Tatvan Özgür-Der'de "Muhkem ve Müteşabih" Kavramları Konuşuldu

Tatvan Özgür-Der’in “Yolumuzu Aydınlatan Kur'ânî Kavramlar” üst başlığıyla devam eden cuma seminerlerinde bu hafta “Kur'ân'da Muhkem ve Müteşabih” konusu işlendi.

Her hafta farklı bir Kur'ânî kavramın işlendiği seminerlerin bu haftaki konuğu, Özgür-der Diyarbakır şubesinden M. Masum Yokuş idi.

Metin Ava'nın moderatörlüğünü yaptığı seminer, Tatvan Özgür-Der binasında gerçekleştirildi.

Seminer; Erol Kutlu'nun okuduğu Kur'ân-ı Kerîm ve Türkçe meâliyle başladı.

M. Masum Yokuş, sunumunda şu hususlara değindi:

Muhkem kavramı حَكَمَ kökünden gelmektedir. Muhkem gibi bu kökten gelen, hekim, hikmet, hüküm, hakim vb. kelimeler Kur’an-ı Kerim’de iki yüz on (210) yerde geçmekte ve onların sadece dördü Kur’an ilimleriyle ilişkili olarak kullanılmaktadır.Bunlardan ikisi muhkem kavramıyla aynı kökten gelmesine rağmen farklı bir kalıpla ve sözlük anlamıyla kullanılmıştır. Bunların biri Hud/1’de geçmektedir. Bu kelime ayette, اُحْكِمَتْ (ühkimet)  şeklinde ve “ayetleri tahkim edilmiş/sağlamlaştırılmış” anlamında kullanılmıştır.

“Elif Lâm Râ. Bu Kur'an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından tahkim edilmiş, sonra da Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) Şüphesiz ben size O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." (Hud-1,2)

Diğeri de Hac/52’dedir. Burada da يُحْكِمُ (yuhkimu) şeklinde geçmekte ve yüce Allah’ın şeytan ve dostlarının oluşturduğu şüpheleri giderdiğini ve ayetlerini sağlamlaştırdığı beyan buyrulmaktadır.

“Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine da bir vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, ayetlerini sağlamlaştırır(yuhkimu).Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Hac/52)

Kur’an’da Muhkem ifadesi ise biri tekil(سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ Muhkem bir sure), diğeri çoğul (اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ ,Muhkem ayetler) olmak üzeresadece iki kez geçmekte ve ikisinde de kavram olarak ve “kendinde şüphe olmayan zahir/açık ayetler” anlamında kullanılmaktadır. “O, sana Kitab'ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. (Ali-imran/7)

İman edenler, derler ki: (Savaş izni için) Bir sûre indirilmeli değil miydi?Fakat içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem(hükmü apaçık) bir sure indirildiği zaman, kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa onlara evla (olan): İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah'a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed/20,21)

Muhkem ayetler Kur’an’ın çok büyük çoğunluğunu ve temelini/esasını oluştururlar. Bu ayetlerde anlaşılmayacak, kafaları karıştıracak kapalılıklar yoktur. Zira bu ayetlerin konuları, insanın anlamasını zorlaştıracak (gaybi varlıklar, eşyalar, mekanlar gibi) konuları içermezler. Bunlara örnek olarak şu ayetleri verebiliriz: “De ki: O Allah, birdir. Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.), O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir.”(İhlas/1-4)

“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. - Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. O halde, (artık) vazgeçmeyecek misiniz?” (Maide/90, 91)

“Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara/216)

Yukarıda örnek olarak aldığımız Muhkem ayetlerde de görülüyor ki; bu ayetler anlamları apaçık ayetlerdir. Zaten bu ayetler kitabın büyük çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. Ayrıca Muhkem ifadesinin,müteşabihe karşılık olarak kullanıldığını ve ikisinin arasındaki temel farkın bahsettikleri konuların farklılığından kaynaklandığını gözden kaçırmamamız gerekmektedir. Zira Muhkem-Müteşabih ayetlerin ne olduğunu apaçık bir şekilde açıklayan Âl-i İmran suresinin yedinci ayetinde şöyle buyrulur: “O, sana Kitab'ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir.  Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabihayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.’ derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.”

Nitekim Müteşabih ayetlerden birisi olan ve cehennemin üzerindeki bekçilerden bahseden şu ayetlerde tam da böyle bir durum yaşanmıştı. Konuyla ilgili bu ayetlere bakalım: “Ben onu ‘Sekar’a (cehenneme) sokacağım. Sekar'ın ne olduğunu sen ne bileceksin? Geride bir şey koymaz, bırakmaz. Derileri kavurur. Onun üzerinde on dokuz vardır.”(Muddessir/26-30) Buayetler inince, Ebu Cehil,Kureyş kavmine; “Analarınız ağlasın! İbni Ebi Kebşe’nin oğlunu (Muhammed’i) dinliyorum, size cehennemin bekçilerinin on dokuz olduğunu haber veriyor;sizler demir pehlivanlarsınız, sizin her onunuz onlardan bir adamı yakalamaktan aciz mi?” diye seslenmiş ve kendi arzusunca inen ayetleri yorumlamıştı.

Hâlbuki bundan önce çeşitli muhkem (apaçık) ayette cehennemden çıkışın olmayacağı bildirilmişti.: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” (Tahkim/6);

“Bunalmaları sebebiyle, her ne vakit cehennemden çıkmak isterlerse, gerisin geriye oraya itilirler ve kendilerine: ‘Çıkmak yok! İster istemez, bu yakıcı azabı tadacaksınız!’ denir.(Hac/22)

 Ama müşrikler bu apaçık ayetleri dikkate almadan, gaybden ve gaybi varlıklardan bahseden bu ayetlerde geçen “üzerinde on dokuz (görevli var)” ayetindeki, on dokuz sayısına kafalarını takmışlar, cehenneme konulsalar bile, on dokuz gibi az sayıda bulunan bekçileri alt edebileceklerini ifade etmişlerdi. Nitekim kalplerinde hastalık bulunanların bu yanlış yorumlarını yüce Allah reddetmiş ve şöyle buyurmuştu: “Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de‘Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?’desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlıkiçin ancak bir öğüttür.” (Müddessir/31)

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Kur’an-ı Kerim’de muhkem diye isimlendirilen ayetler, anlamı apaçık olan ve her türlü kafa karışıklığına sebep olmaktan uzak olan ayetlerdir ki, bunlar Kur’an’ın anasını/esasını oluştururlar. Bu ayetler yüce Allah’ın kullarından ne istediğini apaçık bir şekilde ortaya koymaktadırlar.(Yalnız herhangi bir ayetteki en ufak dilsel bir zorluk, o ayeti muhkemlikten çıkarmadığını da bilmek gerekmektedir.

Müteşabih kelimes; eş-be-he; bir şeyi diğer şeye benzetmek, şeb-be-he; karıştırmasına sebep olmak, şa-be-he; benzetmek, iş-te-be-he; bir iş karışık gelmek, sıhhatinden şüphe etmek, te-şa-be-he ise  benzeşmek anlamına gelmektedir. Aynı şekilde edebiyattaki teşbih (benzetme) sanatı da bu kökten gelmektedir. Yine bu kökten gelen eş-şebih; misil, benzer, nazir, eş-şüphetu ise şüphe ve karıştırma anlamlarına gelmektedir.

Esas konuşacağımız müteşabih kelimesi ise benzeşen, başkasına benzeyen anlamlarına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de  eşbehe kökünden gelen kelimeler (müteşabih şeklinde gelenler dâhil) on (10) ayette kullanılmıştır. Bu kelimeler 8 ayette Kur’an ayetleriyle ilgili olmayacak şekilde,  benzeri, benzeme, benzeşme, benzeyen anlamlarında ve sözlük anlamıyla kullanılmıştır:

 “Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi.” (Nisa/157)

 “Bizim için Rabbine du'â et, onun nasıl bir şey olduğunu bize açıklasın. Zira o inek bize (başka ineklere) benzer geldi. Ama Allâh dilerse mutlaka (emredileni yapmağa) yol buluruz, dediler. “ (Bakara/70)

 “Yoksa Allah'a, O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah'ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?" “Haktan yana nasibi olmayanlar da ‘Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!’ dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik. “ (Bakara/118)

 “birbirine benzeyen ve benzemeyen  üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.)” (Enam/99,141)
“Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, ‘Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!’ diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır. “ (Bakara/25)

Kur’an ayetleri ile ilgili olarak ise iki ayette kullanılmıştır. Bunlardan Zümer suresinde (39/23)  ayeti, benzeyen (birbirleriyle uyumlu ve birbirlerini destekleyen) anlamında yukarıdaki kullanımlar gibi sözlük anlamıyla kullanılmıştır:

“Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen كِتَابًا مُتَشَابِهًا ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.” (Zümer/23).

Dikkat edilirse buradaki kullanımda kitabın tümünün müteşabih olduğuna vurgu yapılmaktadır (elbette bu durum sözlük anlamı itibariyledir.). Yani tüm ayetlerin birbirine güzellikte benzediğine, birbirleriyle uyumlu olduğuna ve birbirini tamamladığına vurgu yapılmaktadır.

Al-i İmran-7’de ise, Kur’an ayetleriyle ilgili ve en önemlisi de kavram anlamıyla kullanılmaktadır:

“O, sana Kitab'ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir(anlamları benzeşiktir) وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin (benzeşik olanlarının) ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır’ derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” (Ali- imran/7).

Bu ayetin nüzul sebebi olarak rivayet edilen olay, bu konuyu anlamamıza katkı sunmaktadır. Rivayete göre; Necranlı bir grup Hristiyan Resulullah’a gelmiş, onunla Hz. İsa hakkında tartışarak şöyle demiştir: “Sen İsa’nın Allah’ın ruhu ve kelimesi olduğunu söylemiyor musun?” Peygamber de “evet” deyince onlar bunu Hz. İsa’nın Allah’tan doğmuş bir ruh olduğu biçiminde tevil etmiş ve İncil’de mecazen “baba” (eb) diye nitelenen Allah’ı gerçek anlamda İsa’nın babası olarak yorumladıkları gibi Nisa suresindeki ayeti de (4/171) tevil yoluyla Hz. İsa’nın ulûhiyetine delil saymıştır. Bunun üzerine bu ayet nazil buyrulmuştur.

Nüzul sebebinden anladığımıza göre, yüce rabbimiz insan idrakinin ulaşmada çokça zorlanacağı hususları, insan zihnine yakınlaştırmayı dilemiş, fakat kalplerinde maraz bulunanlar kelimelerin benzeşik (müteşabih) olmasını fırsat bilerek, kendi batıl inançları için olmadık tevillere başvurmuşlardır.  Nitekim diğer yazımızda verdiğimiz şu ayet örneğinde de benzer bir şekilde davranmışlardı: “Ben onu ‘Sekar’a (cehenneme) sokacağım. Sekar'ın ne olduğunu sen ne bileceksin? Geride bir şey koymaz, bırakmaz. Derileri kavurur. Onun üzerinde on dokuz vardır.” (Müddessir/26-30) Müşrikler bu on dokuz ifadesine takılmışlar ve on dokuz bekçiyi kolayca halledeceklerini iddia etmişlerdi.

Bu nüzul sebeplerinden anlaşıldığı gibi, kavram olarak kullanılan müteşabih ayetler; Yüce Allah’ın gerek kendi zatı ve fiilleri ile ilgili ve gerek ahiret, cennet, cehennem, melekler, hesap, ceza ve mükâfatla ilgili gayb âleminden bize bahsettiği konuları kapsamaktadır. Başka bir ifadeyle; Gaybi varlıklardan, mekân ve zaman, fiil ve olaylardan bahseden ayetler müteşabih ayetlerdir.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi