Taş ağırlaşınca elini çekenler

Ali Bayramoğlu

Mesaj yollayanlar var, "Bizim yüzümüz kızarmıyor, biz rahatsız değiliz, aksine zil takıp oynuyoruz…" diye…

Bu, 27 Mayıs'ta böyle olmuştu.

Dönemle ilgili kaynaklar, darbeye, idamlara tef çalanları, kadeh kaldıranları yazar…

Kimisi işte böyle…

Kimisi ise biraz toz bulutuna anlam vermediği için, biraz da pek düşünmeden külfetine girmeden sol politikaya ve kendisine has "ucuz pozisyon arayışı"nda olduğu için, "sinik"liğin sınırlarında dolaşıyor…

Parti kapatma mantığına itiraz ediyor ama hemen arkasından giriştiği kriz analizinde, AK Parti'nin sorumluluğunu arıyor, olmadı siyasi iktidarın demokrat tutumundaki eksikliğin altını çiziyor, hatta başına bu işlerin bu nedenle geldiğini söylüyor…

Kimisi, genelde mangalda kül bırakmayıp, devlet- asker deyince eli tutulanlar örneğin, meseleyi önemli hukuki bir durum, olmadı yürütme ve yargı arasında kurumsal bir çatışma sanıyor, kendince darbe kalkışmasına perde çekiyor, daha doğrusu durumu kendisine öyle anlatıyor…

28 Şubat'ta da böyle olmuştu…

"Cami ile kışla kavga ediyor bana ne" diyenler, yeni mağdur ve koşullardan sol pozisyon üretmekte zorlananlar, her hangi bir siyasi partinin yandaşı gibi görünmekten korkanlar, girişim hukukidir, kurumsaldır diyerek kendisini rahatlatmaya çalışanlar, pusulayı hep beraber şaşırmışlardı.

Bugün de gazete köşelerinde, televizyon programlarında sayıları her geçen gün artıyor…

Özkökgiller değil, ima ettiklerimiz, onların içler acısı hali malum…

Sözünü ettiklerimiz kendisine liberal, sol, demokrat adını takan, elimiz taşın altında diye bağırıp, taş ağırlaşınca elini çekenler…

Kendisine haklılık ya da farklılık payesi çıkarırken olup biteni, darbe girişimi, kalkışmayı bilerek ya da bilmeyerek doğrulayanlar…

Evet, 28 Şubat'ta böyle olmuştu…

Vuranı değil, düşeni tartışmışlardı. Kahabati düşende aramışlardı…

Tezleri "milli akademik tez"di aslında: "Siyasetçi alanı genel olarak boş bırakır, siyasetçinin boş bıraktığı alan ise doldurulur, kâh asker doldurur, kâh bürokrat…" tezi…

Darbeleri, anti demokrat halleri, mağdur olanın yeteri kadar ehil ve demokrat olmadığını söyleyerek doğrulama mekanizması, "her temiz Türk elit çocuğunun bir gün başvuracağı bir araç"tır aslında.

Zira bu araç insanlara daha az zeki, daha sıradan, daha vasat olma yolunu açtığı oranda, akademik dünyada, basında, sosyal demokrat cenahta saygın bir yer kazandırır.

Ama ahlak dışılığın, ahmaklığın da bir haddi var…

Gökhan Özgün birkaç gün Radikal'de "özün özü"nü mükemmel bir şekilde dillendirmiş, şöyle diyordu:

"Bu tuzağa düşmeyin. AKP'nin kapatılma davasını bir münazara mevzuu haline getirmeyin. Bunun 'hukuki' olduğunu söyleyenlerle tartışma programlarında aynı masada oturarak, olanı biteni 'meşru'laştırmayın. Gayrimeşru olanı meşru bir zemine çekmeyin. Demokrasiyle uzlaşamayanlarla aynı masaya oturarak bir uzlaşma zemini mümkünmüş intibaı yaratmayın. Bütün bunlar, maalesef bir 'savaş' olarak tasarlanmış. Bu savaşı açanlar maalesef hiçbir bedel gözetmiyor. Bunu artık anlayın. Bunu artık görün. Tarafınızı seçin ve orada durun. 'Empati devri' ebediyen bitmiştir…"

Haklı…

Hukuk ve kurum diye mırıldanmaların, doğrulama çabalarının alıcısı yok artık…

Çocuklar dahi biliyor: 28 Şubat da bir anayasal kurum olan MGK'nın marifetiyle yapılmıştı. Bugüne kadar Türk tarihinde 28 parti kapatıldı, yine hukuk, daha doğrusu hukuk yorumu, yani yargıç marifetiyle…

DP, CHP, AP, RP…

Bu ülkede iktidar olmuş tüm siyasi partiler, tarihin şu ya da bu anında sistemin özüyle ters düştükleri için, toplumun sistem tarafından kabul edilmez taleplerini temsil ettikleri için kapatıldılar…

Açık: Tartışma konusu laik kesimdir.

Saldırıya geçiren sistem hastalığıdır…

Ve hasta entelektüel ve aktörlerdir…

Yeni Şafak