Ateşe verdiğiniz sokaklar 'aydınlığa' çıkmadı.
El Kaideci, yok esasında İrancı, hatta mutacı söylemi olmadı.
Koçlar, Sabancılar, Doğancılar kâr etmedi.
Orantısız basın yetmedi.
Beddualar tutmadı.
Bunca odak biraraya geldi ama 'Allah, onların bir şey olmasına izin vermedi!'
Erdoğan dik durdu, eğilmedi.
Makarna-kömürcü, kısa boylu kalmış, kıllı bacaklı hüloooğcular sözünü söyledi.
Halk sandıklara akın etti, vatandaş 'diktatör'ü deviremedi.
Ne var ki, ülkedeki muhalefet kazanmasını unuttuğu gibi, kaybetmesini de beceremedi. Biz yine de 'kaybedenler kulübü' ne alemde, bir bakalım:
Bir siyasî parti olmamasına rağmen, tüm partilerin seçim kampanyası stratejilerini çektikleri operasyonlar, yaptıkları haberler ve sızdırdıkları kasetler üzerinden belirleyen Gülen ve camiası, seçimin kuşkusuz en büyük kaybedeni oldu. Hem siyasî alandaki özgül ağırlığının sanıldığı kadar kuvvetli olmadığı gerçeğiyle yüzleşti, hem de şimdiye kadar beraber yürüdüğü ne kadar siyasî ve dinî oluşum varsa sırtından hançerlediği için ulusalcılarla baş başa kaldı. Twitter'da yazdığı gibi Samanyolu TV, artık Fazıl Say'ın viskisini koyup keyifle izlediği bir kanal, CHP'li teyzelerle 'cemaat ablaları' kol kola anılacak bir gruba dönüştü. Gülenciler, demokrasi oyununun tivitleri, gazete aboneliklerini ve montajlı kasetleri ikiye katlayarak değil, oyları ikiye katlayarak oynandığını acı da olsa öğrendi.
Bu arada Ak Parti'den değil, anladığımız kadarıyla camiadan milletvekili seçilip en zor zamanda istifa eden İdris Naim Şahin'in memleketi Ordu, Hakan Şükür'ün memleketi Sakarya ve İdris Bal'ın memleketi Kütahya da Ak Parti dedi. 'Fuat Avni' gibi onlar da 'kaybedenlerden' oldu.
MHP'nin oyları dramatik biçimde, özellikle İstanbul ve Ankara'da CHP'ye kaydı. Öyle ki, İstanbul'daki oyları, MHP'ye göre 'merkez'e daha uzak kaldığı varsayılan HDP'nin bile gerisine düştü. Ancak ilginç olan bir diğer gerçek de bazı illerde CHP oylarının, sanırım Gülencilerin yedeğine girilmesinin verdiği rahatsızlık sonucu MHP'ye veya hizmet siyasetine duyulan ihtiyaç dolayısıyla Ak Parti'ye kaymış olabileceğiydi. Zira CHP, Mersin'i MHP'ye; Antalya ve Hopa dahil Artvin'i de Ak Parti'ye kaybetti. BDP'nin Güneydoğu'da sınırlı kalması gibi, topu topu 13 il belediyesi kazanarak âdeta Ege sınırlarına hapsoldu.
Bu arada Türk solu da tatava yapmadı, Kürt siyasî hareketinin üzerine bastı geçti. BDP'nin bölgedeki yüksek performansına rağmen oylarının ülke genelinde %6'da kalması bunun göstergesi. O kadar ki, en az %7'lik oy oranı olan S. Süreyya Önder'e bile İstanbul'da sosyalistler değil, sadece BDP seçmeni oy verdi. O kadar 'orantısız zekâ, y kuşağı, devrim ayol' edebiyatı yapılan Gezi ruhu, CHP'de beden buldu. Böylelikle HDP, nerden bakarsanız bakın, BDP'nin sırtında bir kambur olduğunu kanıtladı.
Bir diğer tatava yapmayan ve MHP'nin üzerinden atlayıp CHP'ye basan grupsa ülkücülerdi. Gerçi Behzat Ç.'den Che Guavera'ya kadar profil resmi çeşitlilik gösteren seçmenden, en 'benim' diyen sosyalist yazarlara kadar herkesin eski MHP'li Mansur Yavaş için 'oy duası'na çıkması karşısında ülkücüleri belki de daha anlayışla karşılamalıyız.
Seçim öncesi, Gülencilerin âdeta 'kuklası' haline gelen Mustafa Kamalak'ın söylem ve siyasetini sorgulamıştık, haklı çıktık. Saadet Partisi bu seçimlerde 'sıfırlandı'. 2009'da İstanbul'da %4.9 alan parti, bu seçim ancak %1.4 alabildi; Türkiye genelinde de üç puan gerileyerek %2'lerde kaldı. Sanırım STV'de veya Zaman'da baş köşede ağırlanmanın halkın gönlünde de baş köşede olmak anlamına gelmediği net şekilde anlaşıldı.
Şimdilerde muhalefet partileri ve seçmenleri, sonuçların üzerine düşünüp ders çıkarmak yerine 'elektrikler kesildi'den 'çok cahilsin, keşke ölsen'e kadar değişik tepkiler veriyorlar. Mansur Yavaş, seçimin yaptığı basın toplantısı sayısıyla değil, oy sayısıyla kazanıldığını unutmuş görünüyor. Herhangi bir usulsüzlük olduysa bu YSK'ya taşınıp çözülebilecekken, iş medya ve sosyal medya mecrasına yalan yanlış haber ve fotoğraflarla taşınıp, sokağa taşırılmaya çalışılıyor.
Bariz şekilde başarısız olan muhalefet lideri kendisi utanarak istifa etmesi gerekirken, âdeta bir skeç karakterini andırır biçimde çıkıp ülkenin yarısının teveccühünü kazanmış Başbakan'ı istifaya davet ediyor. Ona savurduğu galiz hakaretlerle epik başarısızlığı unutturmaya çalışıyor, ardından da Erdoğan'a oy veren seçmen iradesine saygı duyduğunu geveliyor. Velhasıl hâlâ kaybedenlerden olmaya devam ediyor.
Halka Erdoğan'ı devirmek dışında bir amaç ve projeyle gelmediğiniz müddetçe ne tatava yapsanız boş...
Yeni Şafak