönülden istekli bir Türkiye bulamamanın verdiği huzursuzluk, asabiye hatta hırçınlık görülmeyecek gibi değil.
AB İlerleme Raporu’yla birlikte Türkiye’ye karşı sergilenen hırçınlık düzeyinin epeyce yükselen seviyesi bir kez daha net olarak ortaya çıkmış oldu. Vizesiz seyahat, gümrük birliğinin güncellenmesi, yeni fasılların açılması gibi konularda AB’nin Türkiye’ye karşı sözünde durmadığı, kendi kriterlerine uymamakta inat ettiği ortada. Ancak eskisi gibi rahat bir oyalama, yokuşa sürme ya da hesap sorma durumunda değil. Son olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun sarf ettiği şu cümle ilişki dengesinin ne kadar değiştiğini teyit ediyordu: "Eğer AB sözünde durmazsa, biz de Geri Kabul Anlaşması dâhil diğer anlaşmaları iptal ederiz." Sözlerin, anlaşmaların ve de yaptırımların karşılıklı olduğunu yüksek sesle hatırlatabilen bir siyasal-toplumsal iradeyi keyfe keder terbiye etmeye kalkışmanın mantıksız ve faydasız olduğu ortada.