Tehlikenin farkında mısınız?

M. HASİP YOKUŞ

Suriyelilere karşı başlayan ırkçı hezeyan, gün geçtikçe daha tehlikeli bir mecraya doğru evriliyor. Türklük ve Kemalizme ait bazı sembollerin arkasına gizlenerek sosyal medyada örgütlenen kimi karanlık hesaplar; açıkça provokasyon yaparak, fitne ve düşmanlık tohumları ekerek ve bu toplumun ulus devletle zaten ifsad olmuş zihin yapısını dumura uğratarak bir arada yaşama zeminini büsbütün tahrip etmektedir.

Bahse konu bu tehlikeyi, yaşanan ekonomik krizin göçmenlere yönelik tahammülsüzlüğü tetiklemesi şeklinde değerlendirirsek büyük bir hata yaparız. Yaşanan bu tablonun, sözünü ettiğimiz bu fitne tohumlarının çok çabuk filizlenmesine ve boy vermesine ivme kattığı doğrudur. Ancak, mevzuyu bu minvalde kalarak değerlendirmek perde gerisindeki gizli ve büyük tehlikeyi gözden kaçırır.

Irkçılığın zararlarını anlatmakla yetinmek, toplumu bu tehlikeden korumaya yetmez. Çok daha kapsamlı tedbirler almak gerekiyor. Zira, çok iyi hesaplanmış, sistematik ve planlı bir saldırı ile karşı karşıyayız.

Batılı devletlerin içimizdeki devşirmeler eliyle terakki, aydınlanma, uluslaşma, modernleşme projeleriyle bizi biz yapan değerleri ortadan kaldırmayı var güçleriyle destekledikleri ve teşvik ettikleri sır değil. Halihazırda da coğrafyamızdaki etnik, mezhepsel, cinsiyet, sınıf gibi mücadelelerin tamamı Batı tarafından demokrasi, eşitlik, özgürlük gibi ambalajlarla desteklenmekte ve himaye edilmektedir.

Ümmet coğrafyasındaki huzur ve barış iklimini zehirleyen etnik ve mezhepsel kavgaların tamamında Batı’nın imzası vardır. Bu ayrıştırmayı tek taraflı olarak ezilen halklar veya asimile edilen kimlikleri destekleyerek yapmadı. Eş zamanlı olarak egemen otoritenin de “uluslaşma” yönündeki inkâr ve asimilasyon politikalarını destekleyerek bu ayrıştırmayı daha da derinleştirip kalıcı hale getirdi. Çünkü, ulus kimliğinin inşası sürecine dâhil edilmeyen alt kimliklerin kendi kimliklerini tepkisel olarak inşa etmek isteyecekleri beklenen bir durumdur.

Batı tarafından desteklenerek palazlanan etnik veya mezhepsel muhalefet, işin başında hak ve adalet talebiyle ortaya çıkmış olsa bile yola çıkarken öne sürdükleri gerekçeler ile zaman içerisinde savruldukları menzil arasında büyük bir uçurum var. Somut örnekler vermek gerekirse ayrılıkçı Alevi hareketlerin Alevilikle ilgisi kalmadığı gibi ayrılıkçı Kürt hareketinin de Kürtlükle ilgisi kalmamıştır. Etnik ve mezhepsel temelde muhalefet yürüten bu iki hareket, Batılı değerlerin savunucusu ve taşıyıcısı olarak içerisinde yaşadıkları toplumun kültürüne, inancına, değer yargılarına düşmanlık temelinde bir rol üstlenmişlerdir. Bu iki hareketin de en belirgin ortak vasfı; Batılılaşmaya ve sekülerleşmeye yaptıkları katkıdır.

Etnik temelde muhalefet yürüten ayrılıkçı hareketler egemen otorite tarafından kriminal bir değerlendirmeye konu oldukları ve baskı altında tutuldukları için manevra alanları daha dardır. Oysa, çoğunluğu teşkil eden egemen tarafın ırkçılığa varan eylem ve söylemlerinin tamamı “vatanseverlik” şeklinde algılandığı için yönetim erki tarafından desteklenmekte ve himaye görmektedir. Bundan ötürü maliyeti ve riski az, destekçileri ise fazladır.

Ayrılıkçı Kürt hareketinin “dış güçlerin projesi olduğu” yönünde ortak bir kanaate sahip olan Türk ulusalcılar, kendilerinin de ırkçı eylem ve söylemleriyle diğer farklı alt kimlikleri kışkırtan taraf olarak sözünü ettikleri projenin öteki parçası olduklarını kabul etmezler. Kürt milliyetçiliğinin bölücü ve ayrıştırıcı; Türk milliyetçiliğinin ise birleştirici ve bütünleştirici olduğu şeklindeki yaklaşım gerçekçi olmadığı gibi tutarlı da değildir.

Hiçbir ahlaki ve insani kaygı taşımaksızın Ortadoğu siyasetini “İsrail’in güvenliği prizmasından süzdürerek şekillendiren” azgın bir güç olarak ABD’nin, Türkiye’nin hemen yanı başında PKK’yi eğitip donatması hayra alamet değil.

İslam kardeşliği ve ümmet şuuru bir yana, etnik, dini ve mezhepsel çeşitliliğin olduğu imparatorluk bakiyesi bir coğrafyanın varislerinin salt imparatorluk tecrübesi ve devlet aklı açısından baksalar; yalnız ayrılıkçı hareketlerin değil, vatanseverlik adına yapılsa bile öteki karşıtlığına dayanan asabiyetlerinin tümünün ayrıştırıcı, zararlı ve tehlikeli olduğunu bilmeleri ve tedbir almaları gerekir.

Düşmanlığını alenen sergilemekten imtina etmeyen bir tehdidin farkında olmak ve tedbir almak kolaydır. Ancak, Türklüğe ait bazı sembollerin arkasına gizlenerek vatanseverlik pozlarıyla mütemadiyen Araplara, Ermenilere, Kürtlere karşı provokatif paylaşımlar yapan ırkçılar çok daha sinsi ve tehlikelidir.