“Hayat sen ne çabuk harcadın beni” şarkısı bugünlerde en çok da siyaset esnafının duygularına tercüman oluyor. Listelerin yayınlanmasıyla beraber en iyi isimlerin tercih edildiğini söyleyemeyiz. Muhakkak iyi, kaliteli, birikim ve tecrübe sahibi, emanete sahip çıkacak pek çok ehliyet sahibi de liste dışı kaldı. Tersine hak etmediği ve hakkını da veremeyeceğini çok kısa bir sürede herkesin göreceği bazı isimler de Meclis’e girecek.
Hiç kimse azımsamaya kalkmasın. AK Parti bünyesinde Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’ın siyasi tarihe gömülüşüne şahit olduk. 3 dönem kuralında esnemeye gidilmediğine, kimse için istisnai uygulamaya gidilmediğine şahit olduk. CHP içinde ulusalcı-Esedçi kanadın hızlanan eriyişine birlikte tanık olduk. HDP’nin Alevi oylarını temellük etmek üzere CHP’nin terk etmeye çalıştığı misyondan medet uman oportünist hayalciliğini de, PKK’den Dev-Yol ve Kurtuluş’a kadar bir dizi Marksist çeşitlilik eşliğinde Türkiyelileşme serüvenini de birlikte takip ediyoruz. En ağır değişim seyri ise hiç tartışmasız MHP’de yaşanıyor.
Kadro Mücadelesinin İlk Merhalesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasında liste savaşı üzerinden beklenen ayrışma ve çatışmaya ilişkin henüz bir emare yansımadı kamuoyuna. Ama umut sadece fakirin değil Türkiye’de muhalefetin de ekmeği. Bu sebeple kurum ve aktörleriyle siyaset ne kadar direngen olursa olsun ciddi değişim süreçlerine girmek zorunda kalıyor. İşte bakın Emine Ülker Tarhan, Süheyl Batum, Birgül Ayman Güler gibi isimlerin kenara çekilmesiyle başlayan süreç CHP’deki ulusalcı-Esedçi kadrolar için ciddi bir tasfiyeye dönüştü.
Büyük bir utanç kaynağı olan ‘İkna Odaları’ isimli psikolojik işkence tertibinin koordinatörü Nur Serter’i CHP bünyesinde taşıyanamayacak duruma getiren siyasal iklimi iyi tahlil etmek gerekir. AİHM’nde başörtüsü yasağını meşrulaştıran isimlerden biri olarak despotizmin hukukçusu Rıza Türmen’e yol verilmesine vesile olan politik atmosferi görmezden gelemeyiz. Hüseyin Aygün, Ali Özgündüz, Refik Eryılmaz gibi katil Esed rejimi adına her türlü ajitasyon ve propaganda için seferber olmuş Şebbiha tıynetli kadrolarla ilişkiyi kesmeye mecbur kalışın toplumsal baskıların doğrudan sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
Evet, Milli Şef’in torunu olmaktan başka hiçbir vasfına ve hayırlı icraatına şahit olunamayan Gülsüm Bilgehan’ın yine liste başında kaldığını görüyoruz. Ama Güldal Mumcu, Binnaz Toprak, Sebahat Akkiraz gibi isimlerin de ‘yaş haddinden’ emekliliğe sevk edildiğini öğreniyoruz bu arada. Yeni trendin adayları sayılabilecek Selina Özuzun Doğan üzerinden Ermeni sorununa dair klasik teamüllerin dışında bir pozisyon alma niyeti Mehmet Bekaroğlu üzerinden İslami camialarla kurulacak ilişkiler için de geçerli gözüküyor.
Çözüm sürecini İmralı ve Kandil sarkacında AK Parti’yi bloke etmekten ibaret sayan HDP açısından da ciddi bir yüz yenileme, çevre genişletme ve yeni müttefikler edinme yönünde adımlar atılıyor. İki dönem Meclis’te görev alan kadroları dinlenmeye alıp yeniliği tartışmalı aktörlerle barajı aşmak üzere stratejik planlar yapılıyor.
Kucaklama ve Çözüm İhtimali
Ancak çok uzun dönem kamuoyunu meşgul eden fenomenlerin aday listesine dâhil edilemediği, Cihangir’in devrimci liberal-sol burjuvazisinin dışında yeni ittifak kuracak aktörler temin edilemediği ayan beyan ortada. Aydınlar, sanatçılar, Kemalist oligarşinin sol artıkları vs. sık sık imza kampanyaları düzenleyip bol bol destek bildiriyorlar. Lakin barajı aşmaya yönelik klasik seçmen tabanının dışında bir açılım henüz başarıya ermiş gözükmüyor.
HDP listelerindeki renkler epeyce çok. Ama üç beş İslamcı eskisi, birkaç LGBT’li, Kürt ulusalcılarıyla beraber mücadele vermeye hevesli fakat kendi toplumlarını temsilden bir hayli uzak Ezidi, Süryani ve Ermeni birkaç adayla PKK’nın örgütsel ve ideolojik hegemonyasını farklı şekilde takdim etme girişimi epeyce meşakkatli duruyor. Alevi örgütlerin ve kimi aktörlerin klasik CHP tabanı olan Kürt olmayan Alevi tabanını HDP’ye celbetmesi tahmin edilenden çok daha zor olsa gerek.
AK Parti açısından da aday listeleri epeyce farklılaşmış durumda. İlk elde “işte Erdoğan listesi” veya “tamam bu Davutoğlu’nun listesi” denilecek tarzda bariz bir farktan bahsetmek mümkün gözükmüyor. Bu bir dengeyi de işaretliyor. Önüne set çekilen akraba kontenjanı bir iki istisnayla delinmiş gözüküyor. Daha çok CHP üzerinden değil de MHP ve HDP üzerinden sıkıştırılma riski AK Parti açısından en önemli zorluk olarak beliriyor. Laiklik gerilimini kat kat aşan Türk-Kürt ulusalcı refleksleri söylem ve eylemlere yön veren baskın karakterler oluyor.
Bütün bunlara rağmen 7 Haziran seçim süreci AK Parti’yi iktidardan indirmek üzere hiçbir iddiayı barındırmıyor. CHP’nin % 30’u, MHP’nin % 20’yi, HDP’nin % 12’yi dahi telaffuz edemediği seçim mücadelesi en iyi ihtimalle AK Parti’yi 330’u geçmekten alıkoyacak bir taktik plandan ibaret. Eh, bu taktik plana ne kadar siyaset denir, toplum bu taktik planlara ne kadar itibar eder ve meşruiyet tanır, hep birlikte öğreneceğiz.
Hanımlar, beyler! Dersimiz ‘Uygulamalı Siyasal Sosyoloji’ ve yeni ünitemiz 7 Haziran seçimleri başlıyor.