Tek Tip Uygulaması İstismara Açık

​​​​​​​Son çıkan Kanun Hükmünde Kararname'de getirilen 'tek tip elbise' kamuoyunda tartışılmaya devam ediliyor. Getirilen bu uygulamanın istismara açık olduğunu, örneğimizin Batı olmaması gerektiğini ve maddenin gözden geçirilmesini istediler.

Mehmet Erkan Yavuz/DOĞRUHABER

Yeni yayımlanan 696 sayılı KHK ile beraber bazı maddeler kamuoyunda rahatsızlık oluşturdu. Söz konusu maddelerden biri 121. ve 103. Maddelerde yapılan değişiklikleri değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sait Şahin, Mazlum-Der Genel Sekreteri Av. Kaya Kartal ve Av. Hasan Bozdaş, tek tip kıyafetin kamuoyu nezdinde sabıkalı, kirli ve korkunç bir hafızası olduğuna dikkat çekilerek, düzenlemenin talihsiz bir durum olduğuna vurgu yapıldı.

“TEK TİP KIYAFET GUANTANAMO VE İŞKENCENİN SEMBOLÜ”

Tek tip kıyafet konusunda ABD ve Batı'nın örnek alınmasının doğru olmadığını belirten HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin, “Tek tip kıyafet uygulaması, doğru bir uygulama değildir. Hükümet yetkilileri bu konuda ABD, İngiltere, Almanya ve Çekya'yı örnek aldıklarını söylüyorlar. Türkiye'nin bu konuda örnek alacağı ülkeler bunlar olmamalı. Her ne kadar diğer ülkelerin adı zikredilse de tek tip kıyafet konusunda kamuoyunda oluşmuş algı, ABD'nin Guantanamo uygulaması ile IŞİD görüntüleridir. ABD, Guantanamo'da tamamen hukuk dışına çıkarak mahkumlara insanlık dışı işkenceler uyguladı. Guantanamo'da mahkumlara giydirilen tek tip kıyafet, kamuoyunun nezdinde bu işkenceleri sembolize ediyor. Bir de IŞİD'in, öldüreceği insanları infaz etmeden çekip kamuoyu ile paylaştığı insanlara giydirdiği elbiseyi. Tek tip kıyafetin kamuoyu nezdinde böyle sabıkalı, kirli ve korkunç bir hafızası varken, Türkiye'nin böyle bir uygulama ile kamuoyu algısında ABD ve IŞİD ile aynı kareye düşmesi çok talihsiz bir durumdur.

Kaldı ki, tek tip kıyafet uygulaması ne hukuki, ne insani ne de İslamidir. Sanıklara uygulanması da ayrı bir garabet. Daha hakkında hüküm verilmemiş sanıklara giydirilecek olması, peşinen sanık hakkında, suçlandığı hususlarda hüküm vermek olur. Türkiye'deki yargı ve yargılanma göz önünde bulundurulduğunda pek çok masumun da bu uygulamaya tabi tutulması demektir ki, bu bile yalnız başına büyük bir vahamettir. Hükümet, daha uygulama sahasına sokulmadan bir an önce bu düzenlemeden dönmeli. Suç ve suçlularla mücadele, kıyafet üzerinden değil, adalet, adil yargılama ve cezalar üzerinden yürütülmelidir.” şeklinde konuştu.

“İSTİSMARA VE HUKUKSUZLUĞA AÇIK BU KISIMLAR DÜZENLEMEDEN ÇIKARILMALI”

Son KHK'da getirilen 121. Maddenin iyi niyetle düzenlendiğini, fakat istismara açık bırakıldığına dikkat çeken Şahin, şöyle konuştu: “Son KHK'da yer alan düzenlemeden amaç, 15 Temmuz darbesine/darbecilerine karşı kahramanca direnen ve darbeyi önleyen sivil halkı kanuni korumaya almak ise, bu doğru bir niyet ve adımdır. Ancak düzenleme, durumdan vaziyet çıkaracak olan art niyetli kimselere ve devlet içinde bunu kötü amaçlı kullanmak isteyecek kimselere, istismarın kapısını açacak kısımlar içermektedir. Bu da Türkiye'nin eski pratiklerine ve eski Türkiye'ye dönüşe zemin hazırlıyor. İstismara ve hukuksuzluğa açık bu kısımlar düzenlemeden çıkarılmalı ve düzenleme, çok kesin çizgilerle ve ifadelerle 15 Temmuz darbesine karşı ayaklanan sivil direniş ile sınırlandırılmalıdır.”

“MASUMİYET KARİNESİ HALEN ÜZERİNDE DURUYORKEN O ELBİSE GİYDİRİLİCEK”

Mazlum-Der Genel Sekreteri Avukat Kaya Kartal ise, “Tek tip elbise mevzusu bile başlı başına insan onuruna aykırıdır. İnsanları etiketlemeye dönüktür. Duruşmalara getirilenler dendiği için çoğunlukla tutuklulara uygulanacak bir uygulamadır. İlk defa suça karışıp yargılanan biri, duruşmalara götürülürken, yani henüz hakkında bir ceza olmaksızın, ilerde beraat etme ihtimali varken, masumiyet karinesi halen üzerinde duruyorken o elbise giydiriliyor. Tutuklular yönünden zaten başlı başına masumiyet karinesini ihlal eden, saçma sapan bir yönü var. Hükümlüler yönünden de neticede insan onuruna aykırı, tek tipleştiren, kimliksizleştiren bir mahiyete sahiptir. Senin düşüncen, ideolojin, kişiliğin, işlediğin suç vb'nin hiçbir önemi yok. Badem renginin içerisine tıkıştırılmış bir resim, bir tutuklusun. Bu, problemli bir durum. Geçmişte 80 darbesi sonrasında Türkiye'de fiilen gündeme gelmiş bir fikirdi ve dirençle karşılaştı. İşkenceler, açlık grevleri karşılık buldu. 4-5 yıl kadar ancak gündemde tutulabildi ve kaldırılmak zorunda kaldı. Gündeme getirenler de zaten cezaevlerine atanmış askeri komutanlardı. İlk onların aklına gelmiş bir meseleydi ve geri tepti. Bunu tekrar gündeme getirmek hele ki böyle Guantanamo örneği üzerinden bunu pazarlamaya çalışmak, insani açıdan da çok problemli bir yaklaşım. Guantanamo dediğimiz yer dünyanın dört bir yanından toplanmış Müslüman insanlar çoğunlukla inançları uğruna yaşayan ve mücadele eden insanların işkencehanesidir. Orasının bir rol model olarak alınması, algıdaki problemi de gösteriyor. Üstelik orası, Amerika hukuku açısından da problemli bir yer. Guantanamo dediğimiz yer Amerika'nın, kendi sınırları dışında ihdas ettiği bir bölge. Daha önce Küba'dan satın aldığı bir toprak parçası ve Amerika hukukunun geçerli olmadığı bir yer. Onlar o bölgenin probleminin farkındalar ama biz ne hikmetse oraya atıfta bulunuyoruz. Bunu da Amerika'ya meydan okurken yapıyoruz. Maalesef tutulacak bir yönü yok. ama temelde Guantanamo örneğinin seçilmesi algı açısından ciddi olarak problemli.” ifadelerini kullandı.

“HERKESİ RAHATSIZ EDEN BİR UYGULAMA OLARAK DURUYOR”

“Tek tip elbisenin tutuklulara uygulanması, masumiyet karinesinin ihlal edilmesi açısından ciddi problemli.” Diyen Kartal, sözlerine şöyle devam etti: “Aynı zamanda insan onuruna aykırı. İşkencenin farklı bir türü olarak uygulanacak bir şey. Bütün bu yönleri itibariyle de karşı çıkmak gerekiyor. Sert bir şekilde karşı çıkmak gerekiyor. Çünkü biz, bu uygulamanın gündeme gelmesiyle ceza evlerine yaptığımız ziyaretlerde, Müslüman siyasi mahpusların açık açık söylediği şeyler vardı. Bilmiyorum bu, topluca sahiplenilecek bir şey midir? Bize böyle bir şey yapılırsa bunu kabul etmeyiz. Bedeli neyse de öderiz gibi bir takım şeyler söyleniyordu. Siyasi mahpuslar genel olarak bilinir. Ceza evlerinde daha ziyade kendi iç dünyaları, eğitim çalışmaları ile uğraşan insanlar. Orada idare ile kavgalı pozisyonları olmamasına rağmen onlarda bile bu, çok net bir şekilde karşı çıkılacak bir şey olarak gündeme gelmişti. Sonucu nasıl olur, bilmiyorum. Ama herkesi rahatsız eden bir uygulama olarak duruyor. Zaten bunu ilk olarak FETÖ üzerinden pazarladılar. Bir tişört üzerinden gündeme geldi. Bir tişörtle bu ülkede kanun yapabilme potansiyelini gösterdiler. Şimdi FETÖ'cüler dahil olmak üzere tüm siyasi mahpuslara aynı elbise giydirilecek. Adlilere de başka bir tulum giydirilecek.”

“BU DÜZENLEME DOĞRUDAN MASUMİYET KARİNESİNE AYKIRIDIR”

Tek tip düzenlenmesinin masumiyet karinesine aykırı olduğunu ifade eden Av. Hasan Bozdaş, “Evrensel hukukun temel ilkeleri içerisinde masumiyet karinesi önemli bir yer tutar ve yargılamalar neticelenene kadar kişinin masum sayılacağına vurgu yapar, bu aynı zamanda muhakeme makamına duyulan saygıdır. Zira kişinin suçu işleyip işlemediğine adil bir yargılamanın ardından hâkim karar verir. Kanun hükmünde kararname ile 3713 sayılı kanun kapsamındaki suçlar ile TCK 309-312 aralığındaki suçlardan ötürü tutuklu veya hükümlü bulunanların tulum kıyafet giyilmesine ilişkin bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme doğrudan masumiyet karinesine aykırıdır, kişilerin yargı kararı kesinleşinceye kadar lekelenmeme hakkı bulunmaktadır. Eğer mahkumların sembol, mesaj vs. içerikli kıyafet giymesine yönelik bir önlem alınacaksa, 5275 sayılı yasada duruşmaya çıkarılan tutuklu veya hükümlülerin kıyafetlerinde yazı, sembol, amblem, logo vb. simgelerin olmayacağına ilişkin bir düzenleme yapılabilir ve bu konu kapatılabilirdi. Ama ne oldu, cezaevlerinde ciddi problemler doğuracak bir adım atıldı ve maalesef hukuk mantığı da barındırmıyor. Düzenleme 3713 sayılı yasa kapsamına giren suçları içerdiği için bugün 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağduru olan kişileri de ilgilendirecek. Biz 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağdurları hakkında olumlu bir düzenleme beklerken en azından yeniden yargılanmalarını arzularken, tam da FETÖ'cülerin isteyebileceği ve cezaevlerini karıştırma potansiyeli yüksek bir düzenlemeyle bu adım atıldı, nitekim sol fraksiyon örgütlerin geçmiş yıllarda açlık grevi, isyan vb. eylemlerle cezaevi uygulamalarına karşı çıktıkları biliniyor. Kimseye bir yarar getirmeyecek bir düzenleme bu, çözüm barındırmıyor aksine sorun oluşturacak gibi duruyor. Düzenleme her ne kadar duruşmaya götürülme ile kısıtlanmış olsa da Türkiye'de bürokrasinin kendi yazdığı mevzuat var. Dolayısıyla cezaevi idareleri hastanede, görüşlerde vs. de tulumu zorunlu tutacak uygulamalara imza atarsa kendi adıma şaşırmam.” diye konuştu.

“TOPLUMSAL YAPIMIZ HER OLAYDA KENDİNE VAZİFE ÇIKARTMAYA MÜSAİT”

Sivillere Ceza Verilmemesi Hakkında getirilen maddeyi de değerlendiren Bozdaş, “15 Temmuz darbe girişimine yönelik yapıldıysa zaten sivillerin o gece suç işlediğini düşünmüyorum. İnsanlar silahsız bir şekilde darbecilere karşı direndiler, suç oluşturacak bir eyleme de karışmadılar. Fakat bu düzenleme iki sakınca oluşturacak. Bunların ilki, “15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılmasında görev alan…” şeklinde devam eden madde bölümü. Görüldüğü kadarıyla bu sadece 15 Temmuz'u kapsamıyor, terör eylemlerini de bu kapsama alıyor. Türkiye'nin toplumsal yapısı her olayda kendine vazife çıkartmaya müsait. En ufak kışkırtmalarda dahi ciddi bir reaksiyon gösterildiğini ve toplumsal dengelerin bozulduğunu görebiliyorken böyle bir düzenleme, kişilerin cezasızlık öngörerek kendi kendilerine her konuda görev telakki etmeleri sonucunu doğurabilecektir. Diğer sakınca ise, darbe teşebbüsünden hemen sonra gündeme gelen işkence, tecavüz gibi hususların da soruşturulmasının ve cezalandırılmasının önünün kapanması olacak. Bu anlamda yapılan düzenlemenin sakıncalı olduğunu düşünüyorum zira salt darbe girişimine karşı duran sivillerin herhangi bir suça karışmadıkları dolayısıyla da bu şekilde cezasızlık düzenlemesine ihtiyaç duyulmadığı malum. İhtiyaç duyulduysa dahi daha açık ve net ifadeyle bu husus izah edilebilirdi, bu haliyle sakıncalı olduğunu düşünüyorum.” dedi.

“AVUKAT OLMADAN HÜKÜM VERİLMESİ YARGIDA KÖTÜ NİYETİN ÖNÜNÜ AÇAR”

“Son KHK içerisinde beni bir hukukçu olarak rahatsız eden maddelerden biri, zorunlu müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi durumunda duruşmaya devam olunması ve hüküm verilebilmesi.” Diyerek sözlerine devam eden Bozdaş, şöyle konuştu: “Bu her ne kadar usul ekonomisi için makul görünüyorsa da sanığın aleyhine bir durum oluşturup yargıda kötü niyetin önünü açar. Müdafi, sanığın ve adil yargılamanın güvencesidir. Müdafii görevini ihmal ediyorsa sanığın mağdur olmaması için barodan yeni bir müdafii istenir, bu şekilde adil yargılama ilkesini ihlal edilecek bir düzenlemeyle sanığın müdafiisiz yargılanmasının önü açılmaz.”

Hukuk Haberleri

Gazze eylemlerine hakaret eden Fatih Altaylı hapis cezası aldı
Sinan Ateş cinayeti davasında gerekçeli karar açıklandı
Mülakat sistemi yeni mağdurlar üretmeye devam ediyor: Yazılıda rekor kırdı, mülakatta yok sayıldı!
Bu ne acele! Suriyeli muhacirlere aile hekimliği uygulaması sonlandırılıyor
Cumaya giden işçisini ekmeğinden eden işveren müstehakını buldu