Tebliğ, Cihad ve Gıtalın Mahiyeti
Kuranı nüzul sırasına göre incelediğimizde, gıtal (toplu - silahlı öldürme savaşı, sıcak savaş) izninin hicretten sonra 1.yılda Medine de indirilen 22.Hac Suresi 38’den 41’e kadar olan ayetlerde, gerekçeleri ve hikmetleri açıklanarak verildiğini görüyoruz.
Gıtal emri ise, iznin verilmesinden 1 yıl sonra inen 2.Bakara Suresi 190’dan 196’ye ve 214’ten 218’e olan ayetlerde, gerekçe ve hikmetleri de açıklanarak verilmiştir. Gıtal emrini veren ayetlerin inmesinden 2 sene sonra Hicri 4. yılda inen 4.Nisa Suresi 71’den 86’ya kadar olan ayetlerde ise, gıtal izin ve emri verilmeden önce gıtal arzulayanlardan bir kısmının, gıtal emri verilince nasıl yan çizdikleri açıklanmaktadır.
Rivayetlerden ve yukarıdaki ayetlerden, Mekke’de de kanatlanmadan uçmak isteyen kuş yavruları misali, bireysel ve toplumsal ehliyet kazanmadan, sosyal ve siyasi şartlar oluşmadan gıtal etmek isteyenler olduğunu ve bunların peygamberimizce engellendiğini anlıyoruz. Mekke’de gıtalın emredilmek bir yana, izin bile verilmemesi; Medine’de gıtalla ilgili geçilen bu aşamalar, islamın sosyal ve siyasal alandaki hikmetli ve tedrici hareket tarzının yansımalarıdır aynı zamanda.
Gıtalıda kapsayan, ancak daha geniş bir anlama sahip olup; bir hedefe varmak isteyen kişinin, karşısına çıkan tüm engelleri aşmak için tüm gücünü kullanması anlamına gelen cihad kelimesi, Mekke’de inen surelerde 6 defa geçmektedir. 29.Ankebut Suresi 8 ve 31.Lokman Suresi 15. ayetlerde, kafir ebeveynin müslüman çocuklarını şirke döndürme uğraşısı manasında, olumsuz olarak kullanılmıştır.
29.Ankebut Suresi 6 ve 69. ayetler ile 25. Furkan Suresi 52. ayetlerde ise, kendilerini şirke döndürmek ve tebliği engellemek isteyen müşriklere itaat edilmemesi manasında, yani yukarıdaki ayetlerin tam tersi - olumlu manada kullanılmıştır. Bu ayetler insanlara dinleri konusunda baskı yapan ve zorla dinlerine döndürmeye çalışanların, bu amaçla cihad ve gıtal yapanların iddia edildiğinin aksine Müslümanlar değil gayrimüslimler olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu ayetlerin tümünün risaletin 5 ile 7. yılları arasında indiğini düşünecek olursak, bu yıllarda Müslümanları dinlerinden döndürme konusundaki kafirlerin cihadına karşı, müslümanlara karşı cihad, yani dinlerinde ve islami tebliğde sabır ve sebat için direnme çağrısı olduğunu görürüz. Ancak, risaletin 13. yılında, yani hicrete yakın bir zamanda inen 16.Nahl Suresi 110. ayette, hicret ve cihadın beraber emredildiğini görüyoruz.
Hicrete kadar Müslümanların cihadı, hakkı tebliğ ve şahitlik ile dinleri üzerinde geriye adım atmadan sabır ve sebat etmekten ibaretti. Ne zamanki hicret gerçekleşti, gıtal ayetleri, önce izin, sonra emir olarak inmeye başladı ve en son aşamada 8.Enfal Suresi 39. ayet ile, yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve islamın üstünlüğü tüm yeryüzünde tesis edilinceye kadar gıtal emri geldi.
9.Tevbe Suresi 73 ile 66.Tahrim Suresi 9. ayetlerden anlaşılacağı üzere, cihad emri sadece münafık ve kafirlere karşı verilmiş olup, müslümanın kendi nefsiyle yada diğer müslümanlarla cihad yada gıtal etmesine dair bir izin yada emir yoktur. 49.Hucurat Suresi 9. ayette ise, gayri meşru olduğu halde gıtal eden iki müslüman topluluğun aralarının ıslahı – düzeltilmesi için için gayret edilmesi, bir taraf haksız yere saldırıya devam ediyorsa, bu tarafla savaştan vazgeçene değin gıtal edilmesi emredilmektedir.
Kur’an ve sünnete göre müslümanın kendi nefsiyle cihadı söz konusu değilse de, 91.Şems Suresi 7’den 10’a kadar olan ayetler ve başka ayetlerde, müslümanın nefsindeki (iç dünyasındaki) kalp hastalıklarının temizlenmesi – tezkiyesi için çaba göstermesi emredilmiştir.
Kafirlerle şartlara göre silahsız cihad yada silahlı cihad (gıtal) yapılırken, münafıklarla sadece silahsız cihad yapılacağı ilgili ayetler ve peygamberimizin siyreti ile sabittir.
5.Maide Suresi 35. ayetten anlaşıldığı üzere, cihad her bir müslümanın Allah’ın rızasını kazanmak için mutlaka yapması gereken vazgeçilmez bir ibadettir. Cihad şartların gerektirdiği vasıta ve metotlarla daimi olup, bir müslümanın kulluğunun ve hayatının merkezinde olmalıdır. Kendi şartları çerçevesinde olmak kaydıyla, cihadsız bir müslüman düşünülemez. O nedenledir ki, bazı alimler bazı hadis rivayetlerini de dikkate alarak, 5 olarak formüle edilen islamın temel şartlarına 6. şart olarak cihadı eklemişlerdir.
Cihad ve Gıtal Niçin Yapılır?
Şunu öncelikle belirtmeliyiz. İslamın temel sosyal ve siyasal metodu, müslüman olmayanlar için tebliğ ve şahitlik; müslümanların kendi aralarında ise emri bil maruf ve nehyi anil münker ile hakkı ve sabrı tavsiyedir. Cihad ve hele silahlı cihad - gıtal, temel sosyal ve siyasal metod ve araçlar değil, müslümanların dini ve dünyevi haklarını savunmak için başvurulmak zorunda kalınılan meşru birer araçtırlar.
Konuyu bir misalle anlatacak olursak, doktorlar öncelikle insanların hastalanmaması için gayret sarf eder, buna rağmen hastalanırlarsa onları öncelikle ilaç kullanmadan, gerektiğinde ilaç kullanarak ve en nihayet ameliyatla tedavi etmeye çalışırlar. İşte tebliğ, cihad ve gıtal metotları bu misalle kıyaslanabilir.
Buradaki dini haktan kastımız, dinin tebliği ve yaşanmasında karşılaşılan sorunları aşmak, dünyevi haktan kastımız ise, müslümanların (hatta gerektiğinde müslüman olmayan mazlum ve mağdurların) meşru dünyevi haklarının korunmasıdır. Malum olduğu üzere bu meşru haklar din, can, akıl, nesil ve mal emniyeti olarak 5 ana başlıkta toplanmaktadır. Nitekim 22.Hac Suresi 38’den 41’e kadar olan ayetlerde gıtala niçin izin verildiği izah edilirken bu hususlara değinilmiştir.
Yukarıdaki ayetlerden ve bilhassa 2.Bakara Suresi 256. ayetten anlaşılacağı üzere, islam, gıtal yoluyla dini yaymak yada diğer dinler ve milletler üzerine tahakküm kurmak istemez. Ayette ifade edildiği gibi, zaten normal şartlarda buna ihtiyacı da yoktur. Gıtal ancak meşru tebliğin engellenmesi halinde son çare olarak ve müslim - gayri müslim mazlumların yukarıda saydığımız haklarının savunulması noktasında, devreye girer.
Meşhur bir deyim vardır. Us (nasihat) ile uslanmayanın (akıllanmayanın) hakkıdır tekdir (azar), tekdir (azar) ile uslanmayanın (akıllanmayanın) hakkı kötektir (dayaktır). Yani hata ve yanlış yapanlara öncelikle hikmetli nasihatlar verilecek, eğer hatalarından vaz geçmiyorlarsa bu sefer kınama ve benzeri metodlarla uyarılacaklar, bu da fayda vermiyorsa ve elzem hale gemleşse güç kullanılarak o kişiler bu hata ve yanlıştan alıkonulacaklardır.
İslamın tebliğ – silahsız cihad – silahlı cihad (gıtal) merhaleciliği sosyal ve siyasal metod olarak bu deyimde ifade edilen tutuma benzetilebilir. Öncelik nasihat (tebliğ), zaruri durumlarda uyarı ve kınama (silahsız cihad) ve elzem olduğu durumlarda meşru güç kullanımı (silahlı cihad – gıtal).
Pratikte gayri müslimlerin, müslümanların bu meşru haklarının ihlali tehlikesi her zaman olduğundan, bir islam devleti için cihadın soğuk savaş diyebileceğimiz boyutu kesintisiz ve sürekli iken, gıtal boyutu ise kaçınılmaz olduğunda devreye girer. 8.Enfal Suresi 60 ve 61. ayetler bu hususu net olarak ortaya koymaktadır.
42.Şura Suresi 39’dan 43’e kadar olan ayetlerde, Mekkeli müşrikler arasında azınlık olarak yaşamakta olan müslümanlara, haksız bir saldırıya uğramaları söz konusu olduğunda; aralarında yardımlaşarak misliyle mukabele hakkı tanınmış ise de, gerekmedikçe ve mümkün mertebe karşılık verilmemesi tavsiye edilmiştir.
Misliyle mukabele veya afvetme, saldırıya uğrayan müslümanın içinde bulunduğu cemaatin Kur’ani ilkeler ve siyret ışığında yapacakları istişareler neticesi vermesi gereken bir karar olup, mutlaka afvetme hayırlıdır denemez. Bazen mukabele, bazen ise afvetme daha hikmetli ve gerekli olabilir.
İslam seleme kökünden türemiş bir terim olup, kurtuluş ve teslimiyet gibi anlamları içerir ve türkçedeki barış kelimesiyle de alakalıdır. İslam barış temelli bir dindir, lakin rakipleri her ne kadar aksini iddia etseler de, asla barışçı değillerdir. Şunu söyleyebiliriz. Eğer islamın rakiplerine tanıdığı hakları ve bu haklara olan sadakatini rakipleri de gösterseler, bu durumda cihad ve gıtala lüzum kalmaz. Lakin, şirk ve küfrün tabiatı gereği ve tarihin şahitliği, bunun kesinlikle böyle olmadığını ortaya koyuyor.
Burada, islam derken, peygamberlerin ve salih insanların bireysel, toplumsal ve siyasal temsiliyetini kastediyoruz. Yoksa tarih boyunca islam adına ortaya çıkan bireyler, toplumlar ve siyasi yapılar (Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar vs.) mutlak manada islamı temsil etmezler. Yani bunların ortaya koydukları pratikte doğrularla yanlışlar iç içedir. İslamı teoride Kuran, pratikte peygamberimizin uygulamaları tam anlamıyla temsil eder. Bizim değerlendirmelerimizde bunlar üzerindendir.
İslamın tebliğ, cihad ve gıtalla ilgili pozisyonunu anlamak için dikkate alınması gereken temel ilkeler kanaatimce şöyle sıralanabilir. Özetle İslam;
1- Tevhid ve ahiret dini olup, bu dünya hayatını mükafat değil, çalışma yeri olarak görmektedir. Değerlendirme de bu nokta mutlaka dikkate alınmalıdır.
2- Allahın insanlara tanıdığı iman-küfür tercih hakkına müdahaleyi meşru görmez.
3- İnsanların iman yada küfür tercihlerine müdahale etmezse de, velevki sadece gayrimüslimler zarar görecek bile olsalar, yeryüzünde fesadın ve zulmün oluşmasına razı olmaz ve bunu önlemeyi öncelikli hedeflerden olarak görür.
4- İnsanlara islamın açık olarak tebliğ ve islamı tercih etmek isteyenlerin önüne engel olunmasını kesinlikle kabul etmez.
5- İslamı tercih edenlerin islama göre yaşamalarının önündeki hiçbir engeli meşru görmez.
6- Cihad ve gıtalın gerektiği durumlarda, gerçekçi hareket edilmesini, hayali davranılmamasını, bireysel, toplumsal ve siyasi şartların dikkate alınmasını ister.
7- Cihad ve gıtal hususunda ilkelerine sadıktır, sözü başka özü ve uygulaması başka olmaz.
8- Cihad ve gıtalı yıkma ve yok etme değil, bir doktorun ameliyat yapması gibi düşünür. Tedavi için ne kadar gerekiyorsa o kadar keser.
9- Kendi ilke ve sınırlarıyla çelişmeyen mevcut savaş örfünü (hukukunu), rakiplerinin dikkate aldığı ve samimi oldukları nisbette dikkate alır. Dikkate almadığı savaş örfünü, gerekçeleriyle beraber deklare eder.
10- Tebliğ, cihad ve gıtalın hiç birinde ısrar etmeyip, şartlara göre uygun olanlarını ve şartlar değiştiğinde yeni oluşan şartların gerektirdiği uygulamaya dönmeyi tavsiye eder.
11- Tebliğ, cihad ve gıtalın uygulanmasına, meşru islam devleti olmayan yerlerde kendi içlerinde velayet ilişkisi oluşturmuş islami cemaatlerin; meşru islam devleti bulunan yerlerde ise devletin meşru yöneticilerinin şura ve istişaresi neticesi alacakları kararlarla geçilebilir.
12- Cihad her daim zorunlu ve devamlı, cihadın gıtal boyutu ise ancak uygun şartlar oluştuğunda zorunlu olup, şartlar gıtalı gereksiz kılıncaya kadar devam etmelidir. Şartlar değiştiğinde cihada ve tebliğe dönüş olmalıdır. Şartlar çerçevesinde öncelik her zaman tebliğ ve silahsız cihada tanınır.
13- Tebliğ zamanı tebliğ, cihad zamanı cihad, gıtal zamanı gıtal farzdır. Gıtal gerektiğinde ben tebliğ ve cihad yapıyorum gıtala gerek yok demek ciddi bir suç olduğu gibi; gıtal şartları oluşmamışken tebliğ ve cihadı bırakıp gıtala yönelmekte ciddi suçtur.
14- Meşru bir islam devletinin hakim olduğu yerlerde gıtal ancak, meşru yöneticilerin meşru kararı ile meşru olur. Meşru islam devletinin olduğu yerlerde yaşayan müslümanların fert yada gruplar olarak gıtal kararı alması söz konusu olamaz. Hudeybiye anlaşması sonrası Ebu Cendel’in konumu, meşru islam devleti tebası olmayan ve devletin sınırlarında yaşamayan bağımsız cemaat konumudur. Nitekim Ebu Cendel ve cemaati, müşriklerin peygamberimizden ricası neticesi Medine islam devletine tabi olunca silahlı mücadeleye son vermişlerdir.
15- Bir islam devletinde yaşayan müslümanların çoğunluğunun, yönetecilerin meşruiyetini kaybettikleri kanaatine varmaları ve başka çare kalmaması halinde, gayri meşru yönetimin alaşağı edilip meşru yöneticilerin işbaşına getirilmesi için, halkın ortak kanaatinin yansıyacağı şura neticesi gıtal kararı alınabilir.
16- Bir islam devletinin gayrimüslimlerce işgali ile devletin yıkılması halinde, o memleket halkının bu işgali ortadan kaldırmak için cihad yada gıtal yapmak amacıyla bir araya gelmesi ve şura ile bu kararları verip ortak hareket etmeye çalışmaları üzerlerine farzdır.
17- Tebliğ, cihad ve gıtal şartlarla alakalı olup, dünyanın farklı coğrafyalarındaki islami cemaat ve devletler şartların gerektirmesi neticesi farklı konumlarda olabilirler. Farklı konumlardaki cemaat ve devletlerin, diğer cemaat ve devletlere yaptıkları tebliğ, cihad ve gıtal için yapacakları her türlü maddi ve manevi destekte cihattır.
Buraya kadar yazdıklarım Kur’an ve siyret ışığında vardığım kanaatler olup, elbette yoruma ve eleştiriye açıktır. Yazdıklarımda hatalar ve eksikler olacağı gibi, cihad ve gıtalla ilgili olarak dikkate alınacak başka ilke ve hikmetlerde vardır mutlaka.
Cihad ve gıtal konusunda karar verme aşamasında bir yada iki ilke ve hikmetten hareketle sonuçlara ulaşırsak, bu sonuçlar mutlaka hatalı olacak ve telafisi mümkün olmayan çok ciddi zararlara sebebiyet verecektir. Tebliğ ve silahsız cihat konusunda yapılacak hata ve yanlışların telafisi genelde mümkün olmakla beraber, silahlı cihad olan gıtal hakkında yapılacak hata ve yanlışların ortaya çıkaracağı olumsuz neticelerinin telafisi asla mümkün değildir.
Bu nedenle gıtala karar verme konusunda aşırı hassas davranmak, çok geniş kesimlerle istişare yapmak ve bu gıtal şartlarından etkilenecek müslüman halkın onayını almak ve desteğini sağlamak elzemdir.