“Rüya ile amel edilmez” hükmü fıkhın en temel ve en bilinen kaidelerinden biridir. Resul ve nebilerin vahyin kaynağı olan sadık rüyaları dışında, rüyaya göre hareket etmek de rüyayı bir delil saymak da doğru değildir. Çünkü rüya ilim sayılmadığı gibi zaptı (muhafazası) da mümkün değildir. Ne var ki keşif, ilham ve rüyalara bireysel ve toplumsal hayata, iktisadi ve siyasi hayata istikamet belirleme çabaları hiç eksik olmadı.
Kur’anı Kerim ve Sünnet’e bağlılığın zayıflamasına paralel bir biçimde “rüyalar ve tabirleri” bağlamına yoğunlaşılarak çoğu zaman mistik bir hayatın inşa edildiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Genellikle rüyaların tabirleri bağlamında keşif ve ilhamlarla inşa edilen bu mistik hayatta bazı kimselerin olağan üstü düzeyde ayrıcalıklı ve mübarek olduklarını, ne kadar gayrı meşru olsa da bazı işlere cevaz verildiğini, geleceğe dair haber vermenin çok sıradan bir iş olduğunu toplumumuz çok ağır bedeller ödeyerek öğrendi.
Heyecan Verir Ama Makul Değil
Öyle ki toplumsal desteği ve siyasal ağırlığı arttırmak üzere rüyalarda büyük velileri görüp sohbet etmek, raşid halifelerden nasihat dinlemek ve hassaten Hz. Muhammed Mustafa’dan (a.s.) dünya ve ahiret hayatına dair müjdeler alma hususunda bazı tarikat ve cemaatler arasında amansız bir yarış hala yaşanmakta. Anlatılar kulaktan kulağa, dudaktan kitaba ve nihayet senaryodan dizilere sirayet edip daha modern kitle iletişim araçlarıyla sürdürülür oldu.
Geriye bıraktığı acı ve utanç verici mirasıyla pek hatırlamak istemesek de yurt ve dershaneleri ziyaret eden, Türkçe olimpiyatlarına katkı veren, twitleri ikiye katlama talimatı yayınlayan, kamyonetin kasasına binip hizmete amade olan, seçimlerde iktidar partisini cezalandırmak gerektiği hükmünü ihsas eden bir peygamber profilini kitleler nereden öğrendi? Aşikar olduğu üzere Kur’an’ı Kerim ve Siyeri Nebi bize böyle bir peygamber portresi çizmiyor, böyle bir Resul karakteri aktarmıyor kesinlikle. Çok garip ve çok vahim ama kimi rüyalar Hz Muhammed (a.s.)’ı bazı şeyh ve tarikatların, siyasi parti ve oluşumların her türlü ihtiyacı için adeta seferber ediyor. İhtiyaca uygun rüyalar sıkışıklık ve sıkıntıları gidermek üzere tam zamanında görülüyor, en kolay ve en meşru ikna yöntemi olarak kitlelere beyan ve tabir ediliyor.
Hz. Peygamberin görüldüğü rüyalar bahsi bu kez “Payitaht-Abdülhamid” dizisinde karşımıza çıktı. Bir televizyon dizi olması hasebiyle gerçekle hayalin karışmasına da yaşanan önemli zaafları görmezden gelip abartılı kahramanlık mesajları geçmesine de bir yere kadar tahammül edilebilir tabii ki. Zaten dizilerin önemli bir kısmı geçmişi yani tarihi anlatmak yerine tarihi yeniden yazarak bugün kitleleri belirli siyasal tercihlere ikna etmek üzere kurgulanıyor. Tarih adeta bugün adına, bugünün siyasal ve sosyal hatta diplomatik ve iktisadi ihtiyaçları adına yeniden yazılıyor, yeniden konuşturuluyor.
Payitaht-Abdülhamid dizisinin 56. bölümünde seyirciler, duygusal yönü ağır basan son derece mistik bir sahneyle karşı karşıya kaldılar. Bu bölümde Hz. Muhammed (a.s.) maalesef iflas edip borca batmış bir tüccarın rüyası üzerinden diziye ‘malzeme’ edildi. Huzur’a çıkan müflis tüccar Sultan Abdülhamid’e rüyasını ve talebini şu cümlelerle beyan ediyordu: “Dün gece rüyamda Peygamber Efendimiz (a.s.) gördüm efendim. Bana dedi ki; Hamid’imize söyle, her gece getirdiği salat-ü selam ve zikri dün gece getirmeyi unuttu. Git ihtiyacın olanı ondan iste.” Etkili jest ve mimiklere eşlik eden hüzünlü bir müzik eşliğinde Sultan Hamid, bu rüyayı karşısında duran müflis tüccara üç kez anlattırır ve her seferinde kasasından çıkardığı altın kesesini takdim eder. Ta ki Tahsin Paşa borcunu tahsil için rüyasını Sultan’a anlatan tüccara “Evladım aldıklarınız yetmedi mi?” diyerek müdahale edinceye kadar. Beklediğinden çok daha fazlasını almış olmanın sevinciyle Huzur’dan ayrılan tüccarın ardından sahnede şu diyaloğa şahit oluruz:
Tahsin Paşa: Hünkârım, neredeyse üzerinizde ne varsa alacaktı.
Sultan Hamid: Sen ne dersin Paşa? Vallahi, Billahi tüm servetimi, saltanatımı istese verirdim. Dün gece çalışıyordum Paşa, masamın üzerinde uykuya kalmışız. Salavatı unutmuşuz. Halt ettik ya Paşa. Allah affetsin.
Duyguları Okşamanın Sınırları
Senaristlerin hayal gücüne, sanatçıların kurgu ve artistlik düzeyine ilişkin tartışmaların önü hep açıktır, kurguyu tartışmak kadar savunmak da mümkündür. Ancak işin rengi dini-İslami ve tarihi hakikatleri bazı hesaplara malzeme kılmaya vardırmaya dayanırsa durum başkalaşır. Bu veya benzer rüyalar pek çok Sultan için anlatılıyor olsa da sonuçta bir söylenceden ibarettir. Bu tür söylencelerin ne ilmi ve ameli ne siyasi ve toplumsal bir karşılığı vardır. Böyle bir rüyayı görenin de bu rüyaya göre amel edenin de takvası, fazileti, ihlası artacağına dair sahih bir haber de bilmiyoruz. Rüyalardan keramet devşirmeye, siyaset ve topluma istikamet vermeye, tarihi ve geleceği biçimlendirmeye kalkışmanın son derece tehlikeli bir bid’at, yıkıcı bir hurafe olduğunu hatırlatmakta fayda olacaktır. Hele ki bu rüyaların Hz. Muhammed (a.s.)’dan mesaj getirme gibi bir iddiası ve misyonu varsa!
Rüyalar yoluyla hadis, kabir veya tarih keşfetmek batıni-mistik geleneğin yaygın bir yöntemi olsa da İslam’ın temel kaynakları ve sahih geleneği açısından asla muteber ve geçerli sayılmaz. Rüya, ilham ve keşiflerle tarih yazma, İslami bir hayat inşa etme, toplumsal hayatı adalet ve merhamet üzere tanzim etme girişimleri bir serabın peşinde koşmak gibidir. Tarihi karakterleri veya siyaseti rüyalarla kutsallaştırıp dokunulmaz kılmaya yönelik gayret ve projeler ne kadar ustaca kurgulanmış olursa olsun güçlenen meşruiyet ve kudrete değil aksine günden güne zaafı büyüyen meşruiyet ve kudrete işaret eder.
Bilebildiğim kadarıyla geriye dönük tarih yazma/yapma girişimleri ne uzun ömürlü oldu ne de sahiplerine ve muhataplarına kalıcı bir huzur getirdi. Bir de bu geriye dönük tarih yazma/yapma hırsına (kendisi adına kasten yalan uydurulması büyük bir azap tehdidiyle men edilen) Hz. Muhammed Mustafa (a.s.) alet edilirse zuhur edecek felaketi varın siz düşünün.
Yeni Akit