Tel Abyad ve Dahası Neler Oluyor?

Tel Abyad'daki son durumu öğrenmek ve çatışmalardan kaçanlara yardım etmek amacıyla Akçakale'ye giden Diyarbakır Özgür-Der ekibinde yer alan Ahmet Maruf Demir, gözlemlerini yazdı.

Ahmet Maruf Demir / Yöneliş Haber

Diyarbakır Özgür-Der’den oluşturulan bir ekip ile beraber Tel Abyad'daki son durumu öğrenmek ve çatışmalardan kaçanlara yardım etme amacıyla 16 Haziran Salı günü Akçakale'ye gitmek için D.Bakır'dan yola çıktık. İki buçuk saatlik bir yolculuktan sonra sabahın erken saatlerinde Ş. Urfa otogarına vardık. Oradan da şehir merkezine gelip bizleri karşılayan Ş.Urfa İHH yetkilisi Eyüp Yaşar Bey ile Tel Abyad ve sınırdaki son durum hakkında kısaca bilgi aldıktan hemen sonra bu kez İHH yetim birimi sorumlusu Mahmut Bey'in refakatinde Akçakale'ye doğru yola çıktık. Burada da hazır bulunan ve merkezi Ş.Urfa'da olan başta Birlik Köprüsü Derneği Başkanı İbrahim Halil Bey olmak üzere Islamic Relief gibi diğer yardım kuruluşlarının yetkilileriyle de kısa kısa görüşmeler de bulunduk. Daha sonra Akçakale sınırında yani bizzat sahada Özgür-Der ekibiyle fizibilite çalışmalarımızı yaptık.

ABD bombardımanı ve yer yer çatışmalardan kaçan çoğunluğunun yaşlı, kadın ve çocuklardan oluştuğu yaklaşık 10.000 kişi ilk gün, 4.000 kişi ise ikinci gün Akçakale sınır kapısından içeri alınmış. Sınırdan içeriye alımlar sırasında İHH Reyhan'lı Ekmek Fabrikasından gönderilen ekmekler ve diğer yardım kuruluşlarının çabalarıyla ilk iki günde yaklaşık 14.000 bin kişiye 50.000 adet ekmek ve 10.000 adet su dağıtımı yapılabilmiş. 4000'e yakın ekmek dağıtım işlemini de orada olduğumuz gün, kısmen bizler de dahil olup beraber gerçekleştirdik. Türkiye'ye alınan yaklaşık 14.000 bin Suriyelinin az bir kısmının diğer şehirlere gitmek için otogarda bulunduğuna kendimiz şahit olurken; kalan diğer Suriyelilerin ise yakın şehirlerdeki akrabalarının yanına gitmesi, takriben 10.000'nin ise Akçakale ziyaretinde Ş.Urfa Merkez'de yerleşmiş olması da şuan için söz konusu.

Edinilen bilgiler ve yapılan izlenimler neticesinde D.BAKIR Özgür-Der Şubesi ekibi, Ş. Urfa merkez ve Akçakale'ye yerleşmiş olan yaklaşık 10.000 insanın acil ihtiyaçlarını şu şekilde not ettiler:  Çocuk Maması,  Gıda Kolisi,  Hijyen Kolisi,  Çocuk Bezi,  Battaniye... D.Bakır'dan Akçakale'ye gitme amacımız mazlum ve mağdur olmuş halka bir nebze de olsa destek olma niyetli olduğu için genel konsept bu şekildeydi.

Lakin her ne kadar asıl amaç yardım olsa da dikkat ettiğimizde Ulusal basından özellikle de Uluslararası basından bazılarının sınır şeridinde mağdur olan halktan ziyade, olası çatışmalara endeksli yayınlar yapması gözlerden de kaçmıyordu. Genel de kameraların kadrajı sınırın öte yakasına çevrilmişken bir elin parmağını geçmeyen yardım kuruluşlarının özellikle de İslam'i olan bu yardım kuruluşların yüzü ise mazlum ve mağdur halktan yanaydı. Bütün bunlara rağmen ve ilginç bir şekilde de mevcut yardım kuruluşları şu şikayet ile de karşı karşıya kalıyordu: "Kobanî'den gelenler için yaptığınız yardımların aynısını niye bizler içinde yapmıyorsunuz?! Bir kısmının şikayeti bu şekildeyken bir kısmı da "bu dernekler kime yetişecek kime yetişmeyecek ..." şeklinde düşüncelerini ifade edip az da olsa yardım kuruluşları çalışanları ve gönüllerine teselli veriyordu.

Son zamanlarda hassaten de bölgede neler olup bittiğine dair müthiş bir bilgi kirliliğinin olduğu da muhakkaktı. Bu amaçla bu durumu da yerinde tespit etme olanağı da şahsen yakaladığım söylenebilir. Şöyle ki; biraz dikkatli olduğumda yaşanan aynı durumu farklı basın mensuplarının farklı bir şekilde aktarma yarışına girdiklerini, haberi nasıl çarpıttıklarını rahatlıkla görebiliyordum. Örneğin; daha Akçakale'ye gitmemişken Tel Abyad sınır kapılarının ISID kontrolündeyken kapalı tutulmasını farklı yorumlayanlar, Tel Abyad PYD'nin eline geçtikten sonra ve biz oradayken farklı bir şekilde yorumluyorlardı. 

Bir diğer örnek ise, Tel Abyad PYD'nin kontrolüne geçtikten sonra sınır kapılarının kapalı olmasından dolayı 100'e yakın sivil halk tel örgülerin diğer tarafında anlamsız bir şekilde tutulup açlık, ümitsizlik ve susuzluk ile (ki çığlıklar bize kadar geliyordu)  boğuşuyordu. O sırada yazılı ve görsel medyaya servis edilen haberler ise ISID bayraklarının indirilmesi ve yerine Özgür Suriye ile PYD bayraklarının asılmasına yönelikti. Tam burada ise, 'Ellerinizdeki kameraları bırakın. Ellerinizdeki silahları bırakın. Ekmek taşıyın. Su taşıyın... ' diye haykırmamak için kendimi zor tutuyordum.

Sınıra yakın bulunduğumuz bir sırada da, sınırın öte yakasında olanlar arasında elleri yaralı olan bir çocuğun fenalaşması sonucu babasıyla beraber Türkiye tarafına geçilmesine izin verildi. Biliyor musunuz? Ne kadar kahredici ki çoğu basın mensubu bu olaya tepki göstermeyip kılını bile kıpırdatmadı. Bu karenin kendilerince bir haber değeri taşımaması da bilgi kirliliğinin ne boyutta ve ne için olduğunu da gözler önüne seriyordu. Basının bir bölümü böyleyken diğer yanda ise;  ' Elleri yaralı bir çocuk ve bunu haber yapma sevinciyle gülümseyen eli mikrofonlu, kameralı zalimler...! " vardı. Yani “Nerden baksan tutarsızlık!”

Çatışmalardan kaçmak isteyen halkı ISID, ABD bombardımanlarına karşı yüksek ihtimalle canlı kalkan olarak kullanmak isteyip sınıra yaklaşmalarına ve sınırın öte tarafına geçmelerine izin vermiyordu. Fakat IŞID'in Tel Abyad'dan çekilmesiyle beraber Tel Abyad'ın PYD'nin kontrolüne geçmesine ve ABD bombardımanlarının durmasına rağmen, halk demiryolunu takip ederek kilometrelerce yol katedip hala sınıra geldiklerine de müşahede ediyorduk.  Önemli gördüğüm bir husus da IŞID'in Tel Abyad'dan çekilmesiyle ilk anda Özgür Suriye ve PYD bayraklarının bir arada asılı durmasına rağmen vakit ilerledikçe, Tel Abyad sınırında artık onların yerine sadece YPG/PYD'nin flama ve bayraklarının asılı olmasıydı. Bu duruma bir türlü anlam veremedim. Neden böyle olduğunu sorduğumda, halktan bazılarının verdiği: "Özgür Suriye bayrağını kullanarak savaşan bazı paralı gruplar var. Bunlar PYD ile Özgür Suriye Ordusunun ortak hareket ettikleri imajını vermeye çalışıyorlar. Daha sonra da beraber aldıkları bu gibi bölgelerden bir müddet sonra çıkıyorlar" cevapları bir hayli ilginç ve şaşırtıcıydı!

***

Bu zaman ve yaşadığımız mekan içinde ve bu zamana şahit herkes ve her yerde müthiş bir belirsizlik söz konusu. At izi it izine karışmış vaziyette! Herkes durduğu yerden ve baktığı pencereden olayları değerlendirip ona göre bir dil, bir tasavvur geliştiriyor. Bir yandan ABD öncülüğünde koalisyon güçleri bu coğrafyanın halklarına sözde yardım amaçlı geldiğini söylerken; diğer yandan bu coğrafyanın halklarının ana sütü gibi kendilerine helal olan yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmeye ise devam ediyor. Basın alabildiğince kirlenmiş bir vaziyette. Kendine yakın gördüğü medya dışında farklı bilgi kaynaklarını takip etmeyen ve bu yüzden olan biteni tek taraflı değerlendiren insanlık büyük bir buhranın tam ortasında. Uyanmak, direnmek ve özgürleşmek kavramlarının yerini acının, açlığın ve şehvetin pornografisi almış durumda! Hesapsız, çıkarsız ve riyasız bir yol, bir yöntem ve bir yöneliş zemini; makam, mevki ve daha fazla para kazanma derdinde olanların kusmuklarıyla kayganlaşmış.

Emperyalizm eliyle 1900'lü yılların başında bu coğrafyanın halklarına oynan oyunun daha büyüğü ile karşı karşıyayız. Böl, parçala ve yönet taktiği yeni bir format ile önümüzde duruyor. Ümmetçi bakış açısının geliştiği ve ümmete doğru bir koridor açıldı ümidi ve özümüze dönüyoruz artık dediğimiz bir zamanda türedi örgütler ile devletler  inşa ediliyor ve devletler yıkılıyor. Bir taşla yetmiş iki fırka değil yetmiş iki bin fırka aynı anda yerle yeksan edildiği için de her birine tek tek ağlama fırsatımız dahi olmuyor.

Tunus’ta başlayan ve Ümmet coğrafyasının en izbe köşelerine kadar varan halk hareketleri bin bir fırıldak ile tökezlettirilmeye çalışıldı, çalışılıyor. İçeriden birileri, dışarıdan birileri eliyle "öcü", yine içeriden birileri dışarıdan birileri eliyle "kahraman" gösteriliyor. Yeter ki bakmaya kalkın! Göreceksiniz ki; bu coğrafyanın "öcü"sünü de, "kahraman"ını da doğuran bu mümbit ve doğurgan toprakların analarıdır!

Daha söylenecek çok söz var; işitmesini bilene. Daha gösterecek çok resim var; görmesini bilene. Daha yazılacak çok yazı var; okumasını bilene. "Ey insanlık ayağa kalk!" Bu bitimsiz  ve kaotik hoyratlık karşısında durabilecek yegane kurtuluş reçetesi vicdanını dinle. Vicdanlı bir sesi işit. Vicdanlı bir resmi gör. Vicdanlı bir yazı oku.. Vicdanlı bir eylemdir; seni diri tutacak ve yüreğini kirlerinden arındıracak olan! Ayağa kalk! . Vicdanının menbaı ise fıtrattır. Fıtrat ise ruhtan azade değildir. Vicdansız, fıtratsız ve ruhsuz bir muhakeme ise aydınlıklardan karanlığa gömülmeye mecburdur. “Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.”/ Şura-30

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...