Program, Enes Ece’nin okuduğu Kur’an-ı Kerim ve mealinin ardından başlarken Şuayb Mekeç, konuşmasında şu hususlara değindi:
Hemen hemen hepimizin ortak tespiti olarak söyleyebiliriz ki müslümanlar 250-300 yıldır bir geri kalmışlık süreci yaşamaktadırlar. Bu durumun tahlilini yapabilmek için olayları değerlendirmek, geçmişten gelen maraz durumların ne olduğunu bilmek gerekiyor. Bunlarla ilgili özellikle İslami hareket, uyanış süreçleriyle ilgili hep şu tahliller ön plana çıkar; aşağı yukarı 17. yüzyılın sonlarında müslümanlar; bir diriliş, ihya, tecdid yönelimine girişmişlerdir.
Geçmişten günümüze Müslümanların durumunu, İslami uyanış hareketlerinin tecrübelerini kısaca dinleyicilerle paylaştıktan sonra İslami bir kimlik ile o günlerde nasıl ve ne tür mücadeleler verildiğinden bahseden Şuayb Mekeç, bu süreçlerin kimi zaaflarından şu şekilde bahsetti;
İslami kazanımlarımızı iyi niyetli bir kolaycılıkla ulemaya yada aranmakta ve abartılmakta olan karizmatik liderlere hapsetme hastalığı bir çok kesimde ne yazık ki görüldü. Bu bağlamda müslümanların kendi durumlarını analiz edip eleştirel bir tarzda bunları bir ilkeler toplamına dönüştürebilecek bir yazım tecrübesi de bir kaç tekil örnek haricinde ne yazık ki olmadı.
1970'li yıllardan bu yana devam eden tevhidi bilinçlenme süreci kendini kamuoyunda vahye şahitliği hissettirebilir bir harekete, Kur'an nesline dönüştüremedi.
Yapısal örgütlülük anlamında İslam'ı yaşamakla beraber fikirlerini bidatleştirenler İslam'ı gereğince öğrenmek ve şüphelerini izale etmek için müslümanlar, birlikteliklerinin rehberliğine muhtaçtırlar ama aynı yapı içerisinde birbirlerini tekfir etmek tasavvuf yada selefi kanatları birbirleriyle çatıştırmak gibi sıkıntıları müslümanlar kendi içlerinde yaşadılar.
İslami kazanımların yanında düşünsel ve usuli alandaki söz konusu tıkanıklık; program, metod ve ortak yaşam konularında önemli zaafların oluşmasına neden oldu.
İstişareyi yaygınlaştıramadık. İslami faaliyetlerde metod konusunu ortaya koyarken bu metod konusunu ''bu bir içtihad ve birikimdir'' şeklinde ortaya koymak yerine mutlak, değişmez, kesin doğru şeklinde ortaya koymak hatasına düştük.
İstişareyi bütün işlerimize yayamadık. Oysa Rabbimiz yüce kitabında ''onların bütün işleri aralarında istişare iledir'' buyurmaktaydı.
Eleştiri ve muhalefet kültürü, bizde ikincil hatta üçüncül bir mesele olarak algılandı. Kendi içerimizde eleştirmek, yada herhangi bir şeye muhalif görüş bildirebilmek noktasında tahammül gösterebilme yanımızı olgunlaştıramadık.
Büyük laflar ettik. Adeta yapamayacağımız şeyleri söyledik, İnsanlara iyiliği emrederken kendimizi ihlal etme hatasına düştük.
Ve bilhassa Kur'an çalışmaları bu kadar yaygınlaşmışken Kuran çalışmaları yapan arkadaşların güncel meseleler ile olan ilişkilerinin son derece zayıf olması önemli hatalarımızdan biri oldu.
Emperyalist güçleri gözümüzde büyütme,onları adeta ilahlaştırma gibi komplocu yaklaşımlar bütün meselelere bakışımızı etkiledi dünya görüşümüzü sığlaştırdı.
Bağımsız İslami kimlik, mevcut statükoyu aşma ve direniş konusu en önemli gündem maddemiz olmalıyken bunun tam tersi bir konumda durduk.
Seminer soru cevap faslının ardından sona erdi.