Rıdvan Kaya'nın Ekin yayınlarından çıkan son kitabıyla paralel bir içeriğe de sahip olan sunum, bayanlara ve erkeklere aynı gün içinde farklı saatlerde tebliğ edildi.
Rıdvan Kaya; sunumunda şu hususlara değindi:
Ümmet kavramıyla alakalı olarak şu üç ayeti kerime ile konuşmama başlamak istiyorum.
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. (ali imran-110)
Böylece sizi orta yolu benimseyen bir ümmet yaptık ki, siz insanlara örnek olasınız ve peygamber de size örnek olsun. (bakara-143)
İşte bu oluşturduğunuz ümmet, tek bir ümmettir, Rabb'iniz de benim. Öyleyse sırf bana kulluk ediniz. (enbiya-92)
Bu kavramlar ile düşünecek olursak müslümanların topluluk olmaları, bir cemaat bilinciyle hareket etmeleri Kur'an-ı Kerim'in bir emridir. Ve bu anlamda tebliğ ve davet amacımız temel vasfımızdır.
Bu konu ali imran suresi 104. ayette şöyle ifade edilmiştir; ''Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.''
Bireyci, Kapitalist hayat tarzının, modernizmin etkilerinin etkisinde kalmak ve bu şekilde bir hayat tarzına sahip olmak gibi yaklaşımlardan mutlaka kaçınmak durumundayız.
Müslümanların en temel özelliği Allah rızası için varolmaktır. Rabbaniler olmaya çalışmaktır. Bu şekilde yaşamak ve örneklikler oluşturmaya çalışmak bizlerin en önemli amacı olmalıdır.
Bu çerçevede müslüman olmak, yanısıra şahitlik vazifesini ifa etmeyi gerektirir. Ve şahitlik mutlaka sosyal hayata, toplumsal hayata müdahil olmayı gerekli kılar. Bu da mutlaka güç ve çabayı, etkin olma ihtiyacını ortaya çıkarır.
Bu noktada müslümanların birliktelik hukukunun niteliği de Kur'an-ı Kerim'de bir çok yerde belirtilmiştir. Kur'an-ı Kerim'in kurşunla kaynatılmış binalar(Bünyanun mersus) tabiri de önemli bir betimlemedir.
Kur'an-ı Kerim; mücadele sorumluluğunu yüklenmeyi, müslümanların temel bir vasfı olarak niteler. bu konuyla alakalı olarak şura suresinin 36. ayetten sonraki pasajı bize önemli bir ödev yükler:
Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimidir. İnanıp Rabb'lerine güvenenler için Allah'ın yanında bulunanlar daha iyi ve daha kalıcıdır.
Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da affederler.
Rabb'lerinin çağrısına gelirler, namaz kılarlar. Onların işleri aralarında danışma (İstişare) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, yardımlaşarak kendilerini savunurlar.(şura- 36/39)
İman etmenin, bir bedel ödemeyi ve bazı sıkıntılara göğüs germeyi gerektirdiğini biliyoruz. Ki bakara suresinin 214. ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Acaba sizden öncekilerin başlarına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeksizin, kolayca Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?
Bir mücadele varsa ki hayatın kendisi mücadeledir, Allah'ın dinini hakim kılmadır. Bu mücadelede mutlaka ayrışmalar ve savrulmalar kaçınılmazdır. Ki bu anlamda Talut kıssasında geçen ayetler, bu durumu bize net olarak izah etmektedir.
İslami kimlik sahibi olabilmek noktasında direnmek, sebat etmek bir zorunluluktur. Ve bu zorunluluğu ancak şu iki temel niteliğe sahip olanlar hakkıyla icra edebilir:
1. Akidevi netliğe sahip olmak
2. 'Biz' bilincine sahip olmak
Şahıslar, yaratılıştan kaynaklanan bazı zaaflara sahip olabilir ancak bu zaafları 'Biz' şuuruna sahip olabilmek için mutlaka aşmamız gerekmektedir.
Bu zaaflardan bir tanesi, ''Fikri ve zihinsel anlamda yetersizlik ve sığlıktır.''
Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılma mücadelesi gibi iddialı bir misyonu kendisine yükleyen insanlar, mutlaka kendilerini ve dünyayı tanımlama ve olan biteni tahlil etme konusunda bir yeterliliğe sahip olmak zorundadır.
Basit sloganik yaklaşımlarla yetinemeyiz. Çünkü bu büyük sorumluluğu kuşatacak bir fikri derinlik içerisinde olmakla mükellefiz.
Bu zaaflardan bir başkası ''Sorumluluk bilincine sahip olmamaktır.''
Bir müslümanın en başta bir dava bilincine sahip olması ve bu bilinci dışarıya da yansıtması gerekmektedir. Bu noktada Kur'an-ı Kerim'in de tabiriyle 'Sabikun'lardan olmak, sıradanlığı aşmak önemli bir sorumluluktur.
Önemli zaaflardan bir başkası da ''Ahlaki zayıflık ve olgunlaşmamışlıktır.''
Bu durumun pek çok yansıması olabilmektedir; Sabırsızlık, Nemelazımcılık, Vurdumduymazlık, Sorumluluk üstlenmemek, Tartışmacılık vs. bu ahlaki zayıflıkların farklı veçheleri olabilmektedir.
Bu tür ahlaki zaaflardan arınmak, bizlerin örnekliği açısından önemlilik arzetmektedir.
Bir başka temel zaaf da ''Bireyciliktir.''
Kendi kişiliğini ve nefsini aşırı önemseme ve öne çıkartma hali müslüman kimliğe yakışan bir tutum değildir. Bu noktada mutlaka müslümanların birlikteliğini, dayanışmasını, müslümanların cemaatini merkeze alıp kendi konumumuzu da bu ihtiyaçlara göre konumlandırmak noktasında dikkatli olmak durumundayız.
Bir başka zaaf ise , ''Dünyevileşmek, nefse ve hevaya tabi olmaktır.''
Zorlu imtihanlara maruz kaldığımız zamanlarda tavizkar tavırlardan uzak, direngen olan insanların, günümüz koşullarında olduğu gibi ferahlık ve zenginlik ortamlarında bir takım dünyevi hesaplar, menfaatler peşinde koştuklarını, kimliklerinden taviz verebildiklerini görebilmekteyiz.
Tutum ve tavırlarımızda ne gibi hususları belirleyici kılmalı, ne gibi hassasiyetlere özen göstermeliyizi de şu şekilde özetleyebiliriz:
Her halukarda hayatımızın merkezine, güncelimize, zihnimize ''İbadi bilinci'' koymak zorundayız.
tüm düşüncelerimizde, eylemlerimizde Rabbimizin rızasını gözetmek, bu anlamda bütüncül bir hayat perspektifine sahip olmak durumundayız. Nitekim en'am suresi 162. ayette Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır;
De ki; «benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm tüm varlıkların Rabbi olan Allah içindir.»
İkincil bir husus olarak ''Ataleti mutlaka terketmek zorundayız''
Yaşadığımız coğrafyada da İslam aleminin bütününde de çok hareketli süreçlere şahitlik ediyoruz. Bu noktada mutlaka yaşanan süreçleri, gündemleri ilgiyle, yakinen ve dönüştürücü bir yaklaşımla takip etmek durumundayız.
Yine bu çerçevede üçüncül bir vurgu olarak ''Ümitvar olmak zorundayız.''
Yusuf suresinin 87. ayetinde Rabbimiz, ''Ey oğullarım, gidiniz Hz. Yusuf'u ve kardeşini arayınız, Allah'ın lütfundan ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah'ın lütfundan, sadece kafirler ümitsiz olur.'' diye buyurmaktadır.
Son olarak da tutum ve tavır alırken belirleyici kılmamız gereken en temel vurgu, ''Allah için olmak ve adanmışlık bilincini kuşanmaktır.''
Gündelik kaygılardan hareketle değil, Kur'an'dan ve ilkelerden kalkarak bir kimlik ve hayat inşa etmekle, bu yolda mücadele etmekle mükellefiz.
Bu yolda Rabbimiz ayaklarımızı sabit kılsın. Bize son nefesimize kadar müslümanlarla yaşayıp müslüman olarak kalmayı nasip etsin.