Tasarrufsa her alanda, her kalemde tasarruf yapılmalı...

Ersin Çelik, Maliye Bakanı tarafından açıklanan "tasarruf" kararının önemini vurgularken atılacak adımların sert ve kararlı olması gerektiğini vurguluyor.

Ersin Çelik / Yeni Şafak

Tasarruf günleri

En başta yapılması gerekeni, yazının en başında ifade edeyim; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, tasarruf tedbirleri genelgesini akaryakıt zamlarından önce yayımlamalıydı.

15 Temmuz gecesi salalar okunurken akaryakıta gelen ÖTV zammından bahsediyorum. Zamlar, sadece arabası olanları etkilemeyecek. Temel gıda başta birçok ürüne yapılacak yeni zamların meşru sebebi olacak. Haliyle dar gelirlinin yükü ağırlaşacak. Memura, emekliye ve asgari ücretlinin maaş artışları da “vergi” yoluyla geri alınacak. Bu bir döngü ve fatura her seferinde ilk olarak alt gelir grubuna kesilmiş olacak.

28 Mayıs seçimlerinden sonra bir takım ekonomik tedbirlerin alınacağı hem konuşuluyor hem de bekleniyordu. Ancak akaryakıttaki ÖTV’nin 5 TL birden artacağı beklenmiyordu.

Hazine ve Maliye Bakanlığı akaryakıt ürünlerindeki ÖTV’nin iki sebeple artırıldığını duyurdu. Birincisi; depremin yol açtığı ilave maliyetlerin bütçe üzerindeki etkisini bir miktar azaltmak. İkinci olarak da uluslararası petrol fiyatları ve döviz kurundaki artışlara rağmen 2016 yılından itibaren bugüne kadar neredeyse hiç vergi artışı yapılmamış olmasından dolayı ÖTV tutarlarının enflasyon karşısında erimesinin önüne geçmek.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin Türkiye ekonomisine getirdiği yükü hesaba katmadan yorum yapamayız. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın depremin maddi boyutunu ortaya koyan kapsamlı raporuna göre, depremlerin maliyeti 2 trilyon TL yani yaklaşık 103,6 milyar dolar. Bu da 6 Şubat depremlerinin maddi kaybının Marmara Depremi’nden 6 kat daha fazla olduğunu gözler önüne seriyor.

Yine hatırlamak gerekiyor ki Türkiye ekonomisi Marmara Depremi sonrası IMF’ye tam teslim olmuştu. BBC’nin “Türk ekonomisi iflas etmiş durumda” haberleri, çözüm olarak IMF’yi gösteriyordu. Memur maaşlarını deprem vergileri ve IMF’den gelen parayla ödeyen bir Türkiye söz konusuydu. Ülke, Amerika’dan gelen Kemal Derviş’in politikalarına teslim olmuştu ve bir süre sonra dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, kredileri kullanmak ve de artırmak için dil dökülen IMF’yi Türkiye’nin içişlerine karışmaya başlamakla suçlar hale gelmişti.

Bugün şükürler olsun, IMF’nin acı reçetelerini, dayatmalarını konuşmuyoruz. Lakin şunu çok net anladık ki; yeni dönemin en önemli ve öncelikli hedefleri enflasyonu düşürmek olacak. Türkiye ekonomisini düze çıkarmak ve güçlendirmek için dümene geçen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten büyük beklenti var. Zaten kendisi de Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini “tam yetkili” olarak devraldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan ziyaretinden dönerken Şimşek’e olan güvenini, “atacağı adımları kabullendik” sözleriyle vurgulamıştı.

Şimşek, enflasyon ve faizin tek haneli olduğu yılların Ekonomi Bakanı’ydı. Kendisine duyulan güvenin temelinde de bu geçmişi var.

Bakan Mehmet Şimşek, ÖTV zamlarından sonra bir genelge yayınlayarak kamuda tasarruf tedbirleri açıkladı. Genelgede, 30 Haziran 2021 “Tasarruf Tedbirleri” konulu ‘Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’ne atıf yapılıyor. Hatırlayan olacaktır, 2021’deki genelgeye göre kamu parasıyla satın alınan uçak biletlerinden kazanılan uçuş millerinin dahi kurum ve kuruluşlar tarafından kullanılması sağlanacaktı. Bu kadar hassas düşünülmüştü. Lakin burada bir sorun var. Vatandaş kâğıt üzerindeki “hassasiyeti” somut uygulamalarla görmek ve kamudaki tasarrufu hissetmek istiyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kamuoyu önünde tasarruf uygulamaları yaparak ve de denetleyerek sürece mutlaka katkı sunmalı.

Mesela, birçok kamu kuruluşunun yayınladığı maliyeti yüksek, okunmalarından çok masaları süsleyen “prestij kitap” diye bilinen yayınların basımına devam edilecekse eğer, o zaman tasarruf genelgesi sözde kalır. Bu tarz harcamalardan mutlaka vazgeçilmeli ve ilan da edilmeli.

Tasarrufsa her alanda, her kalemde tasarruf yapılmalı. Vatandaş kemerini daha fazla sıkacaksa kamu da özel sektör de üzerine düşeni fazlasıyla yapmalı. Bu nedenle devlet sadece kamuda değil özel sektördeki israfın da önüne geçecek düzenlemeler yapmalı. Mesela şu açık büfe kahvaltı ve yemeklere çeki düzen verilmeli. Herkes biliyor ki o masalardaki yiyeceklerin büyük kısmı çöpe gidiyor. Ortaya da “israf ekonomisi” çıkıyor. Hazır devlet eliyle kemer sıkma ve tasarruf günlerini başlatmışken, israf ekonomisi de gündeme alınabilir. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı, 2022 İsraf Raporu’na göre Türkiye milli gelirinin yaklaşık yüzde 15’ini israf ediyor. Bunun rakamsal karşılığı 1 trilyon 81 milyar liraya denk düşüyor. Yani son depremlerin Türkiye ekonomisine getirdiği yükün yarısı.

Tasarruf günlerinde konuşmak, yazmak zor. Akıl vermek ise bedava. Enflasyonun altında ezilen vatandaşı incitmemek ve her zamankinden daha fazla hassas olmak gerekiyor.

Türkiye ekonomisini yönetenlere ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek olarak bu süreci aşacağımızın inancıyla, Allah yardımcımız olsun.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?