Ankara Hacı Bayram Camii’nde, temsili Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, hutbesinde İslam'ın eşcinselliği lanetlediğine değinerek, "Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim." ifadelerini kullandı.
Bunun üzerine İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, cinsel sapkınların avukatlığına soyunarak Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş hakkında, cinsel sapkın LGBT'lilere yönelik nefret söyleminde bulunduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Bu süreç içerisinde Erbaş'a destek olarak çeşitli grup ve çevreler açıklamalarda bulundu. Destek mesajlarından biri de Türkiye Tefsir Akademisyenleri Akademik Platformu'ndan geldi
Türkiye Tefsir Akademisyenleri Akademik Platformu adına, Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Zeki Keskin şu açıklamalarda bulundu:
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Yalnız Değildir!
Cenâb-ı Hak, insanı yeryüzünün halifesi olarak (Bakara 2/30), en güzel biçimde (Tin 95/4) ve en temiz fıtrat üzerine yaratmıştır (Rûm 30/30). İnsanoğlu, kendisinden istenilen yükümlülükleri yapmakla ve temiz olan fıtratını korumakla mükellef kılınmıştır. Bununla birlikte çift kutuplu olarak yaratılan insan (Şems 91/8) her zaman doğru düşünceler, iyi işler ve güzel tasarruflar ortaya koymayabilmektedir. Bu bağlamda, azîz İslam, “zarûriyât-i dîniyye”den biri olarak da “nesli korumayı” hedeflemiştir. Buna paralel olarak “zina, livata” vb. bazı tasarrufları haram kılmıştır. Ne yazık ki, akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim bütün insanların çirkin olarak gördüğü bu davranış biçimlerinin ülkemizde -dikkate bile alınmayacak- kimi çevrelerce meşru bir talep olarak görülmesi insanlığın temiz fıtratına karşı işlenen büyük bir ihanet ve affedilmez bir cinayettir. Nitekim azîz İslam en gür sedasıyla bu tür çirkin düşünceleri ve iffet anlayışından yoksun davranış biçimlerini lanetlemiştir.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ramazan ayında verdiği ilk Cuma hutbesinde gayrı ahlaki ilişkileri tenkidi, malum çevrelerin reaksiyonunu beraberinde getirdi. Erbaş hutbesinde, “Ey insanlar. İslam, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Cinsel sapkınlığı lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayrimeşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.” demişti. Onun bu makul çıkışı, ahlaki değerleri hiçe sayanlarca büyük bir problemmiş gibi özellikle Ramazan ayında tartışmaya açılması Müslümanları rahatsız etmiştir. Özellikle bazı Baro ve çevrelerin bu tür bahanelerle Müslümanların kutsal değerleriyle alay eder gibi “sesi çağlar öncesinden gelen ses” ifadesini kullanması, kabul edilebilir bir şey değildir. Ankara Barosu’nun basın açıklaması, ardından ona destek çıkan diğer baro ve kuruluşlar, muhtemelen Kur’an’ı kastederek halkı Müslüman olan bu ülkenin insanlarının inançlarıyla alay etmektir. Bu adeta “Kur’an’ı kriminalize etme girişimi”dir. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Anayasa'nın 24'üncü maddesine uygun şekilde dini inanç, vicdan ve kanaat hürriyetini herkes gibi kullanmış, ayrıca vatandaşın kafasındaki sorulara hutbesinde yanıt vererek görevini yerine getirmiştir.
Bilinmelidir ki asıl suç, Ankara Barosu’nun ve bazı çevrelerin yaptığı gayrı ahlaki suçları sahiplenmek/teşvik etmektir. Baro, taraflı bir tutumla hukuk ve etik yanlısı olmadığını aksine totaliter bir zihniyeti benimsediğini göstermiştir. Baroların işlediği diğer bir suç da Müslümanlara karşı kullandığı nefret söylemi ve kışkırttığı İslamofobidir. Özellikle Baroların tek tipçi, ötekileştirici, baskıcı tutumu hukuki dayanaktan oldukça uzaktır. Bu olay vesilesiyle bir kez daha sapkınlığı meşrulaştıran aileyi çökerten, etik değerleri hiçe sayan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi de gündeme alınmalıdır. İnsanlığın geleceği ancak meşru evlilik yoluyla mümkündür. Bunun dışındaki yol ve yöntem arayışları çirkin ve hayâsızca yollardır. Dünyanın birçok ülkesinde akademi, siyaset ve medya araçlarını kullanan LGBT lobilerine, büyük çoğunluğu Müslüman olan bu millet asla izin vermeyecektir.
Biz tefsir akademisyenleri olarak anayasal görevini yerine getiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’a yönelik; kamu görevlisine hakaret ve iftira, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, dini değerleri aşağılama, nefret ve ayrımcılık suçlarını işleyen Ankara Barosu’nu şiddetle kınıyor ve Diyanet İşleri Başkanımıza desteklerimizi belirtiyoruz. Bilinmelidir ki ahlaksızlıktan nefret etmek, insani bir erdemdir, onu övmek ise suçtur.