Tatvan Özgür-Der’de “Kur'ân'da Fısk ve Fasık” Konuşuldu

Tatvan Özgür-Der’in “Yolumuzu Aydınlatan Kur'ânî Kavramlar” üst başlığıyla devam eden Cuma seminerlerinde bu hafta “Kur'ân'da Fısk ve Fasık” konusu işlendi.

Her hafta farklı bir Kur'ânî kavramın işlendiği seminerlerin bu haftaki konuğu, Özgür-Der Diyarbakır şubesinden Beran Işık idi. Şaban Hayran moderatörlüğünde yapılan seminer, Tatvan Özgür-Der binasında gerçekleştirildi.

Seminer; Enes Ece’nin okuduğu Kur'ân-ı Kerîm ve Türkçe meâliyle başladı.

Beran IŞIK, seminerin interaktif bir şekilde, fikir paylaşımında bulunularak devam etmesini istediğini, böylece konunun daha iyi anlaşılabileceğini düşündüğünü belirtti. Bunun üzerine konuyla alakalı;

1.)Fısk nedir?

2.)Her fasık kafir, her kafir de fasık mıdır?

3.)Müminler de fısk işleyebilirler mi? Veya bir mümin fasık diye nitelendirilebilir mi?

4.)Fasıklara müslüman hukuku mu uygulanır?

5.)Hucurat suresi 6. Ayeti-kerimeyi nası anlamalıyız?

6.)Ameli fasık, itikadi fasık ayrımı yapılabilir mi? Yapılabilirse mesele nasıl anlaşılmalıdır?

soruları sorulduktan sonra dinleyiciler arasında fikir alışverişinde bulunuldu ve farklı görüşler üzerinde tartışıldı.

Soru-cevaplı tartışma faslından sonra Beran IŞIK, şu noktalara değindi;

Fasık kavramının kelime/sözlük anlamı: “fe-se-ke” fiilinin mastarı olan fısk Sözlükte; meyvenin özellikle olgun hurmanın filizlenip kabuğundan dışarı çıkması anlamında ‘kabuğundan çıkmak’, hayvanların özellikle de farenin yuvasından çıkması anlamında ‘deliğinden çıkmak’ anlamlarına gelir. Fasık ise fıskın ism-i faili olup, kabuğundan çıkan, deliğinden çıkan demektir.

Fasık kavramının (Kur’an’a göre) kavramsal anlamı: Kavram olarak fısk; Allah’ın emrinden, itaatinden ve yolundan çıkmak, Allah’ın kulları için tayin ettiği sınırların, hudutların dışına çıkmaktır. fasık da; Allah’ın emrinden, itaatinden ve yolundan çıkan,  bu çıkışı gerçekleştiren kişidir.

Kur’an’da kötülük yapmak, günaha sapmak, haram kılınanı işlemek, gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yine Kur’an’da, Allah’ın koyduğu sınırın dışına çıkan her kâfir, müşrik, mücrim, facir, ehli kitap vb. fasık olarak nitelendirilir. Çünkü her küfür, şirk, nifak, fücur, cürüm ve zulüm eylemi fısk’tır, yani “yoldan çıkış” tır. Kur’an da; kâfirlere, Allah’ın ayetlerini inkâr edenlere, yalanlayanlara, münafıklara, müşriklere, fasık denildiği gibi Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlere, iffetli kadınlara suç isnat edenlere, yalan haber yayanlara, Allah’ı unutanlara vb. söz, fiil ve davranışları işleyenlere de “fasık” denilmiştir.

Bakara/99: “Andolsun biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan/doğru yoldan sapmışlardan/günaha batmışlardan başkası inkâr etmez

Maide/47: “İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,  fasık/doğru yoldan sapmış olanlardır

Zariyat/46: “Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasık/kâfir bir kavim idi”

Tevbe/67: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fasıkların/kâfirlerin ta kendileridir”

 

Tevbe/84:  “Onlardan (o münafıklardan) ölen birinin namazını hiç bir zaman kılma, mezarı başında durma. Çünkü onlar, Allah'a ve elçisine (karşı) inkâra saptılar ve fasık/kafir kimseler olarak öldüler

Nur:4: “Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahit getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahitliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık/iftiracı günahkâr olanlardır

Her Fasık kâfir veya her kâfir Fasık mıdır? Konuyla ilgili ayetlerden de çok net anlaşılacağı üzere kavramsal anlamıyla her Fasık kâfir, her kâfir de Fasıktır. Yani her kâfir, zaten yoldan çıktığı için kâfirdir ki, bu da Fasıklık durumuna tekabül ediyor. Yine her Fasık da yoldan çıktığı için kâfir olmuş oluyor.

Bakara/99: “Andolsun biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan/doğru yoldan sapmışlardan/günaha batmışlardan başkası inkâr etmez

Bakara/282: ‘’Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.’’

Maide/47: “İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,  fasık/doğru yoldan sapmış olanlardır

Maide/81: Eğer Allah'a, peygambere ve ona indirilene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır.

Ahkaf/35: “…Artık fasık/günaha batmış olan bir kavimden başkası yıkıma uğratılır mı?”

Nur/55: Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.

Zariyat/46: “Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasık/kâfir bir kavim idi”

Müminler de fısk işleyebilirler mi? Veya bir mümin fasık diye nitelendirilebilir mi? Her günah fısk yani “yoldan çıkma” dır.  Dolayısıyla müminler de bir takım söylem ve eylemleriyle haddi aşabilir, yoldan çıkabilir. Ancak bu kavram onlara sıfat olarak kullanılamaz. Çünkü Fasık; ara sıra günah işleyen değil, kâfir ve müşrik gibi, mücrim ve facir gibi günahı hayat tarzına dönüştüren, günahı tabiatı haline getiren, günah işlemeyi alışkanlık haline getiren, günahsız yapamayandır. Kur’an’da bu tür eylemlerin hepsinden Allah’ın razı olmadığı, sevmediği, hidayetten mahrum bıraktığı, helak ettiği ve ahirette azap hazırladığı bildirilir. Dolayısıyla bu sıfatların hiçbiri müminlere sıfat olarak kullanılamaz. Sonuç olarak her fısk sahibini fasık yapmaz. Her fıskın sahibini fasık yapması, fısk olayının kesintisiz bir süreç olması durumunda söz konusu olur.

En’am/121: “Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu fısktır/isyandır

Tevbe/67: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fasıkların/kâfirlerin ta kendileridir

Tevbe/84:  “Onlardan (o münafıklardan) ölen birinin namazını hiç bir zaman kılma, mezarı başında durma. Çünkü onlar, Allah'a ve elçisine (karşı) inkâra saptılar ve fasık/kafir kimseler olarak öldüler

Bakara/99: “Andolsun biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan/doğru yoldan sapmışlardan/günaha batmışlardan başkası inkâr etmez

Maide/47: “İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar,  fasık/doğru yoldan sapmış olanlardır

Hucurat/11: “Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırmayın. İmandan sonra fasık/doğru yoldan çıkan damgası yemek ne çirkin damgadır/isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir

Fasıklara müslüman hukuku mu uygulanır? Kur’an bütünlüğünden anlaşılmaktadır ki Fısk, küfrün somut halidir. Dolayısıyla fasıklara uygulanacak huıkuk, kişinin kendi konumuna bağlıdır. Yani kafir ve müşrik fasıklara kafir hukuku uygulanırken münafık fasıklara ise müslüman hukuku uygulanır.

Hucurat/6. Ayetini nasıl anlamalıyız?  Allah resulü’nün uygulamasıyla sabittir ki; kendisine tam güvenmemesine rağmen kalbini İslam’a ısındırmak için görevlendirdiği bir kimsenin-ki ayetlerin muhtevasından Fasık olduğu, yani hastalıklı bir kimse olduğu anlaşılmaktadır-getirmiş olduğu önemli bir haber hakkında, bedeli ağır olabilecek bir duruma düşmeden önce aceleci davranmayıp tedbirli davrandığı görülmektedir. Böylece Müslümanları içine düşebilecekleri ve vebali çok ağır olabilecek büyük bir kaostan kurtarmış olmaktadır. Burada anlaşılması gereken ve çıkarılması gereken ders; Müslümanların uyanık olması ve amelleriyle güven vermeyen kesimlerin getirdiği bilgilere karşın temkinli davranıp aceleyle karar vermemesidir.

Hucurat/6-7: “Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu etraflıca araştırın. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. Ve bilin ki Allah'ın Resulü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş olanlardır

Ameli fasık, itikadi fasık ayrımı yapılabilir mi? Yapılabilirse mesele nasıl anlaşılmalıdır? Fısk ve fasık kavramları Kur’an’da bu şekilde tanımlandığı halde, daha sonraları kelami ekoller ve itikadi mezhepler arasında ihtilaf konusu olmuş, bu konudaki Kur’ani netlik ve açıklık yerini karmaşaya ve kapalılığa bırakmış ve bu kavramlar artık neredeyse inanmayan insanları değil, inananları tanımlamada kullanılır olmuştur. Ekollerin ve mezheplerin çoğuna göre fasık kavramı Kur’ani muhtevadan soyutlanıp ‘amelsiz ve günahkâr mümin’, fısk da ‘imandan çıkarmayan yasaklanmış eylemler’ anlamına getirilmiştir.

İlk defa Mutezile, büyük günah işleyen müminin iman dairesinin dışına çıktığını, fakat tasdik ve ikrarını koruduğu için kâfir statüsüne girmeyip imanla küfür arasında yer alan ‘fısk’ konumunda bulunduğunu ileri sürmüştür. Hariciler, büyük günah işleyen herkesin fasık, her fasıkın da kâfir olduğunu söylemişlerdir.

Şia’ya göre fasık fıskını açığa vurursa kâfir olur, mürcie’ ye göre büyük günah işleyen mümine fasık denilebilir, ancak imanın mahiyeti tasdikten ibaret olduğuna göre fasık müminin imanı eksik değil, tamdır. Ehl-i sünnet ise, ehli kıbleden olan fasıkın mümin olduğu noktasında ittifak etmiştir.

Bütün bu iddialardan ve malumattan çıkarılması gereken sonuç ve sorulması gereken soru şudur: aynı kaynakta belirlenmiş ilkelere, naslara iman etme iddiası taşıyan insanlar arasında bu kadar görüş farklılığı nasıl oluşmuştur? Bunun cevabı şudur:

Allah resulü’ nün vefatının ardından ve özellikle nebevi hilafetin saltanata dönüştürüldüğü dönemde Allah resulü’ nün döneminden farklı olarak Müslüman olduklarını söyleyen ama amel planında Allah’ın emirlerini yerine getirmeyen, yasakladıklarından kaçınmayan insan tipi yaygınlaşmaya başladı. Özellikle bu tür insanların siyasi otoriteyi de ele geçirmeleriyle hak ve adalet üzere olması gereken idare yerine, haksızlık ve baskının egemen olduğu bir düzen ortaya çıktı. Buna rağmen, bu düzenin siyasi otoriteleri olan sultanlar hala kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlardı. Bu durumda çeşitli sorular doğal olarak gündem oluşturmaya başladı. Mesela “büyük günah işleyenin durumu nedir? Bu insanlar mümin mi, yoksa kâfir midirler?

Zira bu yöneticiler hem Müslüman olduklarını beyan ediyor, hem de durmadan günah işliyorlardı. Öyleyse sefahat içinde yaşadıkları halde, “Allah’ın halifesi” olma iddiasıyla kendilerini idare eden bu insanlara bir tanım yapılmalıydı. Bunlara kâfir denirse tüm Müslümanların bu yöneticilere başkaldırmaları gerekirdi. İşte burada fasık kavramı devreye sokularak bu tür yönetimlere adeta meşruiyet zemini hazırlandı. Fıkıhtaki, “İmam fasık da olsa arkasında namaz kılınır” türünden hükümler işte bu anlayışın ürünüdür. Zira bir kimsenin arkasında namaz kılmanın o kimsenin meşruiyetini de kabul etme gibi bir anlamının da olduğu hatırlanmalıdır. Bu anlayış iman ile amel arasında bağın da kopmasına, iman ve amelin birbirinden bağımsız, ayrı şeyler olduğu sonucuna götürdü. Sonuçta bu geleneğin kullandığı fısk ve fasık kavramları, İslam dışında olmayı gerektirmeyen bir durumu ifade eder oldu.

Dolayısıyla mümin fasık olarak adlandırılamayacağına göre fasıklığı hak edecek bir pratik ortaya koyan birisinin itikadının fasık olmadığı gibi bir iddia tamamen zorlama ve Kuran’a aykırı bir yorumdur. Yani ameli, fasık ile itikadi fasık ayrımı asla söz konusu olamaz. Kişinin ameli fasıksa itikadi de fasıktır. Yine itikadı fasık ise amelleri de fasık olmaktadır. Rabbimizin buyurduğu gibi; ‘’imandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir.’’

Böyle bir duruma düşmekten rabbimize sığınıyor ve bizleri muttakilerin imamlarından kılmasını niyaz ediyoruz.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi