Türkiye'nin dikta rejimlerinden kurtularak yeniden yapılanma dönemine giren Arap ülkelerine model ihraç etmeye, siyasi telkinlerde bulunmaya kalkışması olumlu sonuçlar doğurmaz. Ben şahsen Arap toplumlarında bu yönde bir endişe uyandırılması için kapalı veya açık bir enformasyon faaliyeti yürütüldüğüne şahit olduğumu söyleyebilirim. Bazı medya organlarında bu yönde yorumların öne çıkarıldığı gibi benimle yapılan bağlantılarda da "Türkiye, Arap dünyasına bir sistem, model ihraç etme hazırlığı içinde mi? Yeni Osmanlı dönemi başlatarak Arap dünyası üzerinde siyasi hâkimiyet kurma planları mı var? AB ve ABD benzeri dayatmacı, dikteci bir güç olmayı mı hedefliyor?" tarzında sorular sorulması özellikle dikkatimi çekti. Türkiye'nin Suriye'deki Baas diktasına katliamlara, cinayetlere son vererek reformları başlatması yönünde mesajlar vermesi üzerine özellikle Suriye adına yürütülen enformasyon faaliyetinde Arap dünyasında bu yönde endişeler uyandırmak için yoğun çaba harcanması da dikkatten kaçmıyor.
Baas diktatörlüğünün vahşi katliamlarına yönelik tepkiler ve reform mesajları ile yeniden yapılanma dönemine giren ülkelere model ve şablon ihracı planları aynı kategoriye sokulamaz. Biz Türkiye'deki mevcut yönetimin böyle bir amaç taşıdığını da düşünmüyoruz ve Arap medyasının konuyla ilgili sorularına verdiğimiz cevaplarda bunu özellikle vurguluyoruz. Tayyib Erdoğan'ın ilgiyle izlenen Kuveyt ve Kahire konuşmalarında söz konusu endişelerin yersizliğini ortaya koyan mesajlara ağırlık vermesi de bu açıdan önemliydi. Aynı hassasiyet Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu'nun beyanatlarında da kendini gösteriyor.
Fakat Tayyib Erdoğan'ın Kuzeydoğu Afrika seyahatine çıkarken düzenlediği basın toplantısında Mısır'ın yeni yönetimine laiklik telkini yapması bu açıdan son derece olumsuz yankı uyandırmıştır. Birinci olarak zikrettiğimiz endişeleri zihinlere yerleştirme çabası içinde olanların çok işine yarayacak nitelikteydi. İkinci olarak da yeniden yapılanma döneminde aktif rol oynamaya çalışan İslâmî kesimde birtakım tereddütlere ve tepkilere yol açacak türdendi. Dolayısıyla Türkiye'nin İslâm coğrafyasına yönelik atağına karşı enformatik faaliyet içinde olanlar hemen laiklikle ilgili sözleri tüm diğer açıklamaların arasından çekip alarak altını kalın çizgilerle çizdikten sonra "buyurun işte sizin karizmalaştırdığınız Tayyib Erdoğan!" dercesine ziyaret edeceği ülkelerin ve özellikle de açıklamaya konu olan Mısır'ın halkına sundular. Çünkü bir taşla iki kuş vuruyorlardı.
Oysa Türkiye'de her ne kadar laikliğin tabulaştırılmasından dolayı iç politikada at oynatanlar onun mayınlı alanına girmekten özenle kaçınıyorlarsa da Arap toplumlarının ve o toplumlara hitap eden politikacıların bir laiklik hassasiyeti yoktur. Tam aksine onlarda laikliğin bir dayatma olduğunu ve Müslüman toplumlarda İslam'ın kırmızı çizgilerinin mutlaka nazarı dikkate alınması gerektiğini açık dille ifade etmek siyasetin geleneğidir. Bu konudaki söylemlerinde ne kadar samimi oldukları ise pek tartışılmaz. Türkiye'de siyasetçilerin laiklikle ilgili sözlerinde ne kadar samimi olduklarının pek tartışma konusu edilmediği gibi.
Öte yandan laikliğin, din ve inanç özgürlüğünün güvencesi olarak sunulması da yersizdir. Bilakis tarih de ispat etmiştir ki İslam'ın adalet ve hukuk ilkeleri inanç özgürlüğünün en mükemmel güvencesidir. Laikliğin ise insanların inanç özgürlüklerinin alanının daraltılmasında ve inançlarının gereğini yerine getirmelerinin engellenmesinde kullanıldığına tecrübelerimizle şahit olduk.
Tayyib Erdoğan daha sonra açıklamasının yanlışlığını anlayarak telafi çabası içine girdi. Ama çatlayan camı eski haline getirme imkânı yok. İki parçayı birleştirseniz de aradaki çatlak görünüyor. Temenni ediyoruz ki bu, önümüzdeki dönem için bir tecrübe olacaktır ve yeni siyasette bu tecrübeden istifade edilecektir.
Türkiye'den de model değil tecrübe ihraç edileceği vurgusunun öne çıkarılmasına ihtiyaç var. ABD ve Batının dayatmacı politikasının yerine Türkiye dayanışma ve işbirliğine dayalı alternatif geliştirme amacı taşıdığı mesajlarını daha çok öne çıkarmalı. Müslüman halkları birbirine bağlayacak en güçlü bağın inanç bağı olduğu da dikkatten uzak tutulmamalıdır.
YENİ AKİT