Tatvan Özgür-Derden Kardeşlik Eylemi

Özgür-Der Tatvan Şubesi “Barış ve Kardeşlik İçin Silahlar Sussun!” başlıklı bir basın açıklaması yaptı.

Basın açıklamasında "Bıjî Bıratî Bımre Nîjadperestî / Barış İstiyoruz Hemen Şimdi", "Xwîna Xortan Heyfe Nerjînın / Yaşasın Kardeşlik Kahrolsun Irkçılık", "İnegöl ve Dörtyol'daki Irkçı Saldırıları Protesto Ediyoruz", "Çekan Rawestînın / Silahlar Sussun", "Em Wekhevî, Azadî, Aşıtî U Bıratî Dıxwazın / Eşitlik, Özgürlük, Barış ve Kardeşlik İstiyoruz" vb. pankart ve dövizler açıldı.

Basın açıklamasını Özgür-Der Tatvan Şube Başkanı Ersin Sönmezler okudu. Ardından 24-25 Temmuz'da Diyarbakır'da yapılan Kürt Forumu Sonuç Bildirgesi Tatvan Özgür-Der Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Şefik Akdeniz tarafından okundu.

Basın açıklamasının tam metni:

Bismillahirrahmanirrahim

Barış,  kardeşlik, merhamet  duygularının  yaşandığı, mübarek Ramazan ayına gireceğimiz bu günlerde, bölgemizde çatışmaların yoğunlaştığını, hemem  hemen her hafta onlarca asker ile onlarca gerillanın ölüm haberlerini duyuyoruz. Müslümanlar olarak  İslami  ve insani sorumluluklarımızdan dolayı, akan bu kanların durması, kirli savaşın sonlandırılması ve acil bir barış ortamı sağlanması için  burada toplanıp barış ve kardeşlik çağrısında bulunuyoruz

Allah-u Teala  Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır  "Sizden hayra  çağıran,  iyiliği(marufu) emreden ve kötülükten ( münkerden ) sakındıran bir topluluk  bulunsun, kurtuluşa erenler işte bunlardır."(Ali-imran-104)    Bu ayeti kerimeden yola çıkarak, ülkemizin yeniden yangın yerine dönmemesi için, annelerimizin yüreklerinin yanmaması için herkesin bu ateşe bir nebze de olsa su   dökmesini  ve tavır almasını istiyoruz     

Bizler  şu sloganla yola çıkıyoruz "Xwîna Xortan Heyfe Nerijînin'(Gençlerin kanı yazıktır dökmeyin).Tatvan Özgür-Der olarak,"AKAN KANA DUR, diyerek; Sivil Toplum Kuruluşlarını, kanaat önderlerini ,imamları şeyhleri,vicdan sahibi kimseleri ve bütün siyasi partileri, silahların susması için desteğe ve inisiyatif almaya  çağırıyoruz. Eğer suskun kalırsak, hepimizin sesi bomba ve tüfek sesleri arasında kısılıp kaybolacak.   

Bizler çağrımızı ısrarla yeniliyoruz ve diyoruz ki; Artık çatışma istemiyoruz, Artık şiddet istemiyoruz, Artık gençlerin cenaze törenlerini görmek istemiyoruz. Artık Kürt ve Türk anneleri ağlamasın diyoruz.  İslamiyet ten  önce cahiliye döneminde haram aylar  vardı; Bu aylarda savaş ve çatışma olmazdı; huzur ,barış ve güvenlik sağlanırdı,bu huzur ve barış ortamını sabote etmek isteyen fesatlara karşı herkes topluca tavır alır, karşı çıkar ve sert bir şekilde eleştirirlerdi.  Silahlı çatışma yapan şahıslar Araplar tarafından  Facir  diye nitelenirdi "Doğru yoldan çıkanlar ve günahkâr kimseler " sayılırlardı. Biz de diyoruz ki, ey çağdaş facirler! cahiliye devrindeki insanlar dört ay boyunca savaşmazlardı, siz de  hiç olmazsa bu barış ve merhamet ayı olan Mübarek Ramazanda savaşmayın, Müslüman Türk ve Kürt annelerin, babaların, kardeşlerin iftar ve sahur sofralarını zehir etmeyin. Müslüman çocuklarının kanlarını, çürümüş ve kokuşmuş menfaatlerinize kurban ettirmeyin.     

Biz Müslümanlar olarak öldürülen her bir asker, polis ve gerilla için büyük bir üzüntü duyduğumuzu ve acı çektiğimizi buradan ilan ediyoruz. Çünkü bu kirli savaşta en çok acıyı mazlum, fakir ve yoksul aileler çekiyor, Yirmili yaşlarında gençler operasyonlara gönderilerek öldürülüyorlar, bunların bir kısmı da şüpheli bir şekilde can veriyorlar, maalesef öldürülen gençlerin aileleri hükümetten ve komutanlardan bunun hesabını sormuyorlar. Kimse bu savaşı niçin durdurmuyorsunuz diye haykırmıyor? Kimse şöyle sormuyor? Neden, vekillerin, komutanların ve zalimlerin çocukları öldürülmezken hep mazlumların çocukları katlediliyor?    Biz inanıyoruz ki, insanların kanı, gençlerin kanı tüm  topraklardan   daha  üstündür. Her iki taraftan da çocukları öldürülenler, vatan sağ olsun diyeceklerine, evlatlarımız sağ olsun deseydiler bu sorun çoktan çözülmüştü Çünkü Allah-u Teâlâ  tüm dünyayı, toprağı suyu, havayı, ormanları, yeryüzünü ve gökyüzünü insanın faydası için yaratmıştır  

Allah-u Teala  Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:"Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış olur."(Maide-32)      

Ülkede yaşanan bu kirli  savaş için, dökülen bunca kan için neden inisiyatif almıyoruz? Neden seslerimiz yükselmiyor? Niçin dilsiz şeytanlar konumuna düşüyoruz?  Burnumuzun dibindeki ateşi görmemiz  gerek miyor mu?  Yoksa bizleri ilgilendirmiyor mu? Mavi Marmara gemisindeki eylemlerin benzerlerini, bu kirli savaşa karşı da gösteremez miyiz?  On binlerce insanımız öldürülmedi mi? Binlerce köy boşaltılmadı mı? Yüzlerce faili meçhul cinayet işlenmedi mi? Anadilimiz yıllarca yasaklanmadı mı? Kimliğimiz yıllarca inkar edilmedi mi? Yapılan zulümleri günlerce anlatırsak bitmez, Şêx Said ve Said-i Nursi'nin çektikleri acıları unutabilir miyiz? Yaşanan bu olaylar, Filistin de yaşananlardan çok mu farklı?    Peygamberimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Müslüman Müslüman'ın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz, ona yalan atmaz ve onu küçük görmez. Müslüman'ın, Müslüman'a kanı, malı ve namusu haramdır." (Müslim). Peygamberimiz (s.a.v) başka bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Sizden biri kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için istemedikçe gerçek anlamda iman etmemiştir." (Buhari-Müslim)    

Eğer sadece bu iki hadisi şerif iyice anlaşılıp yaşansaydı tüm  bu sorunlar çözülecekti. Eğer, Türkler kendilerine, hak, hukuk, adalet, özgürlük, bağımsızlık, zenginlik, huzur ve rahatlık istiyorlarsa, Kürt kardeşleri için de istemelidirler. Böylece huzur ve barış ortamı sağlanır, ümmetçilik ve gerçek İslam kardeşliği de anlaşılır hale gelir.  Aslında   yaşanan tüm sorunların  kaynağı. Kürtlere karşı gösterilen inkârcı, ırkçı, insafsız ve her türlü kötü yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. Kürt sorunu, yalnız bugünün sorunu değil, yüzyıllardan beridir, süregelen bir sorundur. Yıllardır Kürt sorununa gerçekçi teşhisler, tespitler ve çözümler yapılmadı. Sorun; terör sorunu, ekonomik sorun, yabancı devletler ve uluslar arası güçlerin doğurduğu sorunlar olarak gösterildi. Hâlbuki sorunun en önemli sebebi, adaletsizlik, hukuksuzluk ve inkârcılıktır. Kemalizm'le hesaplaşılmadan   başörtüsü yasağından, etnik sorunlara kadar adalet temelinde çözümlere varılamaz   

Hükümet şunu iyice anlamalıdır, Kürt meselesi PKK İle başlamadı ve PKK ile de  bitmeyecektir. Kürt meselesi yüzyıllardan beridir devam etmekte olan bir meseledir. Bu mesele bir halkın gasp edilen hakları, inkar edilen kimlikleri ve bir halkın özgürlük  talebidir. Bu meselede hükümet ve yöneticileri dürüst, samimi ve cesur olmalıdırlar. Hükümet, açılım politikalarının ilk safhasında olumlu adımlar atmasına rağmen, daha sonra oy kaybetme korkusu veya   karanlık güçlerin  etkisiyle bu olumlu adımlarını durdurdu. Hükümet  bu hakların iadesini çatışmalarla orantılı olarak askıya almamalı, diyalog yolunu kapatmamalı, operasyonları  durdurmalıdır, aksi takdirde dökülen her damla kandan   sorumludur. Hükümet Kürt Sorununu Silahla Değil Vicdanla Çözebilir, hakların verilmesi hususunu bir lutuf ve ikram olarak görmemelidir. Hükümet paketlerden ve açılımlardan bahsediyor, buna rağmen halen İngilizlerin, Fransızların, Almanların dilleri okullarda ve üniversitelerde serbest iken, Müslüman Kürtlerin ana dilleri yasaklanıyor, halen okullarımızda ana dilimizle eğitim göremiyoruz, halen camilerde Kürtçe  vaaz ve hutbe dinleyemiyoruz. Bizi öyle bir hale getirdiler ki kendi ana dilimizle, bir gazete, bir dergi ve bir kitap okuyamıyoruz. Halen köylerimizin ve şehirlerimizin eski isimlerini kullanmak yasak, halen çocuklarımızın isimlerini W,X,Q,Ê gibi harflerle Kürtçe olarak yazamıyoruz. Aslında bu harflerin(W,X,Q) yasaklanması Kur'an-ı Kerim harflerinin yasaklanmasıdır.

PKK yöneticileri de silahlı saldırılarını durdurmalıdır. PKK bu saldırılarıyla binlerce vatandaşın en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden aldı, döşedikleri mayınlarla bir  çok masumun canının yanmasına sebep oldu, kısaca yıllardır silahlı yöntemin olumlu sonuçlar vermediğini, halklar arasında kin ve düşmanlığı artırdığını gördük. Bu çatışmalar sonucu karanlık güçler güç kazandı,  Bu çatışmaların  sonuçlarının etnik milliyetçiliği ve ırkçı refleksleri  güçlendirdiğini, Dörtyol, İnegöl ve diğer batı  illerinde gördük. Allah korusun bu ortamlarda çok büyük acılar yaşanır, daha sonraları telafi edilemeyecek yaralar oluşur, Türkler ve  Kürtler hep beraber büyük zararlar görür,  bu ırkçı refleksler sonucu Türk halkının ve Kürt halkının içinde, dökülen kanlar üzerinde ırkçı ve kirli politika üretenler  ile savaş ve kaostan beslenen vampirler güçlenir, Bunun sonucunda  halkların lehine olacak adımlar sabote edilerek maddi ve manevi kayıplar devam eder. Kan ne kadar dökülürse dökülsün sonuç yine barış olacaktır ve sonuç yine  de kardeşlik olacaktır. Bundan dolayı sivil derneklerin ve barışseverlerin yükseltmiş oldukları, huzur ve barış çağrısına  çatışan iki tarafın da kulaklarını tıkamamaları gerekir. Çağrımız özellikle bütün sorunların müsebbibi olan laik, ulusalcı, Kemalist devletedir. Devletin şunu kabul etmesi lazım; Kürt sorunu silahla, sınıra özel güçler göndermekle, modern ordularla çözülemez, çözüm ancak; üniformasız, panzersiz ve yalansız bir siyaset ile mümkündür. Diyalog ve siyaset yolunun açılarak, bu sürecin devam etmesi gerekir. Irkçı ve faşist politikaların sebep olduğu ölümler, işkenceler, köylerin yakılarak boşaltılması, ekonomik, maddi ve manevi tüm zararların devlet tarafından karşılanması gerekir. Devlet Kürtlere verdiği zararlardan dolayı özür dilemelidir Geri kalmışlık ve yoksulluğa karşı acilen ekonomik tedbirler  almalıdır. Kürtlerin kendi kimlikleriyle, bağımsız ve özgür olarak siyaset yapabilmelerinin önü açılmalıdır. Kürt dili  ile beraber Arapçanın da önündeki engeller kaldırılarak, bu diller hayatın tüm alanlarında özgürleşmelidir   Devletin şunu kabul etmesi gerekir ki, bu topraklar üzerinde yaşayan herkes, bu toprakların sahibidir, hiçbir kimse bize "ya sevin veya defolun" diyemez.  İnsani çözüm; Irkçı, ayrımcı, eşit olmayan, adil olmayan politikaların terk edilmesidir. Laik ve Kemalist devlet bugüne kadar, yanlış politikalarıyla, ne Kürtlere, ne de Türklere huzur ve mutluluk vermedi.  Bu sorunun çözümünde en önemli sorumluluklar Türk halkına düşüyor, Türk halkı empati  yapabilmelidir. Bu sorunu iyice araştırarak resmi söylemlerin dışına çıkıp itiraz edebilmelidir. Özellikle son günlerde CHP ve MHP'nin provokatif açıklamalarına dikkat etmelidir Müslüman  Kürtler ve Türkler, hep beraber barış ve kardeşliğin sesini yükseltmelidirler. Zalim, ırkçı  ve milliyetçi  düşüncelere  karşı, darbecilere karşı, Ergenekon gibi çetelere karşı tavır alarak güçlerini   birleştirmelidirler. Düşmanlarımız İslami ilkeleri kabullenmeyenler ve Müslüman kanları üzerine politika üretenlerdir. Düşmanlarımız; Müslüman çocuklarını kandırarak, onları birbirleriyle çatıştırarak öldürten ve onları şehit ilan edenlerdir.

Çağrımız özellikle Laik, ulusalcı, Kemalist düşüncenin etkisinde kalan bir kısım dindar insanlaradır. Kürt sorunu bizleri çokta ilgilendirmez diyorlar, zaten İslami yönetim hâkim olursa Kürt sorunu da çözülecektir diyerek, bu sorunun şu an gündeme getirilmemesini,  , sorunun kendiliğinden çözüleceğini söylüyorlar. Şüphesiz İslam tüm dertlerin dermanıdır, tüm sorunların çözümüdür. Fakat İslami yönetim oluşturulana kadar, bizlerin aktüel sorumlulukları vardır. Elimizden gelen çok şey bulunmaktadır, bizlerin bu ateşin üzerine su dökmesi gerekir. Şu ilkeyi benimsememiz gerekir; Ezilen kim olursa olsun,ezilenin yanında olmalıyız,ezen ve zulmeden kim olursa olsun karşısında olmalıyız.    Şunun iyice bilinmesi gerekir eğer Allah-u Teala izin verirse, Müslümanlar olarak  bunca akan kanların hesabını bir gün zalimlerden, savaş baronlarından soracağız. Eğer bizlerden kurtulurlarsa,Allahın yakıcı azabından ve hesabından kutulamayacaklardır .Allah-u Teala Nisa suresi 93.ayetinde şöyle buyurmaktadır "Her kim bir Mümini kasten öldürürse,cezası içinde ebedi kalacağı cehennemdir.Allah ona   gazabetmiş, lanetlemiş ve büyük bir azab hazırlamıştır."

Şüphesiz tüm sorunların çözümü, gerçek ve ebedi çözüm, İslami ilkelerin anlaşılması, yaşanması ve kabullenilmesiyle olur.  Özgür-Der olarak; her tür ırkçılığı, milliyetçiliği ve zulmü kökünden reddeder ve haram görürüz. Huzur ve sükûnetin reçetesinin barış ve kardeşlik olduğunu, barış ve kardeşliğin reçetesinin de Kur'an-ı Kerim'in rehberliğinin kabulü ve tasdiki olduğunu ilan ederiz.    Basın açıklamamızı şu Ayet-i kerimenin meali ile bitiriyorum;"Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve gerçekten ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir."       

ÇARESERÎ; DADMENDÎ, AZADÎ U  WEKHEVİYE, BIJİ BIRATÎ, BIMRE NÎJADPERESTÎ

Ersin SÖNMEZLER

Özgür-Der Tatvan Şube Başkanı

 

KÜRT SORUNU FORUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

Değerli Basın mensupları, çok değerli katılımcılar hepinizi hoş geldiniz. Hepinizi Allah'ın selamı ile selamlıyorum. Özgür-Der Diyarbakır şubesi  24-25 Temmuz 2010 tarihinde Diyarbakır da geniş katılımlı bir Kürt formu düzenlemiştir. Bu foruma Irak, Suriye ve Türkiye'nin değişik bölgelerinden 28 araştırmacı, yazar konuşmacı olarak katılmıştır. Bu forumda yapılan tespitler ve öneriler şunlardır.  

1- Kürt Sorunu, Kemalist kadrolar tarafından tepeden inmeci, jakoben bir anlayışla dayatılan, inkâr ve uluslaştırma politikalarının bir sonucudur

2- Milliyetçi-Militarist bir paradigma üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bu yana, homojen laik bir ulus toplum hedefiyle, farklı gördüğü ve dönüştüremediği tüm unsurlara yönelik asimilasyon ve imha amaçlı şiddet politikalarına başvurmuştur.

3- Devletin Kürt sorununa güvenlik merkezli yaklaşması, sorunu; sosyo-ekonomik geri kalmışlık, bölücülük, eğitim eksikliği gibi dar bir perspektifle değerlendirmesi, sorunun en temelde bir kimlik sorunu olduğu gerçeğinin üstünü örtmek için başvurulan söylemlerdir.

4- Kürt sorunu bağlamında yürütülen inkâr ve imha amaçlı tüm faaliyetlerin, akıtılan kanların, yaşanan göçlerin, faili meçhullerin ve dayatılan her türlü acının birincil sorumlusu devlettir.

5- PKK, Kürt sorununun bir parçası olmakla birlikte, esasında Kürt sorununun doğurduğu bir sonuçtur. PKK, şiddetin çözümü noktasında muhataptır; Kürt sorununun çözümü noktasında ise muhatap bütün kesimleriyle Kürt halkıdır.

6- Hükümetin çözüm çabası olarak deklare ettiği "açılım" süreci olumluluklar arz etmesiyle birlikte; AK Parti zihniyetinin resmi ideolojiyi aşamaması ve sistemi sorgulayamaması gibi handikaplar nedeniyle oldukça cılız ve zaaflı kalmıştır. Yükselen milliyetçi söylem karşısında oy kaybetme, tabanını yitirme gibi endişelerle, güvenlik merkezli söyleme geri dönülmüştür.

7- Son dönemde yoğunlaşan çatışmalar ve derinleşen şiddet sarmalı, sorunu salt güvenlik zafiyeti olarak gören ve akan kandan nemalanan milliyetçi-militarist odakların söylemini güçlendirmektedir. Çatışmaların tırmandırılması, sorunun çözümüne yönelik geliştirilen sivil çabaları ve özgürlükçü yaklaşımları boğmaktadır.

8- Birinci Dünya Savaşı sırasında tüm Ortadoğu emperyalist güçler tarafından işgal edilmiş, savaş sonrasında bu bölge sömürgeci devletler eliyle yeniden dizayn edilmiştir. Emperyalist güçler çekildiklerinde, geriye işbirlikçi iktidarlar ve ulus devletler bırakmışlardı. Bölgedeki Kürt sorunu, sınırları sömürgeci güçler tarafından tayin edilen İran, Türkiye, Suriye ve Irak devletlerinin, Kürt halkını yok saymaları ve inkâr etmeleri üzerine şekillendirdikleri politikaların bir sonucudur.

 

ÖNERİLER

Bizler Müslümanlar olarak Kürt sorununa yol açan zihinlerin, adaletsizliklerin öncelikle İslami kimlik İslami hukuk ve ümmet bilincinin reddedilmesinin, tehdit ve düşman ilan edilip dışlanması sonucunda Türk ulus kimliğinin ve laik sistemin dayatılması olduğuna ve mevcut laik Kemalist sistemle topyekûn hesaplaşmadan hiçbir sorunun kalıcı manada çözülebilmesinin mümkün olmadığına inanıyoruz.

Bununla birlikte mevcut sistem içinde dahi görece daha özgürlükçü bir vasatın tesis edilebilmesi ve Kürt halkına yönelik zulmü azaltmak üzere aşağıdaki önerilerde bulunuyoruz.

1.   TSK, yürüttüğü operasyonları durdurmalıdır. PKK, eylemsizlik kararı almalıdır. Bununla birlikte PKK'nin silahı bırakması için gerekli şartlar sağlanmalı, ayrım gözetilmeden tüm siyasi tutuklular serbest bırakılmalıdır.

2. Cumhuriyet dönemi boyunca Kürtlere yapılan tüm zulüm ve haksızlıklar için resmi düzeyde özür dilenmelidir.

3.  Şüphesiz ki tüm diller, Allah'ın ayetlerindendirler. Bu nedenle Kürtçe üzerinde devam etmekte olan resmi, gayrı resmi tüm yasaklar, sınırlandırmalar kaldırılmalıdır. Anadilde eğitim başta olmak üzere Kürtçe, her alanda koşulsuz biçimde serbest bırakılmalıdır.

4. İlköğretim öğrencilerine okutulan "Andımız" kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan "Ne Mutlu Türküm Diyene" gibi yazılar silinmelidir.

5. Başta vatandaşlık tanımı olmak üzere, anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türklük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir.

6. İsimleri değiştirilen yerleşim yerlerinin eski adları tümden iade edilmelidir.

7. Bölgede çok yönlü sorunlara yol açan koruculuk sistemi derhal lağvedilmelidir.

8. Binlerce kayıp ve faili meçhulün akıbeti açıklanmalı, soruşturmalar ciddiyetle yürütülmeli ve sorumlular bulunup cezalandırılmalıdır. Köy yakma v.b olayların hesabı sorulmalıdır. Ergenekon yapılanmasının bölgede yaptığı hukuksuzluklar derinlemesine soruşturulmalıdır.

9. Yapılan operasyonlarda, seçilmiş Kürt siyasetçilerinin soyut suçlamalarla tutuklanmaları, halkın siyasi tercihine ipotek koymak anlamına gelmektedir. Kürt siyasetçilerin maruz kaldığı bu hukuksuzluğa son verilmeli ve tutuklular bir an önce serbest bırakılmalıdır

10. Tüm siyasi mahkumların cezaevi şartları iyileştirilmeli, bu bağlamda Öcalan'ın cezaevi şartları da düzeltilmeli ve normal bir cezaevine nakli sağlanmalıdır. PKK da, Öcalan'ın yaşam koşullarını şiddete başvurmak için bahane kılmaktan vazgeçmelidir.

11.  AK Parti Hükümeti BDP'yi görmezden gelen tavrından vazgeçmeli, BDP ile diyaloga geçmelidir. BDP ise çözüme yönelik çaba sarf eden sivil siyasetin elini güçlendirici adımlar atmalıdır.

12. Bir bütünlük arz etmesi nedeniyle; Irak, İran, Suriye ve Türkiye'deki tüm Kürtlerin sorunlarının çözümü için çaba gösterilmelidir.

13. Başta Şeyh Said olmak üzere Kürdistan'da kıyam hareketlerine katılan önderlerin ve Saidi Nursi'nin mezarları tespit edilmeli, Şeyh Said kıyamının Diyarbakır ve Elazığ arşivlerinin açılması gerekir.

14. JİTEM'i hatırlatan özel ordu fikrinden kesinlikle vazgeçilmelidir.

Şefik AKDENİZ

Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi

Etkinlik-Eylem Haberleri

Müslüman şahsiyetin özellikleri
Gazze dayanışması sürüyor: Direnen Gazze kazanacak!
Özgür-Der, Gazze’de yemek dağıtımını sürdürüyor
Mücadelede süreklilik ve Gazze’nin öğrettikleri
Sağlık çalışanları Gazze'deki soykırımı Antalya'da protesto etti