Özgür-Der Tatvan Şubesi’nde 18 Mart Pazar akşamı, Bahadır Kurbanoğlu’nun katıldığı ve sunumunu yaptığı “Suriye İntifadası” konulu bir seminer gerçekleştirildi.
Bahadır Kurbanoğlu konuşmasında Suriye’ye birilerinin beklediği anlamda bir müdahalenin söz konusu olmadığını ama Esad’a destek veren ve onu günden güne güçlendiren emperyalist güçlerin olduğunu belirtti. Mazlum Suriye halkının ve direnişinin temsilcisi örgütlü güçlerin silaha ve her türlü yardıma muhtaç olduklarının söyledi.
Kurbanoğlu konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“ABD-Nato gelecek deniyor, Oysa Rusların 30 yıldır üssü var. Silah, mühimmat ve her türlü desteği vermekteler. Esad’ı iyiden iyiye, gün geçtikçe güçlendirdiler.
Zuheyr el-Kaysi İsrailliler tarafından birkaç gün önce şehit edilmişti değil mi? Hepimizin canı yandı. Tüm İslami haber siteleri bunu haberleştirdi ve İsrail lanetlendi. Peki kimdi el-Kaysi? O, şehadetinden birkaç gün önce Suriye halkıyla dayanışma eylemlerini düzenleyenler arasındaydı.
Özgür Suriye Ordusu-İsrail ilişkisi de bir bühtandan ibarettir. Bunu ispata çalışanlar, direnişçilerin hakkına tecavüz etmekten başka bir iş görmemektedirler. O halde İsrailli yetkililer neden “Esad’ın güvenliği İsrail’in güvenliğidir”; “Esad giderse İsrail biter” açıklamaları yapmaktadırlar. Neden en güvenli sınırlarının Golan tepeleri olduğunu deklare edip durmaktadırlar? Neden Hizbullah’ı kastederek “Görünmeyen düşman görünenden her zaman daha tehlikelidir” politikasını sürdürmekte ve Suriye’ye İnsansız Keşif Uçakları satmaktadırlar?
Özgür Suriye Ordusu silah ve mühimmat konusunda ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Suriye İhvanı’ndan 3 gün önce basına yansıyan açıklamalarda, “artık toplantı yapmayı ve söz vermeyi bırakalım, Hür Ordunun silaha ihtiyacı var” demektedir.
Suriye’de yaşanan zulümleri ne İsrail Filistinlilere ne de ABD Afganlı Müslümanlara yap(a)mamaktadır. Suriye konusunun gelecekte olabilecek ‘muhayyel zulümler’ ve ‘Batılı hesaplar’ üzerinden konuşulması çok acıdır ve İslami-insani değildir. Esad diktasının halihazırdaki zulümlerini “amalı” cümlelerle meşrulaştıran yaklaşım biçimleri gayrı meşrudur.
Ucuz ve zalimane yaklaşımları besleyen sözde anti-emperyalist polemiklerden uzak durmalı, bunları ciddi manada sorgulamalı ve yıllarca kendilerini emperyalist güçlere yaslamış olan yerli işbirlikçilerin somut katliamlarını lanetlemeliyiz.
Oligarşik Esad diktatörlüğünün başına neler geleceği ya da Kudüs’ün nasıl kurtarılacağının değil; Kudüs beldesinin ifade ettiği ve Rabbimizin tüm insanlığa bahşettiği evrensel değerlerin korunması ve yaşatılması mücadelesini verilmeliyiz.
Filistin ve Kudüs meselesiyle Suriye konusunu birleştirenler İran menşeili propagandaların etkisindedirler. Konumuz Filistin-Kudüs-Suriye üçgeni ise eğer, soralım bakalım Hamas bu konuda ne düşünüyor? İsmail Heniye’nin Ezher’de yaptığı konuşmaya ve burada atılan sloganlara bir bakalım. İran medyasında Hamas ve Heniye’ye dönük tehdit içeren yazılara bakmak gerek! Ne oldu da “direniş hattı” bu süreçte yön değiştirme istidadı gösterdi. Biz miyiz Hamas’a Suriye halkının ve direnişin yanında olduklarına dair bu açıklamaları yaptıran ve bizler miyiz İran medyasından Hamas’ı eleştiren yazılar karalayan? Yoksa direnişin ve zulmün somut, açık yüzü mü!
İftira, karalama ve taassubi yaklaşımlar konusundaki propagandaları tartışmayı bir kenara bırakıp, Suriye halkına nasıl destek olabileceğimizi konuşmalıyız. Gün o gündür. Artık Suriye halkının daha fazla vakit kaybetmeye gücü yoktur. Gün, Suriye halkına yardım günüdür. Yardım faaliyetleriyle onlara ulaşma günüdür. Üzerimizdeki ölü toprağından silkinme zamanıdır.