Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner selefleri gibi yine bir 19 Mayıs vesilesiyle pek ‘sert mesajlar’ vermiş. Bu defaki ‘sert mesaj’ siyasete karışan din, yargıyı kuşatan siyaset, laikliği yıpratan taleplere ilişkin değildi.
“Türkiye’de alternatif tarih yazılmaya çalışıldığını” ibret ve esefle izleyen Org. Koşaner kendini tutamamış ve muteber bazı tarihçilerin arasında söze karışmış. Koşaner’in asıl kaygısını “Atatürk ve arkadaşlarının mücadelesine farklı bir anlam yükleyerek alternatif tarih yazılmaya çalışılması” oluşturuyormuş.
Kara Harp Okulu’nda yaptığı konuşmanın merkezine ‘Mütareke Dönemi’ni alarak sözü Kürtçe ile ilgili gelişmelere getirmiş. Çok rahatsızmış beyefendiler. Meğer bugünlerde olduğu gibi Türkçeyi mütareke döneminde de zorunlu dil olmaktan çıkaran gafiller varmış.
Fakat Koşaner’in asıl karın ağrısı yakın siyasi tarihte “ulus devlete giden yolun ilk kilometre taşlarının nasıl atıldığına” dair anlatılan Mustafa Kemal merkezli yalan, saptırma, abartı, karalamadan oluşan tezleri kamuoyunda açık eden çalışmalar oluşturuyor. Sözde tarafsız inceleme çağrısı yapıyorlar.
Genelkurmay Başkanı, Nutuk merkezli tarih yazımının devamını temin etmek için korku salmaya teşebbüs ediyor esasen. Baksanıza İngiliz yanlısı Padişah, Ermeni meselesi, Türkçe-Kürtçe sorunu gibi konulardan bahsedip klişe söylemlerle “tarihimizin kara dönemi”nden topluma dersler vermeye kalkışıyor. TSK açısından akredite sayılan mutemet tarihçileri arkasına alıp tarihin ne olduğunu değil nasıl olması gerektiğinin altını çizmeye kalkışıyor. Fakat bu iş beyefendinin zannettiği gibi silah zoruyla, devlet imkânlarıyla tekel oluşturulabilecek bir alan değildir.
“Kargadan başka kuş tanımam” misali “Resmi tarihten başka tarih tanımam” ufuksuzluğu bizzat devlet eliyle bütün bir topluma empoze edilmek isteniyor. Org. Koşaner’in temsil ettiği iktidar sınıflarına göre tarih ve tarihçilik Mustafa Kemal’e övgüler, methiyeler, şükürler düzmenin sıradan bir zeminidir. Böyle olunca aynı resmi tarih ve tarihçilik Mustafa Kemal’in ve Kemalizm’in muhaliflerine hakaret ve lanetler yağdırmanın misyonuyla donanmalıdır.
Kemalizm, ulus devlet ve kimlik inşasında ‘tarih’i tartışmaya kapalı, donmuş, sabitlenmiş bir kurgu olarak eğitim öğretim aracılığıyla toplumsallaştırmıştır. Tarih, yaşandığı gibi ele alınan bir ibretler manzumesi değil Mustafa Kemal ve Türklük merkezli bir hamasetin, övüncün vesilesi kılınıyor. Bu sapkın tarih anlayışı sadece ders kitapları ile sınırlı kalmıyor maalesef.
Tarihin farklı yazımına dair girişimlerin önü kesilirken bürokratik engeller, mahkemeler, üniversiteler büyük bir dayanışma sergiliyorlar. Meclis ve Genelkurmay arşivleri başta olmak üzere kritik arşivler sadece akredite tarihçilere açık. İstiklal Mahkemeleri tutanaklarını Ergün Aybars’tan başka kimin gördüğünü bile bilmiyoruz. Dersim Harekâtı’nın belge ve tutanaklarının üzerinde ciddi bir karartma yok mu?
Üniversitelerde Mustafa Kemal merkezli tarih dayatmasına itiraz edebilen tezler hayat bulabiliyor mu? Devlet eliyle çizilen çerçevenin dışında sorulan soruların cevabı bulunamaz mı, belirlenmiş cevaplar dışında cevaplar yok mudur?
TSK başta olmak üzere Kemalist iktidar sınıfları için sorunlar da sorunların çözümü de resmi tarihin çizdiği çerçeve ile sınırlıdır. Sorunları yeniden tanımlama teşebbüsü de sorunlar için alternatif çözümler arama teşebbüsü de merduttur, aforoz edilir. Kısırlaştırılmış bir tarih, hadım edilmiş bir tarihçi profiliyle Kemalist sınıflar hem kendilerini merkezin tek meşru sahibi hem de muhalifleri bütün kötülüklerin müsebbibi olarak propaganda etmektedir.
Tarih her daim, Kemalist ideoloji ve kadroların iktidarına meşruiyet kazandıracak yalancı bir şahit olarak kullanılmıştır. 1932’de ilki toplanan Türk Tarih Kongresi bu yalancı şahitlik meselesinin nasıl kurumlaştırıldığının en güzel örneğidir.
Tarihin gerçek sahibi kim(ler)dir? Tarihi araştırıp anlamaktan vazgeçemeyeceğimize göre önümüzde bize dayatılan resmi tarih tezlerini yırtıp atmaktan başka çare kalmamaktadır. TSK İç Hizmet Kanunu’ndakine benzer bir biçimde tarih ve tarihçi, Cumhuriyeti korumak ve kollamakla vazifeli kılınmıştır.
Resmi tarihin veri ve perspektifiyle kayıtlı bir toplum modelinin çözüm değil sorun üreten bir zihniyete, ahlaka ve siyasete mahkûm edildiği aşikârdır. Tarih bu saatten sonra, bir bilim olmaktan önce Kemalist toplum tasavvurunu hayata geçirmede kullanılan bir araç olamayacaktır.
Tarihî gerçeklere devlet eliyle, resmi ideoloji adına tecavüz edilmesine müsaade edilemez. Org. Koşaner denetleyecek diye tarih, kimsenin emir ve görüşlerine hazır olamaz!