Taş(kafa)lar Yerinden Oynadı

Ahmet Varol

Daha önce değişik vesilelerle dile getirdiğim bir hususu burada tekrar etmekte yarar görüyorum. Global ekonomik kriz, ABD’nin ve Batının perestroikasıdır. Öyleyse perestroika neydi ve ne gibi sonuçlar doğurmuştu bir bakalım.

İki kutuplu dünyanın sarsılmaz güçlerinden olan ve sosyalist yayılmacılığın ideolojik propaganda faaliyetlerine ciddi ekonomik destek sağlayan Moskova sultası Afganistan’daki yenilgiden sonra kendi gerçekleriyle karşı karşıya kaldı. Dışarıya çok fazla yansıtmadığı ekonomik sorunlar sebebiyle ideolojik yayılmacılığa destek veremediği gibi himaye ettiği sosyalist dikta rejimlerine sahip çıkmakta da zorlanmaya başladı. Bunun üzerine Sovyetler Birliği’nin başkanı Mihail Gorbaçov “Glasnost ve Perestroika” adını verdiği, “Açılım ve Yeniden Yapılanma” anlamına gelen bir deklarasyon yayınladı. Bu deklarasyonla Sovyetler’in bir kapalı kutu olmaktan çıkacağı ve yeniden düzene sokulacağı dünyaya duyuruluyordu. Ama gerçekte sosyalist dikta rejimlerine “biz artık size sahip çıkabilecek güçte değiliz, siz başınızın çaresine bakın” mesajı veriliyordu.

Hatırladığımız kadarıyla bu mesaj ilk etkisini Polonya’da gösterdi. Çünkü Polonya zaten sancılı bir ülkeydi ve bu ülkede görünüşte “işçi hâkimiyeti” olarak lanse edilen sosyalist sultaya karşı etkili bir işçi hareketi başlatılmıştı. Bu hareketin öncülüğünde 1988’de geniş çaplı bir grev gerçekleştirildi. Haziran 1989 seçimlerinde de iktidardaki Birleşik İşçi Partisi ciddi yenilgiye uğradı işçi hareketi kazandı. Polonya’daki olaylar hızla Doğu Avrupa’daki diğer sosyalist dikta rejimlerine yansıdı. Halkın direnişine fazla direnemeyen Macaristan diktatörlüğü 23 Ekim 1989’da anayasasını değiştirerek serbest seçime imkân tanıyan yeni parlamenter sisteme geçmek zorunda kaldı. Bulgaristan halkına kan kusturan diktatör Teodor Jivkov da 10 Kasım 1989’da cumhurbaşkanlığından istifa ederek ülkesini terk etti. Küçük çaplı siyasi depremlerle sarsılması mümkün görünmeyen Romanya diktatörü Çavuşesku’nun devrilmesi sadece bir gece sürdü. Aralık 1989’da devrilen Çavuşesku bir yere kaçma fırsatı bile bulamadı ve sadece iki saat süren yargılamanın ardından idam edildi. Doğu Avrupa’daki sosyalist dikta rejimlerinin aynen domino taşları gibi peş peşe dökülmelerinden sonra depremin Afrika’daki sosyalist rejimlere sıçraması fazla sürmedi. Somali diktatörü Muhammed Siyad Berri Ocak 1991’de ülkesinden kaçtı. Etyopya diktatörü Mangistu Haile Mariam da Mayıs 1991’de ülkesini terk etti. Çok geçmeden 31 Ağustos 1991’de bazı Sovyet ülkelerinin bağımsızlık ilanıyla başlayan ayrılmalar sonucu Sovyetler Birliği’nin dağıldığı ilan edilerek yerine Birleşik Devletler Topluluğu (BDT) kuruldu.

Normalde Moskova’nın güdümünde ve himayesinde olmayan Arnavutluk’taki müstakil sosyalist dikta rejiminin kurucusu Enver Hoca’nın ölümünden sonra yerine geçen Ramiz Aliya 25 Ocak 1990’da yaptığı konuşmasında, Doğu blokundaki gelişmeleri sosyalist çizgiden sapma ve bir felaket olarak niteledi ve Arnavutluk’un bu duruma asla düşmeyeceğini ileri sürdü. Ama onun devrilmesi de fazla zaman almadı ve 22 Mart 1992’de halkın baskısı sonucu gerçekleştirilen erken seçimlerde Sosyalist Parti iktidarına son verildi.

Günümüz şartlarında halklarının desteğinden yoksun sistemler dış desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Bu desteği kaybettiklerinde sadece polis şiddetiyle, askerî cuntanın silah gücünü kullanarak, istihbaratın yakın takibiyle, kısacası zorbalığın demir yumruğuyla ayakta kalmaları zordur.

Global ekonomik krizden sonra ABD ve Avrupa yavaş yavaş kendi kabuğuna çekilmeye başladı. Ayrıca bu krizin kamuoyuna yansıtıldığından çok daha kötü sonuçlarının olduğunu, halkın finans kurumlarına güvenlerinin fazla sarsılmaması için gerçek yüzünün tam yansıtılmadığını daha önce de dile getirmiştik. Gorbaçov’un glasnost ve perestroika deklarasyonunda da, iyimser ve olumlu hava öne çıkarılmış, içteki çürümüşlük kabuğa sürülen “açılım” ve “yeniden yapılanma” boyasıyla kapatılmaya çalışılmıştı. Fakat çok geçmeden o çürük kabuğa vurdu ve boya etkisini kaybetti.

Global ekonomik krizden sonra da kapitalist sömürü cephesi kendi gerçekleriyle karşı karşıya kalmış ve kabuğuna çekilme merhalesine girmiştir. Artık onun himayesindeki dikta rejimleri de halklarının öfkesi karşısında yalnız kalmanın sıkıntısı içindedirler. Böylece taşlar yani taş kafalar yerinden oynadı. Tabular devrilmeye, betonlaşmış zihniyetler çökmeye başladı. Önemli olan bundan sonrasıdır.  

YENİ AKİT