Taşeronluk suçlaması

MUSTAFA ÖZCAN

Türkiye’nin en temel hastalıklarından birisi ulusalcılıktır. Dünyaya puslu ulusalcı gözlükle bakmaktadır. Bundan dolayı ulusalcı yazarlar Suriye meselesinde çuvallamışlardır.

Halk ile rejim arasındaki kavgayı ABD ile Beşşar kavgası olarak algılamaya ve takdim etmeye çalışmaktadırlar. Halkı aradan çıkartıyorlar. Sanki halk figüranlar ordusu. Zira Suriye rejimi de Türkiye’deki tabii ortağı konumundaki ulusalcılar da jakoben bir gelenekten geliyor. Bu gelenek halk adına ortaya çıkmış ama zamanla halkı ideolojik nedenlerle bir kenara itmiş ve hiçe saymıştır. Devrimi ABD ile rejim arasına sıkıştırmak kolaylarına gelmiştir. ABD burada temel değil türevdir. Lakin ulusalcılara göre temeldir zira ezberlerine en uygun okuma şekli budur. Karmaşık münasebetler insanın zihin konforunu bozar. Zihin konforunun korunması basmakalıp fikirlere muhtaçtır. Bundan dolayı Araplar ‘filcehaleti rahatun’ demişlerdir. Yani cehalet insanı rahatlatır. Hakikatin dolambaçlı yollarında dolaşmak ise işlerine gelmez. Onları zihnen yorar. Bundan dolayı Suriye meselesinde türevi temelin yerine koymuşlardır. Meselenin aslı esası halk ile rejim arasında 1963 yılından beri devam eden çekişme ve kavgadır. Zira Suriye rejimi totaliterdir. Ve halkın değerlerine yabancıdır. Lakin ulusalcı kalemlerde buna hiç atıf görüyor musunuz? Ne gezer! Varsa yoksa işin arkasında ABD parmağı arıyorlar. Türkiye’nin kullanıldığını ve taşeron olduğunu savunuyorlar. Onların unuttukları husus şudur: Sömürgecilik kalıntısı Suriye rejimi geçmişte Fransa, İngiltere ve ABD’nin taşeronluğunu yapmıştır. Baba Esat 1991 yılında baba Bush’un Irak aleyhtarı koalisyonuna katılmamış mıydı? Wikileaks sızıntılarına göre Beşşar Esat da kendisini ziyarete gelen Amerikan heyetlerine ‘iyi bir karşılık mukabilinde Hamas ve Hizbullah’ı satarım’ taahhüdünde bulunmuyor muydu? Şüphesiz Esat’lar Filistin meselesini ulusal bir kart olarak görmüşlerdir. 2003 yılında nükleer pazarlık sırasında İran da kapalı kapılar ardında Amerikan heyetine bir benzerini söylemiş ve Hamas’ı gözden çıkarabileceğini ifade etmiştir.

*

Ulusalcılar nezdinde İran veya Suriye bunu yaptığında maharet ve uyanıklık olurken başkaları yaparsa bu taşeronluk kategorisine girmektedir. Hatta bunu yapanlar muhaliflerini yapmadıkları halde taşeronlukla suçlayabilmektedirler. Bugünlerde Murat Karayılan’ın yakalanması iddialarıyla birlikte gündeme gelen İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi devrimden sonra Mısır’ı ziyaret eden en üst düzey yetkili olmuş. Burada yine Suriye devrimine kara çalınıyor. Kahire’de şöyle bir kuruntuyu seslendiriyor: “Mısır’daki devrimle birlikte Ortadoğu’daki en büyük üssü olan Mısır’ı kaybeden Amerikan yönetimi kaybını telafi etmek için Suriye üzerine komplo kurmuştur. Olayları tahrik etmiştir. Suriye’deki direnişi kırmak istiyor.” Suriye’deki hangi direnişten bahsediyor? Bizim bilmediğimiz bir direniş mi var? İsrail nükleer tesislerine saldırdığında yerinden bile kıpırdayamamıştır. İmad Muğniye öldürüldüğünde de suskunluğu yeğlemiştir. 5 Haziran 2011 tarihinde İsrail askerleri Suriye sınırındaki Filistinlilere ateş açmasına ve Filistinlileri öldürmesine rağmen yine İsrail’e karşı ‘efendiliğini’ bozmamış ve karşılık vermemiştir. İsrail Suriye’yi kevgire çevirmiş ama çıt yok. Ve karşılık vermeyi çıkmaz çarşambaya veya başka bahara ertelemiş ve saklamıştır. Aslında Arap devrimleri arasında komplo iddialarına muhatap olabilecek ülke Mısır’dır. Zira 2004 ve sonrasında ‘Kifaye’ gibi hareketler açıktan ABD tarafından desteklenmiştir. Lakin yine de Kifaye gibi hareketleri tek bir kalıba veya desteğe bağlamak ve hamletmek haksızlık olur. Alaaddin Burucerdi’nin iddiası bize Ali Abdullah Salih’in Yemen olaylarını Amerikan-Suud komplosuna bağlamasını hatırlatıyor. Bunu diyen Ali Abdullah Salih maruz kaldığı suikasttan sonra aylardır Suudi Arabistan’da tedavi görüyor. Cami tahripçisi Suriyeli ortağını temize çıkarmak isteyen bazı İran yöneticileri temel değişim dinamiği olan halkı ortadan kaldırarak yerine ABD’yi ikame etmekte ve böylece kafa konforlarını korumaktadırlar. Keza bu ucuz iddialarla ideolojik olarak tutarlı kalmaya çalışmaktadırlar. Lakin gerçekler Burucerdi gibi yetkililere ilaveten bütün ulusalcı kalemlere rağmen ortada bulunuyor. Vicdanı nasır bağlamamış olanlar bu gerçekleri görüyorlar.

*

Burucerdi’ye göre, ABD milyonlarca Suriyeliyi kukla gibi Dera’dan Deyru’z Zur’a kadar yollara ve meydanlara dökmüştür. Bir hareketiyle onları hareketlendirmekte ve ölümün kucağına göndermekte ve Suriye kolluk kuvvetlerinin karşısına çıkarmaktadır. Acaba karşılığında onlara yeşil kart mı vaad etmektedir? Bizde ‘güler misin ağlar mısın?’ diye bir tabir vardır. Araplar da ‘musibetin ve belanın şeddelisi insanı güldürendir/şerrü’l beliye ma yüdhiku’ derler. Burucerdi yine Kahire’de yaptığı konuşmasında Suriye’nin istikrarını temin için Şam rejimine yardım edeceklerini açıklamıştır. Bu da Suriye halkının endişelerini haklı çıkartmaktadır. Bilindiği gibi, İran’ın Suriye rejiminin mali olarak çökmemesi için bu ülkeye 6-7 milyar dolar bir yardım paketi hazırladığı öne sürülüyor. Yine halka göre göstericileri bastıranlar arasında İran güvenlik güçleri de bulunmaktadır. İran’ın çabaları Suriye rejimini ayakta tutabilecek ve halkını yenmesine imkan verecek midir? İran devrimi nasıl önlenemez bir devrim idi ise Suriye devrimi de öyle bir önlenilemezlik özelliğine haizdir. Araplar buna ‘hatmiyyat et tarihiyye’ yani tarihi zorunluluk diyorlar. İran burada sadece halk karşısındaki safını belli etmiş oluyor.

YENİ AKİT