Soru; Tarık Akan'ı şöhret yapan filmler, hangileridir? Kanal, Sürü, Yol, Karartma Geceleri mi, yoksa Hababam Sınıfı'ndaki Ferit tiplemesi mi? Ah Nerede, Delisin, Bizim Aile, Öyle Olsun'daki çoğu zaman fabrikatörün hayta, gönül hırsızı oğlu tiplemeleri sayesinde mi edinmiştir bu namı, yoksa Maden filmindeki muazzam, fevkalade, müstesna, süper ve ötesi oyunculuğu nedeniyle mi?
Bir soru daha; Tarık Akan'ın küçümsediği, ama adının başına 'jön' takısını da bu filmlerin getirdiği 70'li yıllar sinema kariyeri olmasaydı 80 sonrası birkaç 'ağır' filmde rol aldı diye ÇASOD kendisine “Sinema Emek Ödülü” verir miydi? İdeolojik yönelimleri ne derece benzeşirse benzeşsin ÇASOD'un “emek ödülü”nü alabilmek için üç beş 'siyasi' filmde rol almaktan daha fazlasının gerektiğini, dolayısıyla Tarık Akan, 'bıyıksız filmlerimi filmden saymıyorum' şeklindeki, 'politik olmayan filmlerimi saymıyorum' mealine gelebilecek çıkışı sayesinde, 'kendi ayağına sıktığını' biliyor muydu? Bilmiyorum.
Bildiğim; ailenin pek çok kadınının ağzından; 70'lerde, ilçedeki tek sinemanın 'müdavimlerinden' oldukları, dolayısıyla erkeklerin “hergün hergün de olmaz ki” serzenişlerini takmayıp, kimi zaman 'kaçmak' zorunda kaldıklarını dinlediğim sinema sohbetlerinde 'hiç unutmam, bir gün Necla Nazır'la Tarık Akan'ın Ateş Böceği filmi gelmişti, biz giyinip süslenip gizlice evden çıkmıştık ki…' diye şen şakrak başlayan, ışıltılı heyecan cümlelerini artık eski keyifle dinleyemiyorum.
O dönem sinema seyircisinden, fazla uzun boylulara has dışa doğru bombelenmiş duruşuyla, her filmde birbirinin aynı 'yeşil yeşil' bakışıyla, sadece bunlarla, fazladan ve hak etmeden topladığı bonusları bugün hoyratça harcamaktan hiç imtina etmediğini görünce, 'halk nerede, Tarık Akan nerede' şeklinde bir his çörekleniyor içime.
Aslında bir tür doğal seleksiyonla açıklayacak kadar normal bulurum sanatçıların solculuğunu. Görsel olan olmayan pek çok sanatın uzun bir süre 'sol' kesime iğnelenmiş bulunduğunu, yıllarca bu alanlara el uzatmamayı dini zaruretlerle gerekçelendirerek kendilerine yan gelip yatma istihkakı temin eden 'bizim kesim'in de bu durumdan asla şikayet hakkı olmadığını düşünecek kadar, hem de…
Gelgelelim; 'solculuğunu', 80'ler sonrası inşa ettiği, 12 Eylül mağduru olma, takiplere uğrama, siyasi şubeler, davalar görme, hücrelerde itilip kakılma, acı çekme, acısını “Anne Kafamda Bit Var” kitabıyla kitlelere dökme imajına yaslanmış bir aktörün; bir Çağlayan Mitingi'nde sazı eline alıp orduyu göreve çağırmasını, “Genelkurmay Başkanımıza memur dedirtmeyiz” cümleleri arasında gezmesini takdir edersiniz ki, tutarlı bulmuyorum. Yeşil parkayı sıyırıp, konjonktürel kumlardan jakoben sulara atlamayı 'solculuk' zannetmeye de içimden olsa olsa 'acıklı son' jeneriği geçebiliyorum.
Tarık Akan'ın ÇASOD'un ödül töreninde 'demokrasi' lafzını bolca ağzına alarak, içeriğindeki totaliter dozun endikasyonlarını azalttığı konuşmasına gelince: “Gelin hep beraber, laik demokratik cumhuriyetimizi daha çağdaş, daha ileri hale getirmek için dinci, şeriatçı meyil veren basına ve televizyonlara hayır diyelim ve çalışmayalım arkadaşlar.” sözü de, en az darbe çağırıcılığının koktuğu kadar kötü kokuyor. Cümleleri okudukça, devamında 'tek parti olsun, temiz olsun', hatta 'hepsi gitsin, postal gelsin' filan gibi laflar gelecekmiş gibi duruyor.
Eski filmleri sayesinde 'jön' payesiyle ödüllendirilmiş, 90'lar başında 'irticacı kanallara' el açmamak için taksi şoförlüğü yaptığını övünçle anlatan Tarık Akan, figüranlık ya da yan rollerden öteye hiç geçememiş, asla kendisi kadar kazanamamış 'sinema emekçileri'ne çalışmaları gereken ve gerekmeyen safları gösterirken, onların şoförlük yapmak için olsun bir 'hatlı taksi' bile alamayacak durumda olabileceklerini hiç düşündü mü acaba? “Bir jön hayatını kazanmak için taksi şoförlüğü yapmak zorunda kaldıysa, diğerleri açlıktan ölmüş olabilir” gibi bir fikir, aklının ucuna değdi mi?
Birsen Menekşeli, İbrahim Uğurlu, Yusuf Sezgin, Salih Kırmızı, Songül Beyçe, Baki Tamer, Nilüfer Aydan, Mete Dönmezer mesela, yalnızlıktan ve yoksulluktan ölüp giden emektar sanatçıların cenazesinde bile, ancak magazinin ilgi alanına girebilecekse 'haber değeri' bulan ve 'vefasızlık' bile bir tüketim kalıbına dönüştüğü için timsah gözyaşları döke döke 'sanatçı yapayalnız öldü' türevi başlıklar atan popüler kanallardan asla böyle bir teklif alamayacaklarına göre, 'şeriatçı' kanalların sunduğu 'iş' imkanına 'hayır' mı deselerdi? Tamam, hiçbir zaman hiç kimseye popüler kanallar kadar yüksek ücret veremeyen ama, onları eski sanatçılara en fazla 'soytarılık' rolünü uygun gören, en fazla programda 'komik unsur' olarak bulunduran popüler kanallar kadar da aşağılamayan 'şeriatçılar(!)', takdir mi görmeli, telin mi? Bir Serdar Gökhan'a, bir Cüneyt Arkın'a, ortalığı gece alemi müdavimi yeniyetme güzel çocuklar sardı diye, sırt mı dönülmesi gerekirdi?
Madem solcudur Tarık Akan, bu durumda kendisine, oyunculara çalışmamaları gereken yerleri işaret etmek yerine, temsil ettiği kuşağın sinema emekçilerinin maddi destek ve ilgi görmesi için sosyal sorumluluk projelerine ön vermek, iş imkanlarının çoğaltılması, bakımlarının sağlanması için elinden geldiğince çabalamak görevi düşmez miydi? Hiç değilse ÇASOD'un kendisini 'emekçi ödülü'yle taltif etmesinin, eski günlerin hatırından kaynaklandığını ve piyasada kendi döneminden olmasına rağmen, kendisi kadar şanslı olamayan binlerce 'emekçi'nin bulunduğunun bilincinde olması ve susması?..
Darbe şakşakçılığının, ulusalcı militanlığın 'solculuk' addedildiği günlerin artık perde indirmesi gerekmiyor mu? Son soru; bu tür bir solculuktan şimdiye dek hangi emekçi, hangi işçi, hangi yoksul, daha da önemlisi hangi millet bir fayda görmüş ki?..
Yeni Şafak gazetesi