Her hafta farklı bir Kur'ânî kavramın işlendiği seminerlerin bu haftaki konuğu, Muş Alparslan Üniversitesi öğretim görevlisi İkram Filiz idi. Sinan Kıranşal'ın moderatörlüğünü yaptığı seminer, Tatvan Özgür-Der binasında gerçekleştirildi.
Seminer; Erol Kutlu'nun okuduğu Kur'ân-ı Kerîm ve Türkçe meâliyle başladı.
İkram Filiz, sunumunda şu hususlara değindi:
Şefaat konusunu derinlikli bir şekilde anlayabilmek ve Kur'an-ı Kerim'deki kullanılışını tespit edebilmek için hadislere, rivayetlere ve toplumun şefaat anlayışına bakmamız ve mukayese etmemiz elzemdir. Bu sebepten dolayı bizler de bu sıralamayı takip edeceğiz.
Hadislerde Şefaat; Peygamberlerin Şefaatleri
''Ahirette peygamberlerin (a.s.) hepsine, müminlere şefaat etme hakkı tanınmıştır.'' (Buhari, Rikak, 45; Tevhid, 33; Müslim, İman, 81; Ebu Davud, Cihad, 26; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 94 vd. 325, V, 43; Tirmizi, II, 66.)
“Her Peygamber kendi ümmetine şefaat edecektir.” (Buhari Tefsir sûre, 18.)
''İnsanlar muhakeme olunmak için mahşerde toplandıklarında, peygamberler, “Allah’ım, selamet ver, Allah’ım, selamet ver” diye dua edeceklerdir” (Buhari, Rikak, 52; Müslim, İman; 81.)
''Hazreti Peygamber’in şefâatıyla hesaba ve sorguya çekilmeden Cennet’e girecekler de olacaktır.'' (Buhârî, Tefsir, Sûre 18; Müslim, İman, 84)
“Her peygamberin -yapacağı- müstecab (Allah tarafından kabul edileceğine dair söz verilen) bir duası vardır. Ben ise, o duamı ahirette ümmetim için şefaat olarak saklamayı arzu ediyorum / saklıyorum / sakladım.”(Buharî, Daavat, 1; Tevhid,31, Müslim, İman, 334,335).
“Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenleredir.” (İbn Mâce, Zühd: 37; Ebû Dâvûd, Edeb: 21)
"Kiyamet gununde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Adem aleyhisselam'a gelip: "Evlatlarina sefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise:
"Benim sefaat yetkim yok. Siz Ibrahim aleyhisselam'a gidin! Cunku o Halilullah'tir" diyecek. Insanlar Hz. Ibrahim'e gidecekler. Ancak o da:
"Ben yetkili degilim! Ancak Hz. Isa'ya gidin. Cunku o Ruhullah'tir ve O'nun kelamidir!" diyecek. Bunun uzerine O'na gidecekler. O da:
"Ben buna yetkili degilim. Lakin Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. Boylece bana gelecekler. Ben onlara:
"Ben sefaate yetkiliyim!" diyecegim. Gidip Rabbimin huzuruna cikmak icin izin talep edecegim. Bana izin verilecek. Onunde durup, Allah'inilham edecegi ve su anda muktedir olamayacagim hamdlerle Allah'a medh u senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacagim. Rabb Teala:
"Ey Muhammed! Basini kaldir! Diledigini soyle, soyledigine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Sefaatte bulun, sefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de:
"Ey Rabbim! Ummetimi, ummetimi istiyorum!" diyecegim. Rabb Teala: "(Cabuk onlarin yanina) git! Kimlerin kalbinde bugday veya arpa danesi kadar iman varsa onlari atesten cikar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacagim! Sonra Rabbime donup, onceki hamd u senalarla hamd ve senalarda bulunacagim, secdeye kapanacagim. Bana, oncekinin aynisi soylenecek. Ben de: "Ey Rabbim! Ummetim! Ummetim!" diyecegim. Bana yine:
"Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onlari da atesten cikar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanina donecegim. Onceki yaptigim gibi yapacagim. Bana, evvelki gibi:
"Basini kaldir!" denilecek. Ben de kaldirip:
"Ey Rabbim! Ummetim! Ummetim!" diyecegim. Bana yine:
"Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanni olanlari da atesten cikar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacagim. Sonra dorduncu sefer Rabbime donecek, o hamdlerle hamd u senada bulunacagim, sonra secdeye kapanacagim. Bana: "Ey Muhammed! Basini kaldir ve (diledigini) soyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Sefaat et, sefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! bana Lailahe illallah diyenleresefaat etmem icin izin ver!" diyecegim. Rabb Teala:
"Bu hususta yetkin yok! -veya: "Bu hususta sana izin yok!- Lakin izzetim, celalim, kibriyam ve azametim hakki icin lailahe illallah diyenleri de atesten cikaracagim!" buyuracak."
(Buhari, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Muslim, Iman 322, (193))
Toplum Şefaatten Ne Anlıyor?
İnsanlar kurtuluşlarının salih veya veli zannedilen zatlara bağlanmakta olduğunu, o insanların Allah'ın yanında özel bir konumlarının bulunduğunu, bu sebeple onların isteklerini Allah'ın geri çevirmeyeceğini iddia ediyorlar. Bu bağlamda mübarek görülen zatların kurtarıcı olduğuna inanılmaktadır. Kurtarıcı olarak görülen bu şahıslara yönelik tazimde bulunulmaktadır.
Şefaat hakkı kendilerinde olduğuna inanılan bu zatlara yönelik tazimin devamında dua hatta ibadet olarak ifade edilebilecek davranışlar sergilenebilmektedir. Örneklemek gerekirse; Türbe ve yatırlardan medet ummak, ölüp gitmiş şahıslardan kurtuluşlarına veya sıkıntılarına çare olmalarını beklemek, kendilerine karşı gelindiğinde çarpılmak, ilahi cezalandırılma, şefaat talep edilen şahısların her yerde hazır ve nazır olduğuna inanmak ve buna göre hareket etmek, adlarına kurban kesmek vb.
Günümüzde geniş müslüman yığınlar, yukarıda saydığımız bir anlam dünyası ile şefaati umulan kişilere bir kutsallık payesi biçmektedirler. Her ne kadar Allah'ın her şeyin mutlak yaratıcısı ve sahibi olduğu ifade edilse de pratik, teoride kabul edilen bu anlayışı geçersiz kılmaktadır.
Kur'an'da Şefaat
1. Şefaati Allah'ın İznine Bağlayan Ayetler;
Kur'an şefaat olayının ahiretteki durumunu anlatmaktadır. ''...O'nun izni olmadan, O'nun katında şefaat edecek olan kimdir?..''(bakara-255) ayeti, eğer Allah izin verirse başkalarının da şefaat isteğinde bulunabileceği anlamına geldiği gibi müşriklerin şefaat umdukları bütün putlar ve benzerleri asla şefaatçi olamazlar çünkü Allah onlara öyle bir yetki vermemiştir manasına da gelir. Yunus suresi 3. ayette de benzer ifadeleri görmekteyiz. Allah kendi katından ahid almışlara(meryem-87), hakka şahitlik edenlere (zuhruf-86), dilediği ve razı olduğu kimselere (necm-26) şefaat etmeleri için izin vermektedir.
''Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür.''(sebe-23)
''Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. (necm-26)''
''O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.'' (zuhruf-86)
''O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.'' (taha-109)
''Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler.'' (enbiya-28)
2. Şefaati Reddeden Ayetler;
Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (yunus 18)
''Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.'' (bakara-123)
''Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?'' (secde-4)
''De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” (zumer-44)
''Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar. (enam-51)
''Yaklaşmakta olan gün konusunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır.'' (mumin-18)
''Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.'' (bakara-254)
''Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.'' (araf-53)
''Onların, Allah’a koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar ortak koştukları şeyleri de inkâr ederler.'' (rum-13)
“Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı işte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok. Candan bir dostumuz da yok Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.'' (şuara- 97/102)
''Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.'' (müddessir-48)
“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.” (yasin-23)
''Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?'' (secde-4)
Sonuç Olarak;
1. Şefaat meselesi, İslam öncesi Mekke toplumunda da var olan bir meseledir. Oradaki temel anlayış da putların kendilerine şefaat edecekleri, kendilerini koruyacakları, putların Allah'a yaklaştırma gücüne sahip oldukları, fayda ve zarar verebilecek konumda olduklarıyla alakalıydı. Dolayısıyla dua ve ibadet de şefaatleri olduğuna inanılan putlara yapılmaktaydı. putlara yönelik gerçekleştirilen ritüellerle de onların şerrinden emin olmak ve merhametlerine nail olmak amaçlanmaktaydı.
2. Hadislerde var olan şefaatle ilgili bilgiler, şefaatin kesinlikle olduğunu göstermektedir. Şefaatle ilgili ahiretteki manzara ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmektedir. Şefaat hakkının diğer peygamberlere, salihlere, şehitlere, de verileceği belirtilmekle birlikte daha çok Hz. Muhammed'in ön plana çıkarıldığını ve en büyük şefaat makamının ona ait olduğuna dair bir inancın olduğunu görmekteyiz. Şahsi kanaatimce bu hadislere dikkatli bir değerlendirmeyle bakıldığında kendi içinde bir takım çelişkiler barındırdığıdır. Özellikle diğer peygamberlerin her birine birer hata ve günah atfedilerek Hz. Muhammed'in büyük şefaate sahip olduğu teması işlenmektedir. Kur'an-ı Kerim'in şefaat ile ilgili ayetlerine baktığımızda hadislerde(rivayetlerde) ifade edilen şefaat anlayışı ile çeliştiği görülebilir.
3. Müslüman toplumlar bugün itibariyle şefaate kurtarıcı bir misyon biçmektedirler. Bir çok kesim kendilerine şefaat edeceklerine inandıkları büyüklerine, kutsallarına Kur'an'a muhalif olacak bir değer vermektedir. Öyle ki bu durum; ta'zim, dua ve hatta ibadete varacak boyutlarda olabilmektedir. Kendi amellerimiz neticesinde Allah'ın şefaati ile kurtulabileceğimiz ortada iken yanlış şefaat algısı, halkın arasında kurtarıcı bir misyon olarak anlaşılmaya devam ediyor.
4. Kur'an-ı Kerim'in özetle şöyle bir tablo çizdiğini söyleyebiliriz; Şefaat etme yetkisine sahip olan sadece Cenabı Allah'tır. Dolayısıyla şefaatin tamamı da O'na aittir. Şefaatin izne tabi olarak ifade edilmesi de mutlak güç ve iktidarın O'nun elinde olduğunu ifade etmek içindir. Kur'an'a göre şefaatin doğru adresi Allah'tır. Netice itibariyle yaygın kanaatin aksine 'şefaat ya resulullah' demek yerine ''Şefaat ya Allah'' demek en doğrusu olacaktır.